Türkiye ve Türk parasından kaynaklanan dövizle ilgili kriz, maalesef bize de yansıdı.  Bu yansıma, hiç de kolay aşılacak bir kriz değil.
Yazımın başlığını “Herkes Haklı” koydum.
Neden?
Çünkü bu kriz, hükümetten tutun da, muhalefete, serbest piyasaya ve çarşıya Pazara, eğitime, üretime, tüketime kadar her kesime yansımış ve herkes bu krizden etkilenmiştir.
İsterseniz şapkamızı çıkartıp önümüze koyalım.
Krizden ötürü birbirimizi yemekten ziyade, gerçekleri görerek, Türkiye’nin bize uzatacağı eli bekleyelim.  Bu kriz, Türkiye’nin KKTC ekonomisine büyük bir katkı koyması ile atlatılabilir.  Bunun başka izahı yok.  Bunu böyle bilerek ve görerek iktidarını da, muhalefetini de her kesimi de öyle yargılayalım.
Başbakan Tufan Erhürman’ın Ankara’ya gidip içine düştüğümüz girdabı anlatması iyi oldu.  TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan her zaman Kıbrıs ve Kıbrıslıların sorunlarına duyarlı olmuş, her zaman elini bize uzatmış ve her zaman yanımızda olmuştur.  Kesinlikle bu böyledir.  Koskoca Türkiye Cumhuriyeti “asrın projesi” olan Türkiye’den su akıtılması bir yana, pek çok projeye para akıtmadı mı?  Hala akıtmıyor mu?
O nedenle birbirimizi yemekten vaz geçelim ve doğruları görerek yazalım ve konuşalım.
Ne yani, şu andaki iktidarın yerinde bir başka parti olsaydı, onlar da bu krizi yaşamayacaklar mıydı?  Yaşayacaklardı.  O nedenle iktidarı ile muhalefeti ile el ele vererek bu krizi aşmanın yollarını aramalıyız.
Bir gerçek daha vardır ki, KKTC bütçesi, dövizin fırlaması ile yarıya, hatta yarının da altına düştü diyebiliriz.  İnsanların ceplerindeki para da yarıya düştü ve para, satın alma gücünü yitirdi. Böyle bir durumda kimse ayağını yorganına uzatamayacak bir duruma geldi.  Yani, üzerimizdeki yorgan küçüldükçe, hepimizin ayakları bayağı açıkta kaldı.
Esasında şöyle bir panaromik açıdan bakmamız lazım geçmişimizle içinde bulunduğumuz durumumuza.
O “geçmişimiz” dediğimiz şey, bütün hayatımız boyunca dalga dalga ve mütemadi bir şekilde bir grafiğin çizgisi gibi inip çıkan gerçeklerdir.
Bugüne kadar kaç tane hükümet geldi geçti.  Geçmişte iktidarda olan UBP, her zaman muhalefet tarafından eleştirildi.  Hatta mazota, süte, arpaya konan zamanlar yüzünden Sarayönü’nde, sözde “demokrasi” çadırları kuruldu.  Ne oldu?  Onlar muhalefet olarak partilerinin propagandasını yaptılar ama UBP de şimdikiler gibi, Ankara’nın kapısını çaldı ve krizler atlatıldı.
Şimdi UBP, bir muhalefet partisi olarak Sarayönü’nde demokrasi çadırları kurmuyor ve sağ duyu ile hareket ederek, krizin gerçeklerine parmak basıyor.
Yani diyeceğim şudur:
“Kimse şu anda içinde bulunduğumuz durumu siyaset malzemesi yapmasın.”
“Ne yapsın Mahmut, vermeyince mabut” diye bir söz vardır.  Ankara vermezse hükümet ne yapsın Allah aşkına.
Ne iktidardan, ne de muhalefetten yana.  Gerçekleri, yine gerçekçilik içinde tanımlamak istiyorum.  O nedenle ne iktidarın hakkı vardır, “Bütün bu yaşadıklarımız eski iktidarların beceriksizliğindendir” demeye, ne de muhalefetta olanların, “Bu hükümet beceriksizdir” demeye.
İşin bütün odak noktası Ankara’dır, Cumhurbaşkanı’dır, AKP’dir kardeşim.  Bunun lamı cimi yok.
Ünlü sanatçı Yıldız Tilbe’nin söylediği ironik bir ifade vardır.
“Biz de dolar basalım” demişti Yıldız Tilbe.
Ne yani şimdi biz de euro mu basalım?  Bu mümkün değil.  Şu beytambal döviz tırmandıkça biz mahvoluyoruz burada.  Bunun anahtarı da Ankara’dır.
Dövize dur diyemeyeceğimize göre, bütçemizi düzeltmek de herhalde Ankara’nın elindedir diye düşünüyorum.
Göreceksiniz...  Ankara’nın duyarlılığı kendini gösterecek ve bizler de bu sıkıntı ve krizleri aşacak veya kısmen rahatlayacağız.
İşin özü, biz Kıbrıslılar, maalesef TL ile euro arasında sıkışıp kaldık. Bir tarafta TL, diğer tarafta euro.  Rumlar yükselen döviz değerleri karşısında kuzeye akın edip alışverişlerini yapıyorlar.  Yapsınlar canın. Hiç yoktan çarşıya para düşer.
Yani aşağıya tükürsek sakalımız, yukarıya tükürsek suratımız.  Çaresizlik kadar kötü birşey var mı?  Yoktur elbette.
Kısacası bekleyip göreceğiz.  Yani bu durumdan herkes haklı kardeşim.