Birkaç gün önce kütüphanemi karıştırırken, Kutlu Adalı’nın yıllar önce okuduğum “Çirkin Politikacı Pof” ve “Hayvanistan” kitaplarını bulup yeniden okudum. İkisi de insanı güldüren ama o oranda da düşündüren, politik taşlama ve kara mizah örneği kitaplar!
Belki başka bir gün “Çirkin Politikacı Pof”u da konu ederim bir yazıma! Bugün “Hayvanistan” üzerinde duracağım. “İnsanın kavgası para ise, hayvanların arpa, ot ve ettir. İnsanların kavgası birbirini ezme ve imha ise hayvanların da odur. Eğer ortada insanın bir ideoloji kavgası varsa, hayvanların da birbirine üstünlük kurma ve gücüyle karnını doyurma kavgası vardır” der Kutlu Adalı bu eseri için! 

DÖNÜŞÜMLÜ BAŞKANLIK VE YÖNETİM
Hayvanistan’da, ülke yönetimi dönüşümlü olarak her yıl ve bir yıllık süre için “bir sınıfı temsil eden” bir hayvan türüne geçer. O yıl sıra koyunlarda olduğundan, bir yıl için iktidar koyunlara geçer. Tören sakin geçer ama tavuklarla koyunlar tören alanı çizgisini aşınca köpekler onları ısırarak düzeni sağlarlar.
Şeref tribününde koçlar, koyunlar, keçiler, eşekler, inekler, öküzler, develer, tavuklar, horozlar,  köpekler, bukalemunlar, keneler, yılanlar, ağustos böcekleri ve sülükler vardır. Balarıları değil şeref tribününde, törende bile yer almaz, çünkü onlar çalışırlar. Baba eşek, oğul eşeğe şöyle anlatır şeref tribününü: “İşlemeyen ve işe yaramayan hayvanlar, daima işleyenlerden daha gözdedirler. Faydalı olamadıkları ve ellerinden bir iş gelmediği için kendilerini böyle şerefli yerlerde tutarlar! Çünkü Hayvanistan Yönetimi’nde, böyle şerefli yerlerde önemli bir işi olmayanlar yer alır.”

