Geçen gün, yani 20 Ekim, “Dünya Hava Trafik Kontolörleri Günü” idi.  Bu maksatla Kıbrıs Türk Hava Trafik Kontrolörleri Derneği Başkanı İzzet Derkan bir mesaj yayınladı.  Mesajın içinde bir de şu ifadeler vardı:
“Her geçen gün artan ve dünaynın hala en güvenilir ulaşım şekli olan hava trafiğinin beraberinde getirdiği ciddi sıkıntıları, zorlukları ve bunlara bağlı olarak omuzlarımıza yüklediği büyük sorumlulukları, bu özel günde neden yüklendiğimizi ve neden bu mesleği icra ettiğimizi bir kez daha gururla hatırlamaktayız.”
Dünyada bazı meslekler vardır ki, her babayiğit o mesleği yapamaz.  Maaşı milyon sterlin olsa bile yapamaz.
O bakımdan böyle bir günün hatırlatılması vesilesiyle ben de birkaç satır karalamak istedim bugünkü köşemde.
Belki bazı insanlar bu mesleğin ne olduğunu kavrayamazlar veya bilgi sahibi değillerdir.  Hatta öneminin farkında değillerdir.  Lakin yine de KKTC Hava ulaşımının bir parçası olan Sivil Havacılık Dairesi ve dolayısı ile Hava Trafik Kontrolörleri hakkında bir bilgi verme ihtiyacı duydum.
Önce bu günü kutlayan KKTC Hava Trafik Kontrolörlerinin bu gününü ben de kutluyorum.
Uzun memuriyet yıllarımın bir kesitini teşkil eden Bayındırlık Ulaştırma ve Turizm Bakanlığı’ndaki görevlerim, beni Hava Trafik Kontrolörleri’nın bağlı olduğu Sivil Havacılık Dairesi ile buluşmama vesile oldu.
Bu dönem içinde elbette bütün birimlerle temas ederek bilgilenme gereksinim duymuşumdur.  Tabii ki bürokratik sorunlar ötesindeki geniş teknik  bilgilere vakıf olmam mümkün değildi.  Sadece bu görevdeki arkadaşların ne kadar zor bir görev üstlendiklerini görebiliyor ve kendime; “Dünyada ben bu görevi yapmak için heveslenmezdim” demişimdir.
Bu görevde olan memurlar, rotasyon sistemi ile çalışmaktadırlar.  Gececi veya gündüzcü gibi ifadelerle tanımlanan görev paylaşımı çok önemliydi.
Hani hrehangi bir uçak alanında kocaman bir kule görürsünüz.  Yüksek ama her tarafı camlı, bütün ufku ve inip kalkan uçakları kontrol eden bir kule...

Bu mesleğin en önemli noktası, yabancı dil bilmek, enternasyonal havacılık haberleşme şifre ve alfabesini bilmek, telsiz sisteminden anlamak ve gözünü dört açmaktır.
Son zamanlarda cep telefonlarına yüklü bir havacılık görüntüsü vardır.  O ekranı açtınız mı, havada dönüp dolanan binlerce uçak resmi görürsünüz.  Hatta o görüntülerle uçak seyahati yapan bir yakınınızın uçağının hangi noktada olduğunu, inip inmediğini gayet kolay izlersiniz.
Hava Trafik Kontrol Memurlarının önünde kocaman bir radar ekranı vardır. Memurlar,  o ekrana bakarak Ercan üstünden geçmekte olan uçaklara kaç bin fitten geçmesi gerektiği yönünde bilgi ve talimat verirler.  Biraz aşağıdan, biraz yukarıdan derken, kendinize şöyle dersiniz:
“Yahu insanlar karada yolunu bulamıyor, bu uçaklar nasıl bulurlar yollarını?”
Gerçekten insan beyninin ve teknolojinin gelişmişliği içinde insan böyle sorular sorma ihtiyacı duyuyor.
Hava Trafik Kontrol memurlarının gözleri ekranda, kulakları pilotlarda olur her zaman.  Özellikle uçakların kötü havalardaki inişleri kalkışları her zaman risklidir.  Kötü hava dediğimiz şey, fırtına, yoğun yağmur ve kaba sistir.  Tabii ki bunlara havadaki kuş sürüleri de eklenmelidir.
Havadaki kuş sürüleri, her zaman pilotların korkulu rüyası olmuştur.  Kuş sürüsü derken minicik serçeler değil herhalde.  Kocaman kazlar ve ördeklerle karga sürüleri v.s. vardır havada.  Bu sürülerden biri uçağın motorona girdi mi, motorlarda aksama meydana gelebilir.  Ayrıca günlük hava raporları NOTAM’lar da tamamlayıcı veya yönlendirici rol oynar.
Kıbrıs’ta Rumlarla o kadar savaşlarımız ve çatışmalarımız oldu ama sivil havacılık görevlerinde, gerek onlar, gerekse bizler, mutlaka iletişim halindeyiz.  Gözlemlerim bana bunu göstermişti.  Çünkü sivil havacılık ve uçak işleri, insanların hayatının en riskli faktörleridir.  Kuzey ve güney sivil havacılık birimleri, insanlar ne kadar birbirleri ile düşman veya hasım olursa olsun, mutlaka iletişim halinde olmak zorundadırlar.  Bizim Türk uçakları Rum tarafı üzerinden geçmediği gibi, Rum ve Yunan uçakları da KKTC üzerinden geçmemektedir.  Zaman zaman geçişin dozunu kaçıran pilotlar olsa da es geçilir.  Çünkü bütün pilotların başına gelen şeylerdir bunlar.
Kule ile ülkemiz üzerinden geçmekte olan bütün pilotlar iletişim halindedirler.  Hatta “Kara kutu” dedikleri o kayıt cihazına kaydolur bütün o konuşmalar.
Bilmem hatırlar mısınız...
Yıl 1987 idi.  O günlerde bizler de Milano’daki Turism fuarındaydık, bakanlık personeli olarak.  Gruptaki arkadaşlardan birisi şöyle demişti:
“Fin gruplarını KKTC’ye taşıyacak Fin uçağı Beşparmaklar’a çarptı ve düştü.  Uçakta sadece mürettebat vardı.  Pilotla yardımcı pilot ve üç hostes öldüler.”
Bu durumu Kıbrıs’a gelince teyze oğlumuz rahmetlik Hava Trafik Kontrol memuru Ali Vehbi Kutalp’a sormuştum.  O bana olayı şöyle anlatmıştı:
“Kulede çalışırken Rumdan bir telsiz mesajı geldi.  Bakın bakalım radarda görebilecek misiniz Fin uçağını.  Bu uçak düştü.  Geçrekten de o uçak düşmüştü.”
Sanırım o geceki nöbetçi memur Ali Vehbi Kutalp değildi.  Kısacası Hava Kontrol memurlarının görevleri o kadar önemli ve risklidir.  Onlara her ay bir değil, dört maaş verseniz azdır.   Çünkü çok büyük sorumlulukları ve stresleri vardır.  Başka ülkelerde bu durumdaki memurlara yıpranma ödeneği verirler. Hatırlamıyorum... Belki de bizimkiler de almaktadır.
Yani diyeceğim şudur.
“Hava Trafik Kontrol memurluğu, sanıldığı kadar kolay değildir.”