Sizi bilmem ama ben şahsen bugüne kadar ülkenin bütçesinin bu kadar seri görüşüldüğünü, bu kadar seri şekilde meclisten geçme noktasına geldiğini görmedim ve duymadım.

            Yalan değil hani...

            Geçmiş bütçe görüşmelerini düşününce, nedense aklıma hep o açmazlar ve mali tıkanıklıklar gelir.  Meclis o yıl içinde geçmeyince ve iş tıkanma noktasına gelince, devletin de bütün mekanizmaları tıkanır.

            Şayet farklı düşünürsek, bazı şeyleri de anımsayabilir ve değerlendirebiliriz.

            Bir ülkenin meclisi, siyaset arenasının tam daniskasıdır.  Bütün yasa çalışmaları, öneriler ve özellikle genel kurul çalışmalarında iktidar-muhalefet savaşı alanına döner meclis salonu.  Hatta bir nebze de şöyle düşünebiliriz:

            “Meclis, siyasetçilerin bir sınav platformudur.”

            Hiç de yanlış değil esasında.

            Bugüne kadar mecliste pek çok ateşli konuşmacılar gördük.  Hatta meclis kürsüsünden belki hiç durmaksızın yedi sekiz saat konuşan milletvekillerini gördü o sandalyeler.  Lakin seçildiği günden süre sonuna kadar da meclis kürsüne hiç çıkmayan, fikir üretmeyen nice siyaset adamlarını gördük.

            Geçmişte BRT’de bir açık oturuma katılmıştım bir milletvekili ile.  O milletvekili kameralar karşısında adeta titriyordu.  Canlı program öncesinde o milletvekilinin kulağıma söyledikleri hayli ilginçti.

            “Osman Bey, çok korkuyorum...  Ne konuşmam gerekir acaba?  Ne diyeceğim?  Lütfen bana bir tiyor ver” deyince ben de kendisine gündemde olan konulardan söz etmesini, dünya politikasına değinmesi gerektiğini söyleyince, “Bak bu güzel, iyi ki aklıma koydunuz” demişti.  İsmi lazım değil.  Ama bu tür insanlar da mecliste sadece kelle sayısı açısından koltuk doldurunca insan üzülüyor.

            Esasında her babayiğidin harcı değildir meclis kürsüsünden saatlerce konuşmak.  Uzun uzun meydanlarda nutuk çeker gibi bir görüntü sergilemek...

            Meclisteki konuşma ve eleştiriler, gerçekte demokrasinin bir gereğidir.  Madem bu halk sizi seçti, madem size oy verdi, bu sandıktan sizi çıkartıp meclis sandalyelerine oturttu, sizin de görevinizdir halk için birşeyler üretmek.  Üretebilmeniz için de kendinizi o meclis kürsüsünden kanıtlamanız lazım.

            Yine geçmişi düşündüğümüzde pek çok olay geliyor aklımıza.   Renkli sahneler ve çok ciddi çatışmalar...

            Bir de mecliste bir milletvekili konuşurken veya bir bakanlığı, iktidar kanadı eleştirirken, muhalefetin attıkları laflar ve söz düelloları hala hatırlardadır.  Sadece muhalefet değildir laf atan kürsüde konuşma yapan bakana.  Muhalif bir milletvekili kürsüye çıktığında da iktidar kanadından iğneli sözler gelir.

            Melisten geçirilmesi düşünülen bazı yasaların görüşülmeye başlaması ile, bazı kurum kuruluşlardan da tepkiler gelmeye başlar zaman zaman.  Bir güzel pankartlar hazırlanır ve eleştirel ifadeler kullanılarak, meclis önünde protestolar yapılır.

            Bu da halk-meclis çatışmasının bir diğer şeklidir.

            Hele bir hatırlayın bakalım...

            Bazı bankaların battığı, mudilerin paralarını alamadıkları, isyanların gökyüzüne, ayyuka çıktığını hele bir hatırlayın...

            Bir insan geleceği için üç beş kuruşunu biriktirip bankalara atınca kendini gelecek için daha bir güvende hisseder.   Ama ekonomik kriz ve enflasyon ağır basınca ve tavan yapınca, bankalar da batma noktasına gelebiliyor.

            İşte o dönemlerdi ki bazı bankalar müşterilerine para veremez noktasına gelince kapılarına kilit vurur.

            O dönemde batan bankaların mudileri, mağdur olan halk öylesine taşkın bir sel gibi o günlerde meclisin önünde eylemler yapıp, meclisi işgal  etmişler ve bu olay da tarihe, “Meclisin halk tarafından işgal edildiği gün” olarak geçti.

            Bir de yakın geçmişte yaşadığımız birkaç olay vardır, aklıma gelen.

            Mesela Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın KKTC Meclisinde konuşma yapacağı gün, muhalefet kanadı meclise girmemiş ve kendilerince hem iktidar, hem de Erdoğan’ın şahsında Türkiye Cumhuriyeti protesto edilmişti.  Ne kadar çirkin ve ne kadar kabul edilmez bir durum.

            Halbuki politikacıların tümünde yürek olmalıdır.  Kabul edebildikleri ve kabul edemedikleri durumlar olsa da, halk sizi o mecliste bir varlık göstermeniz ve fikir düellosu yapmanız için seçti.  Bize lokmamızı veren, büyük projelerle bize hayat veren Anavatan Cumhurbaşkanına bazı milletvekillerinin tavır koymaları kendilerince uygundur ama, Derinya’da bazı Rum gruplarla güneyde “Bu memleket bizim platformu” adı altında eylem yapmak daha bir uygundur, yine kendilerince.  Yani siyasetin bir diğer çirkin yüzü...

            Zaman zaman KKTC meclisİnde kavga ve çatışma noktasına gelen konuşma ve dalaşmalar olsa da, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki gibi tekme tokat noktasına hiç gelmedi.

            Her ne ise...  İktidar-muhalefet uzlaşısı ile geçici hükümet kuruldu ve bütçenin erken genel seçimlerinden önce geçmesi ve memleketin önünün açılması meselesi tatlıya bağlandı.  Yani bu bütçe, “Erken seçim kararı alma şartına” bağlanan bir unsur olarak kendini gösterdi.

            Haydi hazırlanınız...  Şu anda hükümet ortaklığına dayanan meclis aritmetiği, yeni bütçenin geçmesini sağlayacak gibi görünüyor.  Mecliste yeni bütçeye onay verecek bir sayı görevini yaparsa, herhalde muhalefet bir güzel kürüsüden eleştirilerini yapacak, siyasetin katmerlisini orada sergileyecek ve sonunda yeni bütçe, herşeye rağmen meclisten geçecek.

            Yani anlayacağınız...

            Bugüne kadar bu kadar seri görüşülen bir meclis sürecini yaşamadık ve görmedik.