Tarihin bir tekerrürü gibi ama zıt kutuplarda yapılan iki darbenin tarihidir 15 Temmuz tarihi.  Bunların ilki, Yunan Cuntası ile fanatik EOKA’cı Nikos Samson’un 15 Temmuz 1974 tarihinde Makarios’a düzenlediği darbe, diğeri de 15 Temmuz 2016 tarihinde Ankara’da mevcut hükümete ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı Fetö’cülerin düzenledikleri darbe.

            Bu iki darbe arasındaki farklılıkları şöyle yorumlayabiliriz.

            Türkiye’deki darbenin adı, bir yerde “kardeşin kardeşi vurmasıydı” diyebiliriz.

            Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Büyük Atatürk Türkiye’yi düşmandan kurtarıp Türk milletine armağan ettiği özgür ülkenin insanlarının birbirini vurmasını görseydi, herhalde kahrından ölür ve “Benim size bıraktığım Türkiye ve demokrasi böyle değildi” diyecekti, kardeşlerine ve masum insanlara kurşun sıkanlara.

            Nitekim o günün sabahında yüreği patlak tam 251 kişi darbecilerin kurşunlarına hedef olmak pahasına göğüslerini onlara siper etmiş ve tankların üzerine çıkmışlardı.  Ne kadar ayıp ve ne kadar utanç verici bir tabloydu o tablo.

            O günkü görüntü, halkın bu cesur davranışı adeta, “Darbecileri ve demokrasi katillerini bize bırakınız, biz onlara Türkiye’yi yeni bir kaosa ve acı günlere sürüklemelerine kesinlikle fırsat vermeyeceğiz” dercesine bir hareketti.

            Canları pahasına herkes sokaklara dökülmüş ve ölümüne bir mücadele verilmişti.  O darebe başarısız olmuş ve pek çok asker veya sivil insan yaka paça yakalanarak yargı önüne çıkarılmıştı.  İnşallah bir kere daha Türk milleti o acı günleri ve kabul edilmez darbe girişimlerini yaşamaz.

            Gelelim 15 Temmuz 1974 darbesine...

            Bu tarihin öncesine ikiye bölünen Rumların terör örgütü EOKA, iç kavgalar nedeniyle ikiye bölünmüştü.  EOKA ‘A” ve EOKA ‘B’...

            Bu bölünmeler, fanatizmle gelen bölünmelerdi.  Fikir ayrılıkları, zıtlıklar, Makairos’la Yunan Cuntası’nın ters düşüp restleşme noktasına gelmesi, Rumların sonunu getirdi.

            İlle de tutturdukları “Kıbrıs Yunanistan’a bağlanmalı ve Kıbrıs Yunan olmalıdır” diye. Gerçek oydu ki o hayalleri, elbet bir gün tıkanacak ve kurşunlar sıkılmaya başlayacaktı.  Biz Kıbrıs Türkleri bu fotoğrafı iyi okuyorduk.

            “Mutlaka Rumlar birbirlerine düşecekler ve kendi saçma hayallerinin girdabında boğulacaklardır” diyorduk.

            Nitekim ölyle olmuştu.

            Artık Kıbrıs sorunu, sonun başına gelmişti.  21 Aralık 1963’ten başlayan on bir yıllık getto hayatımız, maalesef Rumların eseriydi.  Tam on bir yıl bizleri insanlık dışı muamelere tabi tutarak özgürlüğümüzü elimizden almışlardı. Ve bu süre zarfın Rum radyosunda, “Bekledim de gelmedin” şarkısını çaldılar bize.

            Bu şarkıyı devamlı çalmalarının nedeni, bütün yaşananlara ve Rumların şımarıklıklarına rağmen Türkiye’nin anlaşmalardan doğan müdahale hakkını kullanmamasıydı.

            Biz Kıbrıs Türkleri şuna inanıyorduk.

            “Türkiye mutlaka, ama mutlaka müdahale hakkını kullanacak ve biz de, bekledik, cephelerde savaştık ve geldiler” diyecektik.

            Bu durum tam onbir yıl beklemenin sonunda kendini gösterdi. 15 Temmuz sabahı Makarios darbesi gerçekleşmişti.   Ve o darbe sonrasında azılı katil EOKA’cı Nikos Samson, Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak ettiğini ve kendisinin de Cumhurbaşkanı olduğunu açıklı yordu.  Lakin Türkiye için artık bıçak kemiğe dayanmıştı.

            Bu on bir yıllık süre zarfında Türkiye kendi ekonomik durumunu düzeltmiş, harp sanayiini ve bütün savaş olanaklarını hazır hale getirmişti.  Yağma yoktu artık.  Bundan sonra Rumlar, “Bekledim de gelmedin” şarkısını çalamayacaklardı.

            Nitekim Bülent Ecevit hükümeti bu gerçeği görerek Türk askerinin adaya çıkmasına ve adadaki soydaşlarını katliamlardan kurtarmak için harekete geçmesine karar vermişti.  Ve 20 Temmuz 1974 sabahı Türk askeri adaya çıkmıştı.

            İşte o 15 Temmuz Makarios darbesi, bizim geleceğimizin ve özgürlüğümüzün anahtarı olmuştu.  Aksi takdirde Rumlar bu hareketi yapmasalardı, bir on bir yıl daha karamsarlık içinde gelecek hayalleri kuracak ama o hayallerimize kavuşamayacaktık.

            Bütün bu tarihi süreci değerlendirdiğimizde, “Rumlar iyi ki Makarios’a darbe düzenlemişler, birbirlerini vurmuşlar ve 20 Temmuz harekatımızın gerçekleşmesini sağlamışlardır” diye düşünürüz.

            1974 Mutlu Barış Harekatı, Kıbrıs’ın bir pasta gibi bölünmesini ve gerçek anlamda Kıbrıs Türkü’nin en büyük ideali olan TAKSİM’i sağlamıştır.

            Ne mutlu bize ki, Anavatan Türkiye’nin etkin garantisinde özgür topraklarımızda, kendi devletimizin üzerinde yükselen bayrağımız altında mutlu ve huzurlu yaşayabiliyoruz.  Anavatan size minnattarız...