Dilimizde Kıbrıslı ağzıyla “hamma, humma” nın çok daha kitablısı sayılan tanımları , “devlet malı deniz, yemeyen domuz”, ya da biraz daha hafifi olan “ bal tutan, parmağını yalar” sözleridir herkesin bildiği. Tabii artık bal tutanların veya tutabilenlerin sadece parmaklarını yalamakla  yetinmeyip, kendilerine ait olmayan bu malın tamamını götürmeye çalışıtıkları da bir gerçek olarak karşımızdadır. 
Gazeteci dostumuz sevgili Hasan Erçakıca bu devlet malı veya mala erişebilme yarışını sağolsun çok güzel tanımladı BRTK ekranlarından..”Siyasal partilerimizin, kamu kaynaklarına ulaşma, bu kaynakla erişme yarışının başlamış olduğu” gerçeğini kafalarda tınılattı.
Aslında kamuya yani halka ait olan ve halktan toplanan vergilerden oluşan kamu kaynaklarının ve diğer devletsel olanakların sadece kamu yararına yasal ve adil bir çerçevede kullanılması gerekirken, bu kaynaklara erişme hakkı elde eden iktidarların, bunları doğru yönde ve adil olarak kullandıkları veya kullandırıldıkları yönünde tüm insanlarımızda derin bir güvensizlik ve yaygın bir şüphe bulunmaktadır.
Kuzey kıbrıs’ta parlamenter demokrasiye geçildiğinden bu yana yıllar geçti. 1985 KKTC Anayasası ile girilen düzende şimdiye kadar birçok siyasal partilerimiz ya tek başlarına ya da koalisyon ortakları olarak iktidara geldiler. Her siyasal partinin devr-i iktidarlarında kamu kaynaklarını özellikle nasıl kullandıkları ve kullandırdıklarını ortaya çıkarmak çok kolaydır aslında.
Bu iktidar dönemlerinde kimlere ne kadar ucuz faizli uzun vadeli banka kredileri açıldığının ve bu kredilerin ne kadarının geriye döndüğünün ortaya çıkarılması sadece saatleri alır. Yine hangi parti döneminde kaç kişinin ve kimlerin haklı veya haksız kamu görevlerine atanmış olduğunu belgelemek de günümüz teknolojisi sayesinde çok kolaydır.
Kamu görevlerindeki atamalarda ve terfilerde ne kadar adil ve hukuk içinde hareket edildiğininin değerlendirilmesini kamu vicdanına bırakıyorum.
Vakıflar deyince hep aklımıza Maraştaki vakıf arazileri gelirken, yine aynı Vakıfların kuzey Kıbrıs’ta bulunan taşınmaz kaynaklarının ne zaman ve ne karşılığında kimlerin kullanımına verildiğini araştırmak pek aklımıza gelmez.
Gerek eşdeğer mal karşılığı olarak gerek tahsis olarak dağıtılan taşınmazların yine hangi adalet ölçüleri içerisinde yapıldığı ve böylece birileri hala süründürlürken birilerinin rüyalarında bile göremeyecekleri olanaklara kavuşturuldukları hergün toplumun önünde sırıtan kendi gerçeklerimizdendir.
Burda 2000’li yılların başında bankalar krizi sırasında kimlerin parsayı götürmelerine adeta göz yumulduğunu da çok iyi hatırlamaktayız.
Bugün en milliyetçi gerçek vatansever, insansever ve adaletin ne demek olduğunu bilen partililerden, solcu diye bilinen veya emekçiden yana politikalara gönül vermiş olan özü ve sözü bir olan gerçek yurtseverlerin tartışmasız hemfikir oldukları bir nokta vardır bu topraklarda. Kuzey Kıbrıs’ta haksızlık, adaletsizlik üzerine kurulmuş bir düzenden yararlanmakta olan arsız, hırsız,  açgözlü ve paragöz insanlar vardır ve bunlar tüm siyasal partilerde ve iktidar dönemlerinde bir türlü işlerini çevirebilmektedirler.
Halkı ve devleti kendi kişisel veya ailevi çıkarları için soymakta yolmakta bir beis görmeyen bu rüşvetçi ve suiistimalci kişiler yine utanmazca değişik parti listelerinde arz-ı endam etmektedirler.
Bu tür basbayağı kirlenmiş adaylar her parti listelerinde vardır ve maalesef son çare olarak seçim sırasında bunların ayıklanması çağrısı,  bazı vicdanlı partililer tarafından hergün yapılmaktadır. Bu çağrıları yapanların tümüne de teşekkür ediyorum.
Bu kuzey Kıbrıs denen yerde, KKTC denen devlette hepimiz de aynı gemideyiz ve maalesef “kaptanlar da sarhoş, yolcular da”. Öncelikle tamamen temiz bir sayfadan başlamanın adı bazı partilerin sloganlarında “bu sistem değişecek” bazılarında daha başka ifade edilebilir ancak “deniz bitti” ey vatandaşlarım.
Bu evin, bizim evimizin kökten temizlenmesi, ciddi ciddi derlenip toparlanması lazımdır. Partiler bunları nasıl yapacaklarını halka, halkın anlayacağı biçimde anlatmak zorundadırlar.
Ben sadece 10 yıllardır kendi gözlemlerime dayanarak şunu önermek isterim. Hangi düzene ne sisteme geçeceksek geçelim; bu ülkede artık herşeyin kayıt altına alınma zamanı çoktan gelmiştir. Özellikle en ufak satın alma ve para hareketlerinin.
ELİMDE OLSAYDI BANKNOT VE MADENİ PARA KULLANMAYI TAMAMEN ORTADAN KALDIRIP TÜM FİNANSAL VE PARASAL İŞLEMLERİN EN KÜÇÜĞÜNDEN EN  BÜYÜĞÜNE KADAR, PLASTIK PARA, YANİ KREDİ KARTLARIYLA YAPILMASINI GETİRİRDİM BU GIBRIZ ADASININ KUZEYİNDEKİ YARIMADACIĞA. ÖNCELİKLE DE BU YÖNDE YOLA ÇIKMIŞ OLAN NORVEÇ’TEN DE BİR HEYET DAVET EDERDİM MEMLEKETE.
GUSURA GALMAYIN ARKADAŞLAR AMA BİZLERİN ARTIK BÖYLE HİZAYA GELEBİLECEĞİMİZE ADAM OLABİLECEĞİMİZE İNANIYORUM. HAA, ANLAYAN ANLAMAYANA ANLATSIN BİR ZAHMET!