Nedense ta çocukluğumuzdan beri özlem duyduğumuz yemyeşil Mesarya, nihayet yeşile bürünecek ve isale hattı sayesinde, tarımcılar ve çiftçiler sulu ziraat yapabilecek.
Türkiye suyunun sağlıklı bir şekilde adaya gelip bütün ada geneline dağıtılması ile ilgili “suyun satış ücereti” tartışmalar sürdüğü sürece hep ilgilileri eleştirdik.  Nihayet bu konuda sular duruldu.  Şimdi geldik özlem duyduğumuz noktaya...
O özlem duyduğumuz nokta, bir an evvel adaya gelen Türkiye suyunun tarlalarımızı, ovalarımızı en hücra yere kadar ulaştıracak adımı atmaktı.
Bir diğer deyişle, kendimce Hayalimdeki Mesarya hayat bulacak.
Türkiye Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu bu konuda gerekli açıklamayı yaptı.  Bu bir projedir. Hem de devasa bir proje...
Veysel Eroğlu yapmış olduğu açıklamadan, projenin tutarının 101 milyon TL olduğunu ve KKTC’nin bütün tarım topraklarına ulaşacağını öğrendik. Hatta bu konuda gerekli imzalar atılmış.
Bütün bunları, damla damla büyüyen ve gelişen KKTC’yi gördükçe, “SEN NE BÜYÜKSÜN TÜRKİYE” diyesim gelir.
  Esasında diyesim gelmeden öte, yürekten ve bütün benliğimle yazılarımda her zaman çığlık çığlık demişim...
“SEN NE BÜYÜKSÜN TÜRKİYE!”
Gerçekten Türkiye büyük ve onurlu bir ülkedir.  Bizler EOKA’nın kurşunlarına hedef olurken, katliam çukurlarında bir hayat tüketirken, Hamitköy tepelerinde Kızılay çadırları ile umutsuzluk içinde ayakta kalmaya çalışırken, Türkiye ta 21 Aralık 1963’ten bugüne kadar bize oluk oluk para akıttı, nefes verdi, ruh verdi ve şimdi de su verdi.
Bu sözler milliyetçilik veya ulusçuluk anlamında değildir. Gerçekler bağlamında Anavatan’a övgü yağdırıyorum.
Zaman zaman sosyal hayatın görüntüsünü anlatarak, Türkiye gerçeğindeki bazı durumları eleştirsem de, biz Kıbrıslılar, şu anda Anavatan sayesinde hayata tutunduk ve umutlarımızı besleyip yeşerttik.  O nedenle gururlanıyorum Anavatanımızla...
Bizim yaşlardaki insanlar İngiliz dönemini de görüp yaşamış insanlarız.  Üzerinde güneş batmayan koca imparatorluğun çocukları olduk çıktık.  Ama hep içimizde Türklük ve Atatürk sevgisi ile yaşadık. İlkokulda iken hatırlıyorum başımızın üstünde yükselen İngiliz bayrağını.  Bir de hafta başı ve hafta sonu bayrak göndere çekilirken söylediğimiz İngiliz Kraliyet Marşını...
İkinci Dünya Savaşı ve sonrası bir yapılaşma başlamıştı.  Savaş bitmiş ve ekonomik kalkınma başlamıştı.  Ama fakirlik daha da uzamıştı.  Toprağını yeşertemeyen köylü ve fakir fukara kurtuluşu, avucuna aldığı İngiliz Pasaportu ile soluğu ya İngiltere’de, ya da Avustralya’da buldu.
İlk kez Londra’ya gittiğimde hayran olduğum görüntü, o yemyeşil ve sınırsın ovalar ve parklardı.  Çiçekler ve çevre temizliği de bambaşkaydı.
“Bizim ülkemiz ne zaman İngiltere gibi yeşerecek?” sorusunu sormuşumdur.  
Bir gün Greenwich Park’ta ablamlarla piknik yaparken minicik bir van gelmiş, içinden de cellabiya giymiş bir adamcağız inmişti.  O parkın ortasında yaklaşık iki metrekarelik yıpranmış ve çürümüş çimler vardı.  Adeta o güzellikler içinde o çürümüş nokta, güzel bir kadının çıkmış dişi gibi sırıtıyordu.
Adam vandan indiğinde rulo şeklinde veya dürülmüş minik bir halı gibi birşey indirdi.  Merak etmiştim...
“Bu adam ne yapıyor abla?” diye sorduğumda, rahmetlik ablam şöyle demişti:
“Bak da gör bakalım bu adam ne yapacak.  Bizim Kıbrıs’ta bu kadar incelik, bu kadar çevre hassasiyeti var mı?  Bütün Mesarya susuzluktan kurudu.  Üstüne üstlük ‘Yeşil Ada’ diye yırtınır dururuz.”
Onun söyledikleri özlemlerle bir şeye malik olmanın tezatlarıydı esasında.
O adamcağız biraz sonra minicik çapasını, küreğini ve kirli torbasını aşağıya indirmişti.  Yere düz çökerek o çürük çimenleri bir güzel temizledi, sonra da çürümüş çimenleri bir torbaya doldurdu.  Hala merak ediyordum olacakları.
Adam o oyulmuş yere, halı gibi gördüğüm biçilip dürülmüş, hatta ölçülmüş çimen parçasını oyuk yere bir güzel yerleştirdi, sonra da üzerini ve kenarlarını iyice bastırıp suladı.  Artık o koca çimenlik parkın içindeki “dişi çıkmış kadın” benzetmesi yoktu.  Heşey normale dönmüştü.  Sonra adam herşeyini toplayıp, minicik golf arabasına binip oradan uzaklaşmıştı.  
Basit gibi görünen bu olay hep hatıralarımda ve belleğimde kaldı.  O olayla birlikte bir “Yeşil Mesarya” özlemlerim her zaman oldu.
Bazen Korenium Golf Kulübüne uğradığımızda da aynı duyguya kapılıyorum nedense.  Hep yeşilin özlemini içimde hissederim.
Gerçekten bu proje, çok şeyleri değiştirecek ve çehremiz değişecek.  Yaz kış yeşil ovalarımız ve sınırsız yeşilimiz gözler önüne serilince, herhalde Rumlar hırs ve kıçkançlıklarından çatlayacaklardır.  Çatlasınlar vallahi.  Onlar bizi bitirmek için çok uğraştılar ama biz, BÜYÜK TÜRKİYE ile uzun ve mutlu bir hayat bulduk.