Ne kadar duyarsız bir halk olduk, farkında mısınız?  Özellikle çevre ve toplu yaşama kültürü hayatımızda kabul görmezse, yüz sene daha temiz çevreye kavuşamayız.

            Özellikle yaz aylarında çevre ayıbımız daha bir gün yüzüne çıkıyor.  Malum ülkemiz yağışlı ve nemli bir coğrafi konumda olmadığından, yağışları ve yeşili ancak kış aylarında görebiliriz.

            İnsanların birey olarak “çevreye karşı duyarlı olma” bilinci gelişmedikçe daha çok pislikler göreceğiz ülkemizde.

            Gerçekçi olmak gerekirse ne çevreden sorumlu bakan, ne de bölge belediyeleri  çözebilir bu sorunu, insanlar temiz bir çevrede yaşama alışkanlığı edinmezse.

            Kırsal yörelerde köy varoşlarında oluşan pislikler, dalga dalga kamuoyunun gündemine geliyor.  Gazeteciler de bunları belgeliyorlar.  Son belgeler, Çukurova yöresinden.

            Bazı akıllı (!) insanlar çöplerini köy dışına yığdıktan sonra ellerine ne geçerse yakarak, kendilerince o pisliği ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.  Halbuki daha da kötü bir durum yaratıyorlar.  Bundan başka çevredeki zeytin ve harup ağaçlarının da yanması hiçtendir.

            Mesela öz Kıbrıslılar 1974’e kadar anız yakmayı hiç bilmezlerdi.  1974’ten sonra Türkiye’den gelip toplu halde bütün bölgelere yerleşen Türkiyeli kardeşlerimiz, kendilerince toprağın daha verimli olması için tarlada kalan ekin saplarını yakarak dönümlerce bölgeyi ateşe veriyorlar. Tarım uzmanları yakılan anızların, bir yangınla veya atgeşe verilmekle toprağın tüm humusunu yok ettiğini ifade ediyorlar.

            Çevreden bahsederken inşaat atıklarını da ifade etmeden geçemeyeceğim.

            Ülkemizde inşaatlar aldı başını gidiyor.

            Kim demiş memlekette para yok diye...

            Cayır cayır millet yapıp satıyor.  Demek oluyor ki, halkımız en az bir daire alabilecek güçtedir.

            Lakin çevre açısından inşaaat atıklarına baktığımızda, bunun bizim ayıbımız olduğunu söyleyebilirim.

            Sokak ortasında ezilen kedilerin leşleri aylarca o asfaltın üzerinde kalır.  Ta ki gelip geçen arabaların tekerleri, o leşi sıfırlayana kadar.

            Malum Avustralya’nın en büyük belası kangurulardır.  Kangurular öyle küçük hayvan değillerdir.  Özellikle ana arterlere levhalar koyar hükümet ve “Dikkat kanguru çıkabilir” uyarısı yapar.

            Yolda bir kanguruya çarptınız mı, hem hayvan ölür, hem de sizin arabanız ciddi hasar görür. Ne yapacaksınız...  O memleketin kaderidir kangurular.

            Avustralya çevre düzenlemesi açısından mükemmeldir.  Sadece kangurulardan başları ağrıyor.  Lakin adamlar ona da çare bulmuşlar.

            Ana yollarda ölen kangruruları toplamak için sürekli devriye gezen araçlar ve görevliler vardır.  Hatta belli yerlerde uyarı telefonları vardır, basılan kanguruları bildirmek için.

            Nerde bizde öyle duyarlılık ve sistem?

            Sokaklarda ve ana yollarda leşi kalan kediyi orada görmeniz mümkün.

            Çevre-trafik-sağlık...  Bu üç birim, içiçe geçmiş durumdadır.  Yani biribirini tamamlayan birimler.  Şayet temiz çevre olmazsa sağlık da olmaz.  Şayet düzenli bir trafik yoksa, halkın hayatı de riskten kurtulmaz.  O nedenle bu üç faktörü dikkate alarak ülkemizde güzel bir yaşamı kazanmamız veya kazandırmamız gerekir diye düşünüyorum.

            Yaz geldi mi sivrisinekler ve küpdüşen dediğimiz tatarcıklar insanları mahvediyor kaşıntıdan.   Dere yataklarının iyileştirilmesi noktasından hareketle bölge belediyelerinin gerekli tedbirleri ve ilaçlamaları yapmaları iyi oldu.

            “Çevre ve temizlik” deriz de, bu kez de çevre koruma birimlerinden tepkiler geliyor, “doğanın dengesini bozuyorsunuz” diye.

            Herhalde ada ülkesi olmamızdır bize bunları yaptıran.  Toğrağımız belli, yollarımız belli, çevre anlayışımız belli ve duyarsız halkımız belli.

            Peki şu minnacık adayı veya minnacık ülkemizi nasıl koruyacağız zararlı hareketlerden ve zararlı haşere ve duyarsız insanlardan.

            Neyse kış geliyor ve her taraf yeşil bir örtüye bürünecek.  O zaman da ayıplarımız kısmen örtülecek.  Kısacası duyarlı insanlar olmazsa, temiz bir çevre de olmaz bu küçük ülkemizde.  Daha ne diyelim ki...

            Çevre yani...