Genel olarak insanoğlu, bazı şeyleri yaşamadıkça gerek kendi değerini, insani ilişkileri ve sevdikleri ve sevemedikleriyle yüzleşmeyi öğrenemez.  Bu ve buna benzer olumsuzluıkları geçmişte de gördük ve yaşadık.

            Şöyle bir ifade vardır...

            “Acılar birleştiricidir.”

            Gerçekten bütün acılar birleştiricidir.  Her insanın hayatında mutlaka kişisel ve toplumsal çatışmaları ve çelişkileri olur veya oluşur.  Bu çatışmaların seyri de insanlara göre değişir.  Kimisi yüreğindeki kini mezara kadar götürür, kimisi de geçmişteki muhabbetlerin hatıralarını buruk bir iz olarak kalbinde taşırken daha bir erken çözülür.

            Geçmiş bu uzun yaşantımda tanık olduğum bazı olaylar, hala belleğimden geçiyor.  Mücahitlik yıllarımızda nerdeyse birbirine silah çekecek kadar kavgaları olan bazı arkadaşlardan birisi şehit olunca, ötekinin içine öyle bir acı oturmuştu ki,  hiç anlatamam.  Onun acısını ve isyanlarını anlatmak gerçekten çok zor.  Hayatta kalan mücahit arkadaşım bir gün bana şöyle demişti:

            “Keşke onunla hiç kavga etmeseydik.  Keşke kendi egolarımıza yenilmeseydik...  Keşke şehit olmadan onu son kez şöyle bir kucaklayıp, yüreğimdeki acıyı kussaydım...”  Ve saire...

            İşte o keşkeler bize acı vermiştir her zaman.  O mücahit arkadaşım, şehit olan ve kendisi ile küs giden diğer silah arkadaşım, son yolculuğuna çıkan kavgalı dostunun tabutunun altına öyle bir girdi, öyle bir ağladı ve öyle bir kürek kürek toprak attı ki onun mezarına,  hiç size anlatamam.  Zaten onun o pişmanlıklarla dolu sözleri ve davranışları bizi de yıkmıştı.  Dolayısı ile o olaydan hayli ders almıştık.

            Bir de şu ifade geçiyor aklımdan.

            Her insan zamanı gelince ölür ve Allah’a olan can borcunu öder.  Bir de arkada kalanlar vardır.  Yaşanan süreçte affedenle affedilen karşı karşıya gelebilir.  Genellikle affeden hep huzurla gider bu dünyadan.  Ya affetmeyen..  Özellikle geçmişindeki haklılıklarında direnerek bu dünyadan giderken...  Veya bu dünyada kalırken sevdiklerini ve sevemediklerini yolcu ederken.

            İşte o anlamda bu gibi insanların herkes gibi bir ölüm yaşamadığını düşünüyorum.  Şu söz bence, tam da buna biçilmiş bir kaftan gibidir.

            “Her insan bir kere ölür hayatta, ama acıları ve pişmanlıkları ile hayatta kalan adam, belki beş defa, belki on, belki yüz defa ölür.”

            İşte o pişmanlıklardır insanlara acı veren.

            Dinimizin öngördüğü üzere bayramlarda küsler barışmalıdır.  Birbirlerini kucaklamalı ve kırgınlıklar bir tarafa fırlatılıp atılmalıdır der dinimiz.  Siz sanır mısınız ki şu koronavirüs belası insanları bulunca ve ölümler gerçekleşince geçmiş acılarla beraber pişmanlıklar daha bir ön plana çıkmadı.  Kim bilir bu bela insanlığın hayatından çekip gidince, ne kadar kitap yazılacak, ne kadar dramatik oyunlar kaleme alınacak ne kadar acı anekdotlar belgelenecek...

            Hala düşünüyorum...  Örneğin beş altı çocuklu bir ailenin vefatından sonra arkada bıraktıkları tek köhne evleri için o çocuklar nasıl da birbirlerini yerler, silah çekerler veya bıçakla hayatlarını bitirirler.  Niçin?  Menfaat için.

            Değer mi bu dünya değerli veya değersiz bir mal için kardeşin kardeşi vurmasına, ödürmesine veya intikam almasına.

            Hüküm giymiş nice insan vardır hapislerde.  Bunların bazıları öldürdükleri eşleri yüzünden içeride yatmaktadırlar.  Arkada kalan çocukların hem anne, hem de baba özlemleri, o katilin vicdanında bir yara açtı mı?  Bunu da düşünüyorum.  Bu türdeki katiller yargıç önüne çıktıklarında şöyle derler genellikle:

            “Çok pişmanım!”

            Son pişmanlık para eder mi?  Koskoca bir yuvayı yıkmışsın, eşinin hayatını bitirmişsin, çocuklarını bu dünyada yapayalnız bir hayat kavgasının içine itmişsin...  Ve daha nice isyan dolu sözler.

            Empati yaparak bu yazıyı tamamlamak istiyorum...  Bütün hayatı boyunca babasının şiddeti yüzünden annesiz, yurtlarda büyüyen çocukların yerinde ben olsam o babayı kesinlikle affetmez ve hayatımdan fırlatıp atardım herhalde.  Yani ben de affeden olmazdım diye düşünüyorum.

            Gerçekten şu koronavirüslü günlerde kendi hayatımızı, bütün sevdiklerimizin hayatını, geçmişte yaşadıklarımızı ve olası yaşayacaklarımızı sorgulayarak hayatı kucaklamak durumundayız.  İşin içine ölümü sokmamak kaydı ile birlik ve beraberliği sokarak, hata yapmamayı öğrenmeliyiz.  Herkesin hayatında o kadar çok hata ve günah vardır ki...

            Herkes bu dünyadan sevapları ile, günahları ile gider herhalde.  O bakımdan kendi vicdanımızla hesaplaşarak ve geçmişimizle yüzleşerek unuttuğumuzu sandığımız sevdiklerimizi, gerçek anlamda unutamadığımızı idrak ederek hayata pozitif bakmamamız gerektiğini düşünüyorum.  Hem de şu acı ve hasret dolu günlerde.

            Özetle...  Hayatın anlamını sorgulamak gerek!