Ekonomide temel kabul edilen gerçek, ihtiyaçların sınırsız, kaynakların sınırlı olduğudur. Ekonomi bilimi de sınırlı kaynaklarla sınırsız ihtiyaçları karşılamaya çalışan, bu doğrultuda optimum memnuniyet düzeylerini bulmaya ve yakalamaya çalışan bilim dalıdır. Kısaca ihtiyaçların sınırı yoktur. Tatmin edilen ihtiyaçlar anında yeni ihtiyaçlar doğurur.  Günümüz reklam endüstrisinin post modern hatta post modern sonrası sosyo-psikolojik yöntemlerle devamlı yeni “ihtiyaçlar” ürettiğini hesaba katarsak, var olan sınırlı kaynaklarla tüm bu ihtiyaçların karşılanması olası değildir. Bir de her bireyin farklı ihtiyaçlarını ve maddi gücünü düşünürsek, ekonomik süreçlerinin pek de adilane çalışmadığını da söyleyebiliriz.
Dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım dünyamız böyle bir dünya! İlgili ve yetkili uluslararası kuruluşlara göre, dünyadaki servetler ve zenginliklerin gittikçe çok az sayıda insanın ellerinde toplandığını kaale alırsak, ülkelerin kendi içlerinde ve kendi aralarındaki ekonomik eşitsizliklerden söz etmemek olası değildir.
Bugünün internet veya Türkçe deyimiyle bilişim hizmetleri ağlarının ülke sınırlarını aşan bir yaygınlık ve etkinlikte verdikleri hizmetlerden yararlanmak da neredeyse sınırsızlığı yakalamış durumunda. İşte bu internet ortamında küçükler ve büyükler için düzenlenmiş eğlence sitelerinin yanında, birçok bilim alanında yer alan yeni gelişmeleri de öğrenmek yeni birçok uygulamalarla  tanışmak da mümkün.
Halen dünyamızda ve özellikle bölgemizde yaşanmakta olan kanlı olayların , askersel ve siyasal gerginliklerin zaman zaman hepimizi bunalttığı, gelecekle ilgili kaygılara yol açtığı da günümüzün gözlerden uzak tutulamayacak bir başka gerçekleridir. 
Dünyadaki her türlü bireysel ve toplumsal aç gözlülüklerin açıkça sergilendiği bu dönemde insanların adalet ve eşitlik arayışı daha da artmakta, uygarlığımızın gidişatı  çok daha derinden sorgulanmakta, hayatın anlamı üzerinde bir daha bir daha düşünmektedir insanlar. Öyle ya nasıl bir dünyada yaşıyoruz? Bu yaşamın gerçek anlamı ne, ne olmalı? Yerküremizde derin fakirlik ve açlıklar yaşanırken, birçok tedavi edilebilecek hastalıktan insanlar ölürken, her yıl milyarlarca dolar paranın silah üretimine harcanmakta olmasını nasıl okumalı ve anlamalıyız? Hangi felsefi görüşten hareketle insanlığın tüm kanayan yaralarına çareler aramalıyız?
İşte bu gibi soruların kafamda fink attığı bir “şöyle bir andı”da, bilşim ağlarında dolanırken, ziyaret etmekten insanlığımı ve merakımı bana daha derinden yaşatan fizik biliminin yeni keşiflerine göz atarım. Bilinen gözlemleyebildiğimiz evrende 40 milyar dolayında dünya benzeri gezegen olabileceği hesaplanmış.
Dünyamızda şu  an yaklaşık 8 milyarlık nüfusu göz önüne alırsak, ve bu 40 milyar gezegenin her beş tanesinin sadece birinde dünya benzeri bir yaşamın sürdürülebileceğini varsayarsak şu anda evrende her insana bir gezegen düşer demektir. Dalarıyla denzleriyle, ormanlarıyla gölleriyle her insanın bir gezegeni vardır demektir.
