Ağır işçi.
Hüseyin Paşa kim diye soracak tek bir kişinin varlığı bile züldür.
Züldür de bu yazıyı okuyanların nerdeyse tümü bilmiyor Hüseyin Paşa’yı, anımsamıyor, bilmiyor.
Naci Talat, ona ağır işçi derdi.
Mehter takımı ilk Atatürk İlkokulunda kuruldu, ve o takımın en yakışanı da, iri gövdesi ile Hüseyin Paşa idi. Harika bir folklorcuyudu da.
Başka hiç kimse onun kadar yakışmazdı mehteran ama barışçıl gösteri ekibine.
Naci Talat, ona ağır işçi derdi.
Neden mi, yoksulluktan mütevellit işçiydik hepimiz da ondan.
Yoksul doğanlar çoğunlukta idi 1950 lerin, 60 ların hatta 70 başlarının , Lefkoşa sur içinde ve elbette bu yoksulluk Lefkoşa ile sınırlı değil adanın bütünü için geçerliydi.
Zorluydu çocukluğu Paşa’nın da hepimiz gibi, ilkokul çağı başlayınca aile bütçesine katkı koymak da başlardı, Paşa sinemada çalışır, bulgur köftesi satardı, kimimiz gannavuri, kimimiz yasemin, kimimiz şamişi, kimimiz gazte, kimimiz de kola satarak en azından cep harçlığımızı denkleştirirdik, oyunu arkadaşlığı asla eksik etmeden hayatımızdan.
1963 enosis kalkışması, Hüseyin Paşa’yı da ilkokula giderken yakaladı, yoksulluğumuza yokluklar da eklendi, öncelikle babalar ve abiler, amcalar dayılar yok oldu evlerimizden, siperlerdeydiler dönmeyecekler, dönemeyecekler korkusu dehşet bir korkuydu çocuk yüreciklerimizde ve yaşımızın kaç olduğuna bakmıyordu hayatın koşulları.
Haftada bir gün görebilirsek babalarımızı abilerimizi bayram yerine dönerdi evlerimiz.
Siperden, mevziden dönememe ihtimali de vardı ki ahhh o ihtimal çok erken olgunlaştırdı bizi.
Dr Naim’in , eski Deniz kırtasiyenin karşısındaki kliniği bir savaş hastahanesine dönüşürken Paşa da bu hastahaneye, çarşaftır, şiltedir, yastık yüzüdür gibi malzemeler toplayan çocuklar teşkilatının kahramanlardandı.
İlkokulun, o oyunla şenlenen çocukları değil, daha 8-12 yaşlar arasında yaşamak, hür yaşamak diye gaylesi olan erken insanlaşmış çocuklardık.
Kimimiz daha ortaokulda, çoğumuz lisede mücahit öğrencilerdik, gayrı resmi resmi, resmen fonlu tarihin, sözüm ona ‘ sözlü tarihin’ dikte ettirmeye çalıştığı gibi zorla mücahit değildik, gönüllü mücahitlerdik.
Yokluk ve yoksulluk boğazımıza kadardı amma her okulun, bandosu vardı, resim atelyesi, kütüphanesi, tiyatro kolu hatta gazetesi bile vardı kimi okulların.
Böyle okuduk ve böyle ilk gençliğimize erdik.
Üniversitelerinde Türkiye’nin, tümümüz burslu okuduk ve sınavsız kabul ediliyorduk başlangıçta.
Üniversiteye gitmeyenler, ya mücahitliğine devam etti ya işe sarıldı.
Gidenlerde yaz tatillerinde ‘ beton işçisi’ oluyordu haftada 5 Kıbrıs lirası yevmiye ile.
Beton işçiliği ağır iştir ve kabaldır.
İşte Paşa, sevgili Hüseyin paşa bu beton işçiliğinin öncülerindendi, Naci’nin ona ‘ağır işçi’ demesi bundan kaynaklanırdı.
Biz üniversitede iken 1973 Cumhurbaşkanı Muavinliği seçimi geldi çattı.
Siyasal baskı diye nitelediğimiz her şeyin doruk noktası o seçimlerdi. Berberoğlu da CTP nin Genel Başkanı olarak partinin de onayı ile adaydı, Dr küçük ve Rauf Denktaş ile birlikte.
Baskılar yamandı, Dr Küçük fazla direnmedi çekildi. Berberoğlu, yanında bir avuç gençle birlikte çok direndi, son ana kadar direndi.
Yanındaki bir avuç gençten biri de 1974 Ağustosundaki 2. Harekatta rumlar tarafından Makarna Fabrikası mevzisinde öldürülen Hüseyin Paşa idi.
Gönül arzu eder ki CTP Hüseyin Paşa’yı ve benzerlerini, ansın ve türk direniş hareketinde sessiz sedasız yer alan bu yiğit üyelerinin kendi parti tarihlerinde de yeri olduğunu fark edip içselleştirsin. Ansın.
Onun ve benzerlerinin adına parti binasına büstler mi koyar, artık kendileri bilir. 
Ve daha niceleri de var