KURAKLIK KAPIYA DAYANINCA
Ülkede arpa sıkıntısı baş gösterir. O yıl da kurak geçerse açlık olacak. Değişik kuruluşlar, basın toplantısı, açık oturum düzenler. Koyunlar İktidarı, ortaya konan görüşleri de değerlendirerek kentin içinden geçen ve çok az su akan derenin yatağını değiştirip su azlığından sulanamayan, kentin aşağı yakasındaki bereketli topraklara da su gitmesine ve böylece oluşacak otlaklarla çok yiyici sınıfı doyurmaya karar verir.  Karara olumlu ve olumsuz tepkiler doğar. Yılanlar karar değiştirilmezse önlerine çıkacak koyun, koç, keçi, inek, öküz ve eşekleri ısırıp zehirleyeceklerini açıklarlar. Kirpiler, Yönetim’e arka çıkar ve eğer bir yılan, saklandığı delikten dışarı çıkayım derse, karşılarında biz kirpileri göreceklerdir anlamında bir bildiri yayınlarlar. Diğer hayvanlar, yılanlara karşı onları destekler. Konu Anayasa Mahkemesi de gider. Anayasa Mahkemesi’nde de dönüşümlü olarak görev yapılmaktadır ve o yıl sıra baykuşlardadır. Verilen kararda, nasıl ki kertenkeleler, kuşlar ve ötekiler;  kendilerinden zayıf ve küçük böcekleri ve de hayvancıkları yemekle yükümlü iseler; yılanlar, kirpiler, mongolar, kartallar ve kargalar da zayıf ve küçük hayvanları yemekle yükümlüdürler denir. Bunun anayasaya aykırı düşmediği de vurgulanır ve Anayasa’nın değişmez temel kurallarından “hak, üstün gelenindir” kuralı hatırlatılır. Yılanlar bu karara rağmen, yandaş bulmaya çalışırlar ama başaramazlar. Dünya Hayvan Hakları Konseyi’ne başvuracaklarını açıklarlar.
Bütün bunlara karşın, Koyunlar Yönetimi kararını değiştirmez. Bu arada dargınların barışması ve yeni doğanların tanışması için bir kokteyl parti düzenler. Başkan Koç, yaptığı konuşmada birlik beraberlikten söz eder ve omuzlara alınıp Hayvanistan marşı söylenir.
Kokteylin ardından, bir Cumartesi günü,  kaynaşmanın tam olması için keçilerle koyunlar arasında milli tos oyunu düzenlenir. Oyunda tos vurmak serbest, boynuz vurmak yasaktır. Koyunların keçilere vurduğu bir tos, tartışmaya yol açar. İnek olan orta hakem aleyhine tezahürat yapılır, koyunlarla keçiler sahaya girer. Bunun üzerine köpeklere ısır emri verilir ve sükûnet sağlanarak oyuna devam edilir. Sonuçta koyunlar 2-0 kazanır.             
Dereyatağının değiştirilmesi konusunda yılanlar bile pes etmiş ve ülkede olumlu bir hava esmişken, milli tos oyunu yeni bir gerginlik vesilesi olur. Hayvanistan, bir çırpıda huzursuzluklar ülkesi olur, kamu düzeni bozulur, demokratik düzen tehlikeye düşer, anarşi başlar, hayvanlar sokağa iner. Bir yıllık sürelerinin dolmasına daha 7 ay olduğu halde, Koyunlar Yönetimi’nden iktidarı bırakmaları istenir. Onlar bu isteğe direnirler. Bu arada sıradaki develer, koyunlardan sonra iktidarı almak istemediklerini; koyunların pısırıklığından, ülkenin uçurumun eşiğine geldiğini, harap bir ülkenin yönetimini almaktansa, haklarından feragat ettiklerini açıklarlar.
Sonuçta eşek, at, katır, yılan, köpek ve ülkenin ileri gelen diğer hayvanları, toplanarak ülke yönetimine el koymaya ve “hayvanizasyon” uygulamaya karar verirler.
“Hayvanizasyon” eşitlik demektir. Her hayvan, her türlü hayvanlık haklarından feragat ederek eşit ve her şeye ortak olacaktır. Ot arpa ve sair yiyeceklerle, etyeyicilerin yiyeceği olan hayvanlar, eşit olarak dağıtılacak, midesi büyük olan da küçük olan da eşit gıda alacaktır. Hasta olanlar, tedavi altına alınacak ve tüm gereksinimleri karşılanacaktır.
Hayvanizasyon, büyük ilgi görür ama kısa sürede uygulamada zorluklarla karşılaşılır. Yönetim ye diyor yeniliyor; kalk diyor kalkılıyor; çalış diyor çalışılıyor; uyu diyor uyunuyordu. Hoşnutsuzluk başlamıştı ama kimse ağız açamaz, çünkü ağız açanı, asayişi sağlamakla görevlendirilen köpek ve yılanlar ısırır.
Dereyatağı işi tamamlanınca hemen hemen tüm hayvanlar, “hayvanizasyon”un kalkmasını ister ve aralarında çok gizli anlaşmalar yaparak pasif direnişe başlanır. Yönetim, buna karşı köpek ve yılanları saldırtır. Yaralanma ve ölümler olur, huzursuzluk daha da artar. Grevler, yürüyüşler, protestolar çoğalır. Ölüm pahasına işgaller, ayaklanmalar yaşanır.
Sonuçta dereyatağı değiştirilir, geniş bereketli topraklar suya boğulur, otlaklar genişler, ürünler artar ama özgürlükler geri verilmez ve bu durum huzursuzluğu artırır. Eşekler Koalisyonu, yavaş yavaş hayvanizasyonu kaldırmak ister ama ülkenin asayişini elinde tutan ve kuvvetli durumda olan köpeklerle yılanların şiddetli muhalefetiyle karşılaşır. Köpekler ve yılanlar hazır yiyiciliğe ve rahata alıştıkları için düzenin değişmesini istemez. Nitekim hayvanların en küçük itaatsizliği karşısında saldırıya geçip yüzlerce hayvan, bu arada bazı yönetici eşekler öldürülür. Hayvanistan çalkalanır, yer yerinden oynar, ülkenin kontrolü elden çıkar. Her hayvan bildiğini okur, kanun benim der. Güçlüler güçsüzleri durmadan yer.  
Ülkenin bu zayıf halinden yararlanan çekirgeler, ekinlere çullanır, ne bulurlarsa kemirirler, yerlere sererler. Parçalanıp birliği bozulmuş olan hayvanlar, bu saldırıya karşı koyamaz. Felâket bununla bitmez. Anayasa’ya aykırı olarak kurulan ve ısrarla yürütülen hayvanilasyon sistemi, doğa kanunlarına da ters olduğundan, Gök Ve Şimşek Tanrısı’nı kızdırır. Çekirgelerin istilasından sonra ortalığı gök gürültüleri ve şimşekler kaplar, sağanak halinde yağan yağmur, ülkede ne varsa alıp götürmeye başlar.   

KISA BİR DEĞERLENDİRME
Her şeyi açık ve net yazmış Kutlu Adalı! Kuşkusuz, George Orwell’in “Hayvanlar Çiftliği”nden esinlenme var ama böyle olması, eserin değerini küçültmez.
Bu kitap bizim bakımımızdan türünün tek örneğidir. Türü belirtilmemiş ve bugüne kadar bu konuda yazanlar onu öyle kabul etmemişse de, bal gibi romandır.  İçeriği konusunda yorum da gerektirmez. Her şey apaçıktır ve anlatılan “hayvanlık halleri,” aslında “insanlık hallerinin” ta kendisidir.
Keşke bu kitap yeniden basılıp günümüz okuyucusuna da onu okuma olanağı yaratılsa!