Zürefaların uçmayı istemediklerini kim kanıtlayabilir.
Bilimi bilimsel kariyer için önemseyen akademisyenlerin, bunu kanıtlayabileceklerini elbette biliyorum ve fakat bilimin denizin renksiz olduğunu kesin bir şekilde kanıtlamış olmasına rağmen, denizin açık maviden lacivertin en koyusuna kadar bütün mavi tonlarıyla, bilime ve bilim adamları ile bilim kadınlarına nanik yaparak, dalgalı durgun kumsalları okşayıp, kayaları dövüp durduğu da malûmumuzdur.
Kuşlar dalgasını geçerken yer çekimi ile, nasıl bekleyebiliriz sadece yüksekten baktıkları için karıncalara ve tavşanlara, koyunlara zürefanın uçmayı düşlemediğini.
Kuşların da yüzmek istediği ve balıkların da karaya çıkıp dalından erik koparmak istediklerine dair masallar kurun çocuklara, okullarda, evlerinizde.
Hayalleri kadardır insanın insanın ufku ve yapabilirlilik gücü, parayla satın alınabilecek, yapılabilecek şeyler hayal ve düş kategorisine girmez,girebilemez. Projedir, hatta proce parayla yapılabilecek şeylerin globalizm çağındaki adı, ki siyasette buna renkli , turuncu,yeşil vs devrimler de diyebiliriz.
En büyük hayalim, dönüm bahçesi olan yüzme havuzlu villam olsun, bir de deniz motorum diye başlayıp arzularınızı sıralıyorsanız, bilin ki hayal gücünüz 3 para etmezdir 
Çiçeklerini açmış badem, erik ağaçlarının, Dere Boyu semtinde turladığını hayal edebilir misiniz, işte o hayalle uzanıp öpebilirsiniz sevdiğinizi sokak ve akşam ortasında ağzından.Elbette edebilirsiniz de etmiyorsunuz neden. Gerçekçi olsun istersiniz hayallerinizin de,  tıpkı sizin dayatılan gerçeklerinize teslim olduğunuz gibi.
Hayalperestin önde gideniydi oysa sevdiğiniz bütün kişilikler. Spartaküs hayalperestdi, İsa da öyleydi, Hazerfan Ahmet Çelebi, Einstein, Newton, Wright kardeşler, Cemal Süreya, Süleyman Uluçamgil, Picasso, Calder ve sevdiğiniz kim varsa, hepsi hayalperestti. Şimdilerde sizi ekran başına çakan Game Of Thrones, senaristtinden yapımcısına oyuncularına kadar toptan hayalperstlerin ürünü değil mi.
Gerçeklere hem da dayatılmış gerçeklere, tahammül bir yana da gönüllü yaslanarak varabileceği nokta insanın, zavallı bir birey olmaktır hem de kendi olmayı yitirerek. İşte tam da bu konuma itilmiştir insanlık, hayalsiz ve ufuksuz, gününü gün ederek ve dünü yaşayarak tinsel olarak, üstelik de akıllı adı verilen telefonu karşısında ahmaklaşarak hem de eline aldığı uzaktan kumanda aleti ile kumanda edilerek.
Dayatılan gerçekleri kabullenirken, kendi doğrularını daha da beteri insanlığın doğrularını yitiriyoruz ve hayatımızı yaşamaktan vaz geçip, ömür törpülemeye başlıyoruz, ömürümüz ve eşyalarımız bizi törpülerken.
Kendimize ve hayallerimize dönmek için yarın çok geç olacaktır. Hemen bu gün, boş verin dünkü gerçekçi bireyinizi ve kendiniz olarak başlayın güne.
Neyse hayalleriniz, sarılın sıkıca kurun ve uçun kendinizle kollarınızı sallayarak. Ne demişti inatla yok sayılmaya çalışılan büyük şairimiz Süleyman Uluçamgil, 
‘ben aşık olduğumda  
ellerimi adımlarıma göre sallamayı unutmuştum’ demişti.
Unutun düzene göre sallamayı başınızı ve almayı maaşınızı. Kurun hayallerinize göre yaşamınızı.
Varsa hayalleriniz hayata ve yarına dair.