"Bir sigara içimlik aramızdaki deniz" Demişti Süleyman Uluçamgil Kıbrıs ile Türkiye arasındaki mesafeyi anlatmak için. Sigaranın kanser hastalığının tetikçileri arasında olduğuna inanılır da nedense basiretsiz siyasetçilerin kanserin yaygınlaşmasındaki etkileri es geçilir. Sigara paketlerinin üzerine ölüm tehlikesi yazmayı, yazdırmayı kanuni zorunluluk haline getirenler ile nükleer enerji gibi milyon misli daha tehlikeli bir yatırımı yapanların ayni kişiler olduğu bildiğimiz bir gerçektir. İşte orası. Burnumuzun dibi. Bir sigara içimi uzağımıza santral yapıyorlar, nükleer santrali. Daha uzağa yapsalar da fark etmez öldürücü yok edici güç aynen sürer dünya için. Ve bu bütün Akdeniz canlılığını, denizi kıyısı, kayası taşı kumu, dağı ağacı, ineği koyunu, inciri narı defnesi zeytini ile komaya sokmak öldürmek demektir. Dünya ortalamalarına göre en çok güneş alan, rüzgarların en çok estiği bölgeler sıralamasında en ön sıralarda gelen Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde, güneş enerjisi, rüzgar enerjisi gibi çok ucuza mal olabilecek ve hiç tehlikesi olmayan üstelik de sürdürülebilirliği sonsuz olan enerji kaynakları yerine nükleer enerji peşinde koşmak ve bunu hayata ve tabiata dayatmak neyin nesidir diye sormayacağım. Bu açık ve seçik hayat ve tabiata karşı mirasyedi hovardalığıdır, düşmanlıktır. Burnumuzun dibinde bir yeni belâ var artık. Ve bu belâ bir anda bölgedeki bütün hayatı yok etme potansiyeli taşımaktadır. Çernobil felaketi sonrasında çay içip,  bize bişey olmaz diyenlerin o günden bu güne Karadeniz de neler olduğu konusunda en ufak bir sorumluluk vicdan azabı duyduklarını sanmıyorum. Günü gösterişle şovla geçirmek ve yarınları hiç düşünmemek 1950 lerden itibaren Türkiye siyasetinde giderek artan bir saçmalık olarak tırmanmaya devam etmektedir. Yığınla sorunumuza, tümünün de ötesinde karabasan gibi boğucu yok edici bir sorun daha ekleniyor ve HAYIR- DUR YAPMA demekten başka bir şey gelmiyor elimizden. En azından bağıralım hayır diye