Yaşadığınız, hayır hayır ömür tükettiğiniz, evinizin olduğu, hayır hayır konutunuzun olduğu yerin adı köy mü.

Emin misiniz.

Son beşyılda kaç baş soğan yetiştirdiniz.

Ve bakkalları market diye isimlendirildiği yetmezmiş gibi bir de marketlerinde hormonlu hazır tavuk ve yumurta satılan yerleşkelere köy demeye devam edecek miyiz.

Köy adı verilen yerleşkelerde yaşayan her bir Kıbrıs Türkü kendini sorgulamalı. Niye nane, marul soğan patlıcan ekmiyorum bahçeme diye. Sorguladınsa kendini sonra git köydeki markete ve ‘ her evinde bahçe olan köyde, hazır tavuk ve yumurta satmaya devam edersen sana boykot uygulayağım’ de.

Yapmazsınız bilirim ayıp olur.

Oysa hiç ayıp değildir ekip biçmemek, sulayıp yetiştirmemek.

Koskocaman lise bitirmiş bireysiniz, bay ya da bayan.

Tamam kızdınız. Kızdınız çünkü bayan değil kadınsınız, anladım da,  o da bay değil de errkkek olunca ne olacak.

Dönümlerce ekilmemiş, bakılmayan arazi var köy dediğimiz yerleşkelerde ve işte o yerleşkelerdeki her bir  birey, birey birey maaş almak için devletten, yalvar yakar siyasetçilere, kadrolu ya da başlanıgıçda  kadrosuz olsa da sonradan kadrolanmak üzere.

Suç mu bu.

Evet ama ikinci derece.

Birinci derece suçlular 1974 ten beridir seçilen her bir kişi, parti, bakan ve başbakanlar.

Devlet ki; hükümetin içine yerleştiği yapıdır, mecburdur ülkenin gelecek yıllarını düşünüp planlamaya.

Bu güne kadar yapmadılar, yarın için yapacaklar gibi görünmüyor hiçbir parti.

Biz en çok da iki şeyi kaybettik.

Çalışma birincisi, öğrencilerin derslerine çalışmadıkları kadar ve gibi çalışmıyoruz işimize, mesleğimize, sorumluluklarımıza.

Bir başka bireyin üstüne atan suçu bireyler oldu çoğumuz. Birey olmayıp da kendini de suçlayan insanlar ne yazık ki az aramızda.

Kabahat samur kürk, giymeseniz de, üstünüzdeki elbiselerin içinde bütün başbakanlar kadar suçlu ve sorumlu bir birey var.

Bireyinizden kurtulup insan olmak ve çalışmak sorumluluk duymak sevmek, insanlaşmak elinizde