Geçmişle şimdiki zamanı şöyle bir kıyasladığımda, ülkemizde parmakla sayılacak kadar az emlakçı vardı.  Geçmiş yıllarımızın derinlerinde bu işi yapan kişilerin başında ünlü halk adamı espri fabrikası sahibi rahmetlik Çoronik ve gelin onarıcı Seriye Hanım’ın eşi gelirdi.  Bir Hasanoz isimli kişi...
Bizdeki emlakçılık, 1974 yılından sonra patladı.  Emlakçılık, hem deneyim ister, hem de mevzuata hakimiyet.  Bütün mevzuata ve yasalara vakıf olmazsanız, mutlaka bir yerde size karşı bir güvensizlik başlar.
Emlakçılıkta en önemli şey nedir bilir misiniz?  Güven!
Emlakçı, müşterisine karşı dürüst değil ve karşısına gelen müşterisini sağılacak inek gibi görürse, sonunda o emlakçı, er veya geç, vurgunculuğundan ve üç kağıtçılığından ötürü soluğu poliste alır.
Gerçekte bana bu yazıyı yazdıran, ünlü aktör ve film yapımcısı Selçuk Yöntem’e atılan kazıktır.
Selçuk Yöntem, çok değerli ve onurlu bir sanatçıdır.  Ayrıca Kıbrıs aşıkı bir insandır.  Kıbrıs’a aşık olmasa Kıbrıs’tan ev almaya kalkar mıydı?  Kalkmazdı elbette.  Kıbrıs’tan ev almak isteyen pek sanatçı var Türkiye’den.  Yani onların aradıkları huzur veya zor zamanlarında, en küçük tatillerinde sığınacakları bir huzur limanıdır.
Selçuk Yöntem’in başına gelen bu nahoş olay, Kıbrıs’taki bütün emlakçıları etkiler mi?  Namusu ve onuru ile iş yapanları pek etkilemez de kendilerini “Ben emlakçıyım” dye ortaya atanları etkller.  Tabii ki bu da Kıbrıs’tan mal alacak olan kişi veya kişilerin kulağına küpe olsun.
Ülkemizde vurguncu emlakçılar ne zaman çoğalmaya başladı?  Annan Planı döneminde.
Nice insan yap satçı oldu maalesef.  Hem yaptılar, hem sattılar. Hem de kazıkladılar.  Bazı İngilizler de çok sevdikleri KKTC’yi kendilerine mesken tutmak isteyince bazı üç kağıtçı emlakçıların eline düşmüşler sonra da bütün paraları buharlaşmış ve zamanlarının çoğunu mahkeme koridorlarında geçirir olmuşlardır.
Son zamanlarda ve geçmiş zamanlarda dere yataklarına kaçak yapılan bazı villaları sular basmıştır.  Bölge belediyelerinin ve özellikle Şehir Planlama Dairesi’nin onay vermediği bu tür inşaatlar, hep el altından satılmış ve bu evleri satın alanlarına yanına kalmış yedikleri kazıklar.
Emlakçılar Birliği Başkanı çok değerli dostum Hasan Sungu’un zaman zaman yapmakta olduğu uyarılar, bu tür üç kağıt işlerinin olmamasına yöneliktir.  Bir yerde “Güvenli ve kaliteli iş yapma” adına yapılan çıkışlardır onlar.  Ki birlik başkanının yapmakta olduğu bilimsel açıklamalar da, emlakçılığın kaliteli olmasına yöneliktir.
Bazı insanlar maalesef kestirmeden zengin olmak istedikleri içindir ki, bütün bunlar ard düşüncesi olmayan veya kazık yiyeceğini tahmin etmeyen insanların başına gelmektedir.
Bir de başka açıdan bakalım emlak sektörüne ve yap-sat işlerine...
Biliyorsunuz... Son dönemlerde İstanbul’da bir bina çöktü ve yirmiye yakın insan o enkazların altında can verdi.  Bu niçin oldu?  Geçmiş iktidar ve belediyelerin sırf siyasi rant uğruna kaçak inşaatlara göz yummalarından. Gecekondular da öyle bir anlayışın ürünüdür.
Şimdiki AKP iktidarını takdir ediyorum, geçmişte yapılan yolsuzluklar ve üç kağıtları önleme adına almış ve almakta oldukları tedbir ve çıkışlarla cezai müeyyideler açısından.  Mesela o bina çöktüğünde, o bölgede olası yıkılma tehlikesi arzedenleri de yıkmaya başladılar.  Bu bir cesaret işidir.  Aman oy kaybedeceğim korkusu yoktur AKP’nin.
Şu anda yıkılan veya yıkılmaya meyilli olan binalar, en az kırk elli yaşındadır.  Ticari amaçla yapılan apartmanlarda kullanılan ince demirler bir yana, deniz kumu kullanılması da tuzdan demirlerin oksitlenip zayıflamasına neden olabiliyor.  Yalova depremi de ayrı bir örnektir.
Bizim Kıbrıs’ın imar yasaları (Türk ve Rum olsun) ta İngiliz döneminin yasalarına dayanmaktadır.  İlerleyen zaman içinde kurulan ve kontrolluğu çok sıkı olan Şehir Planlama Daireleri, kesinlikle üç kağıtçılara geçit vermemektedir.  Sanırım Türkiye, Kıbrıs’ın yüz sene önce başlatmış olduğu sisteme şimdi girmiş veya girmek üzeredir.  Lakin zararın neresinden dönülürse kardır diye düşünüyorum.