Beni dersten sınıftan dışarı atmıştı ‘git müdür beye kendi kendini şikayet et’ deyerek.1967  yılındaydık.ilk dersinde flüt almamızı istemişti ikinci derse kadar.

Haftada bir seçmeli dersimiz vardı, müzik ile resimden birini seçecektik, resim yapmaya hiç kabiliyetim olmadığı için ve elbette ki düdük çalmanın çok kolay olması nedeniyle müziği seçmiştim.

Hesapsız kasap misali, zaten hayatım boyunca hiç anlamadım para işlerinden, flüt 5 şilindi ve benim düdüğe verecek 5 şilinim yoktu, yoksulduk.

Müzik öğretmenimiz Yılmaz Taner’di.

Yoksulduk ama salak değildim, sınıftan çıkınca doğru resim sınıfına gittim içeri girdim ve

O küçücük kadına (yüreği çok büyük)Aylın Örek’e ben resim bölümüne geçmeye karar verdim dedim.

İyi dedi. Bak arkadaşların resim yapıyor sen de yap.

Sınıfa bir göz attım, orta yerde, sınıfın tam ortasında bir masa, masanın üstünde  kumaşla kaplanmış bir yükselti ve bir islim(islim gazocağının evlerimize girmesinden önceki yemek pişirme aygıtı) tunç alaşımlı küçük deposu, üçayak üstünde duruyor ve ayaklar depoyu  ayakta tutmakla yetinmeyip daha da yükselerek tencerenin ateş üzerinde durmasını sağlayacak platform oluşturuyor. Depoda lambasuyu var ve pompa marifeti ile islim başına  püskürtülerek ateşi, ısıyı sağlıyor. Tabii islim iğnesi  küçük hazne gibi ayrıntılar da var. Hele bir de sesli islimler vardı ki…

Öğrenciler şövalelerini ortadaki masanın etrafına yaymışlar islimi resmetmeye uğraşıyorlar.

Serde haylazlık var ya, bir de resim yapmamışım o güne kadar orta mektepte arkadaşlarımdan aldığım resimleri gösteriyorum resim öğretmenlerime ve 5’i kapıp geçiyorum sınıfları.

Ellerimi boyadım arkadaşların boyaları ile ve iyi saate olsun Mercan’ımız vardı, onun siyah yüzünü turuncuya çevirmekle başladım resme.

Ne yapıyorsun sesi ile kendime geldim. Hiç kızgınlık yoktu seste, biraz hayret biraz da anlayış vardı .’bak arkadaşların resim yapıyor sen de arkadaşlarından boya al bugünlük ve resim yap’ dedi.

Resme o gün o an başladım.

Ortada islim var ve ben onun resmini yapmaya uğraşıyorum ama yaptığımı, çiziktirdiğimi ille de bir şeye benzetmek gerekiyorsa, hiçbir şeye benzemiyordu belki biraz tayyareye(uçak)

Turunu tamamlayıp yanıma gelmiş ben hiç farkında değilim.

Bak uğraşınca oluyormuş TEŞEKKÜR EDERİM dedi..

Öğretmen öğrenciye hem de benim gibi haylaz bir öğrenciye teşekkür ediyordu.

Utandım ve utanmanın çok insani bir duygu olduğunun tadına ilk kez o an vardım.

Sonrasında mücahit maaşımın tümünü büyük bir keyifle resim malzemesi almaya harcıyordum.

Flüt almaya 5 şilini olmayan ben, 11 lira olan mücahitlik maaşımı boya almaya tuval yaptırmaya harcıyordum ve çok keyif alıyordum bundan,

Lise bitti Güzel Sanatlar Akademisine gittim,adım Cerrah Paşa tıp kontenjanında çıkmıştı.

İyi ki o gün Yılmaz Bey beni sınıftan atmıştı.

Aylın Örek’in öğrencisi olma şansını ve mutluluğunu o günkü hınzırlığıma borçluyum.Hınzır öğrenci iyidir.

Teşekkürler Aylın Örek. Minnettarım.