Doğanın zenginleşmesi adına burada iki hususa parmak basmak isitiyorum.  Hangi anlamda, yeni ağaçların doğaya katılımı, eski ağaçların da “ağaç katilleri” tarafından kesilip yok edilmeleri.
Ülkemizdeki ağaç popülasyonunun çoğalması mı yoksa eskilmesi mi son “ağaç popülasyonu” haritasına işlenen, bilemiyorum.
Tabii ki temel düşünce, ülkemizi daha da yeşillendirmek, daha da ağaç ekmek ve gerçek anlamda bir çevreci ve doğacı olduğumuzu kanıtlamaktır.
Lakin bu düşüncenin kaçta kaçı var etmeyi, kaçta kaçı yok etmeyi oluşturuyor.
Özellikle kış mevsimi geldi mi, ıssız bölgelerdeki zeytin ve harup ağaçlarının katilleri dünya kadar ağaç katlederler.  Ve işin en ilginç yanı, kimse de onları yakalayamıyor.
Ülkenin yeşilini korumayı kendilerine görev bilen organlar bunların üstesinden gelebiliyorlar mı?
Bence gelemiyorlar.
Belki işin özüne inecek olursak, bazı suçluları belirleyip polise ihbar edebiliriz.
Bu ağaçların katillerini iki sınıfa ayırabiliriz.
Bunlardan birincisi, yap-satçı meslek grubundaki insanlar, diğeri de Anadolu yaylalarından gelmiş nice insanlar.  Bir yap-satçı, proje kapsamında mevcut ağaçları keserken, o ağaçların katili olduklarının da bilincindedirler maalesef.  Lakin gizlice ağaçları katledenler, maalesef kırsal yöre insanlarıdır.    Bu bir doğa çatışmasıdır esasında.  Var etmek isteyenle yok etmek arasındaki mücadele.
Bazen doğaya zarar veren insanlar için “Utanın be!  Yaptıklarınızdan utanın” deriz de ondan öteye pek gidemiyoruz.
Son zamanlarda bazı kurum ve kuruluşlar, hatta okullar, “Hatıra Ormanı” adı altında kendilerine tahsis edilen bölgelerde, fidan dikerek bazı kesimlere örnek olabiliyorlar.
Bu insanları buna yapmaya mecbur bırakan şey, gerçek anlamda ülke doğasına duyarlı olan insanların özellikleri ve hassasiyetleridir.
Orman ve ağaçlara ilişkin bir tezat daha geldi aklıma.
Bunlardan birincisi, piknik yapıp, ateşini söndürmeyen veya sigara izmaritlerini söndürmeden sağa sola atan duyarsız insanların büyük ihmalkarlıkları,  diğeri de duyarlıkarı nedeniyle sürekli yangın mesajları vermeleridir.
Bunu daha da açacak olursak, bir ağacın kolay yetişmediğini anlamak, diğeri de bir değil binlerce aracın bir kiprit çöpü ile yanıp kül olmasını becermek...
Bazı piknikçiler içtikleri bira şişelerini ormanın sağına soluna atarlar ve sonra da bütün pisliklerini arkalarında bırakarak çekip giderler.
Halbuki bilmezler ki, kızgın güneş altındaki cam parçaları ve bira şişeleri, tam bir adese vazifesi görerek, güneşin etki odağında otları tutuşturabilirler.
Yani bilimsel olarak bu işin tehlikesini çoğu vatandaş bilmez maalesef. İşte o bağlamda doğanın korunması veya doğaya zarar verilmemesi bağlamında doğanın her kesimine görevler düşer demektir.
O nedenle hatıra ormanlarının oluşumunu desteklenmesi gerektiği düşünceleri ile elimizden geleni yapıyoruz, yapabildiğimizce.
Bir gün kırsal bölgede şöyle bir yürüyüşe çıkarsanız, göreceksiniz yeni ekilen fidanlık bölgenin hangi kuruma ve kuruluşa ait olduğunu.
İşte o “Hatıra ormanları” dır bize umut veren, geleceğimizin yeşili ve doğa güzelliğini hatırlatan.
Adı üstünde... Hatıra Ormanları...