Maalesef İngilizler, yeniden atmış oldukları adımla, Rumlara çanak tuttu ve Rumların çıkarlarına hizmet etti.  Halbuki 2014 tarihinde İngilizlerle Rumlar arasında imzalanan anlaşma gereğince, üstlerde bulunan taşınmaz malların sahiplerine iadesini öngörüyordu.  Hal böyle iken, İngilizler ve Rumlar yeniden çıkar masasına oturarak, İngilizlerin bir kısım üs mallarının serbest bırakılmasını sağlama yönüne gidiyor.

Adada ne kadar çok şey yaşandı 1960 Anayasası ve Londra ve Zürih Anlaşmalarından sonra.

Her zaman ifade ettiğimiz bir şey vardır.

 “İngilizler sahip oldukları bütün kolonilerden ayrılırken, mutlaka kendi çıkarlarını düşünmüşlerdir.”

Hatırlayınız bakalım 1958’li günlerde yapılan çözüm önerilerini...  İngiliz haricesinin sunduğu bir öneri vardı Türkiye ile Yunanistan’a.

 “Türkler TAKSİM tezinden, Rumlar da ENOSİS’ten vaz geçecekler ve müşterek bir Cumhuriyet çatısında çözümü gerçekleştirecekler.  Lakin İngiltere böyle bir anlaşma noktasında, mutlaka Kıbrıs’ta kendine ait hükümran üsler bölgesini, ilelebet kendi uhtesinde bulunduracak.”

Yani Kıbrıs anlaşmalarında en karlı olan taraf, İngiltere oldu.  Türklerle Rumlar sıcak savaşlar yaşayarak birbirlerini kurşunlarlarken, İngilizler, “Oh gel keyfim gel” dercesine sanki üsler, İngiltere’nin bir toprağı imiş gibi haraket etmişler ve kulakları terlememiştir Türk ve Rum kavgalarından.  İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in İngiliz üslerini ziyaret ettiği hususu da biliniyor.

Hatta üsler onlara bir avantaj olarak anlaşmalara girerken, zamanın valisi Sir Hugh Foot, İngilizlerin adadan çekilmesinin on yıla yayılmasını teklif etmiş ve bu teklifi gerek Türkiye, gerekse Yunanistan tarafından reddedilmiştir.

Hal böyle olunca, İngilizler ne yaptılar ne ettiler yine adadaki topraklara bir kanca atarak, adadaki varlıklarını sürdürdüler.

Bir ara İngilizlerin üsleri tamamen boşaltacağı haberleri yayılınca yine ortalık karışmıştı.  Ortalığı karıştıransa, yine Rumlar olmuştu.

2014 yılındaki anlaşma gereğince üslerde malları olan kişilerin, kendi mallarını kullanabilecekleri mealindeydi.  Lakin şimdi görülüyor ki, İngilizler üslerdeki bir kısım araziyi, garantör ülke Türkiye’nin görüşünü almadan Rumların kullanımına veriyor.

Haliyle Türk hariciyesinden büyük tepki gelmiştir bu duruma.   Türkiye öyle bir tepki vermekte yerden göğe kadar haklıdır.  Niçin?  İngiltere’nin Türkiye’yi yok sayarak tek taraflı hareket ettiği ve Rumların çıkarlarına hizmet ettiği için.

Zaman, bazı arazilere değer katmıştır.  İngiliz üslerinde de pek çok Türk malları vardır ve olaylar ve anlaşmalar nedeniyle Türkler kendi mallarına mal diyememişlerdir.

Hele bir İngilizler açıklasınlar bakalım üslerde bulunan Türk malları ile Rum mallarını da görelim.

Mesela zaman içinde İngiliz üs civarları turizme elverişli hale geldi.  Hatta sahil şeritlerine Rumlar oteller yaptılar.  Yaptıkları otel veya kamulaştırılan Türk mallarının da bulunduğu bilinen bir gerçek.  Larnaka’daki hava alanının arazisinin Larnakalı Helvacılar ait olduğunu da herkes biliyor.

Rumlar 15 Temmuz 1974 Makarios darbesinde rahmetli Bülent Ecavit’in garantörlük anlayışı ile İngiltere’nin kapısını aşındırdığı da bilinen bir gerçek.  Ecevit’in önerisi, İngiltere’nin de, Rumların bu yanlışlarına dur demek içindi.  Lakin İngilizler kıllarını bile kıpırdatmadılar.  Bir yerde İngiliz’in müdahalede pasif kalması,  Kıbrıs Türklerinin lehine oldu diyebiliriz.  Yani Türkiye, anlaşmalardan doğan müdahale hakkını kullanarak adanın “Kuzey ve Güney” toprakları olarak şekillenmesine vesile oldu.

Zamanında İngiltere’in Kıbrıs’ta ısrarla üs talep etmesi, gerçek anlamda Doğu Akdeniz’de bu üs sayesinde hem İngiltere’ye, hem de Amerika’ya, olası bölge savaşlarında uçakların kullanılmasını sağlamış oldu.

Ortadoğu savaşlarında Kıbrıs’taki İngiliz üslerinin de kullanıldığını, Amerikan uçaklarının bu üslere inip, bu üslerden yakıt alarak harekat manevrasını güçlendirdiğini de herkes biliyor.

Gerçek olan şudur ki, İngilizler böylesine hassas bir bölge konusunda alacağı kararlarda kesinlikle garantör ülke olarak Türkiye’ye danışma durumundadır.  Aksi halde bu tür tepkilere hedef olurlar.

Geldiğimiz o uzun yolda Rumların değişmezliğine parmak basarken, İngilizlerin de değişmezliğini ifade etmemiz, herhalde yanlış bir ifade olmaz.