Daha sonra da fizik biliminin gözlemlere dayanan bu varsayımları ve tabii ki hayallerin sonsuzluğu üzerinden düşündüm. Şöyle bir-iki haftalığına dünyadaki tüm insanların her birini ayrı ayrı 8 milyar gezegene ışınlasak, sahip olacakları neredeyse sonsuz kaynaklar onları mutlu eder miydi? Açgözlülükleri doyumsuzlukları sona erer miydi? Yoksa  sözüm ola Ali’nin, Yanni’nin Con’nun gezegenlerini de nasıl ele geçiririm diye düşünürler miydi.
Eğer tarih sayfalarına bakar ve halen de dünyamızda yaşanmakta olan doyumsuz insan açgözlülükleri ve saldırganlıklarını da göz önüne alırsak, bu sorunun yanıtı evettir. Gezegenler arası savaş mümkün olan en kısa sürede başlardı diye düşünüyorum. Öyle olmazdı diye düşünebileceklere saygı duyuyorum.
Güzel hayaller de kurmaya hakkımız yok mu bu dünyada kendimiz için de başkaları için de , bölgemiz ve dünyamız için de? Vardır tabii.
Mesela biz Gıbızlılar diyorum..Öncelikle Derinya ve Aplıç kapılarını güzel törenlerle açsak..Cep telefonlarımızla adadaşlar olarak birbirimizle adanın her yerinde konuşabilir olsak..Elektrik bağlantılarımızı daha da düzenli yapabilsek..Başta eğitim ve turizm alanlarında çok sıkı bir işbirliği ve ortaklıklara gidebilsek, öncelikle dünyaca parlak beyinlere sahip olduğumuz akademik alanlarda..Kıbrıs turizminin bütününün dünyaya pazarlanmasında..Ve şu denizlerde gaz aramalarını 3 aylığına askıya alabilsek..Bu üç ay içerisinde “Kıbrıs sorunu” denen sorunu, bu sorun yeniden bizleri öldürmeden öldürebilsek diyorum. Maksimalist yollara sapmadan adil ve yaşayabilir bir çözüm bularak. Bunlar çoook büyük bir hayal mı olur?
VE AB DENEN,DÜNYA TARİHİNİN TANIKLIK ETTİĞİ EN BÜYÜK POLİTİK MÜHENDİSLİK PROJESİ, KIBRIS’TA ŞU SIRALARDA YAŞANANLAR KARŞISINDA AÇIKCA TARAF TUTMAK YERİNE, ESKİ EMPERYALİST, EŞKIYALIK VE HIRSIZLIK DENEN HUYLARI BİR TARAFA BIRAKARAK, ADAM GİBİ DAVRANABİLSE DİYORUM..24 NİSAN, 2004 EŞZAMANLI REFERANDUMLARIN EŞİT TARAFLARINI YENİDEN HATIRLAYARAK..O TARİHTE BİRLEŞİK FEDERAL BİR KIBRISIN AB ÜYELİĞİNE ONAY VEREN KIBRIS TÜRK TOPLUMU,TEK (RUM) TOPLUMLU KIBRIS CUMHURİYETİNİN AB ÜYELİĞİNİ ÖNLEYEMEMİŞ OLSA DA, KABUL ETMİŞ DEĞİLDİR.
AYDINLANMANIN ÇOCUKLARI ÇOOOK YAZIK EDİYORLAR. KIBRISLI TÜRKLER BU ADADA  ASLİ USNURLARDAN BİR TANESİDİR VE RUM TOPLUMUNA SİYASAL EŞİT BİR TOPLUMDUR,  AZINLIK DEĞİLDİR. “KIBRIS CUMHURİYETİ’NİN EGEMENLİĞİNDE”DE EŞİT HAK VE SÖZ SAHİBİDİR..ADADA YASAL VE MEŞRU OLMAYAN, İKİ TOPLUMLU KIBRIS CUMHURİYETİNİN ZORLA VE SİLAHLA KANLI SALDIRILARLA, 55YILDIR TEK (RUM) TOPLUMLU KIBRIS CUMHURİYETİ’NE İNDİRGENMİŞ OLMASIDIR.