Ülkemizin kültürel üretimleri hala devam ediyor.  Bunların başında unutulmuş sanılan ama asla unutulmayan ipek böcekleri ve dokumacılıkta kullanılan onların ipekleridir.

            Yeni nesiller ipek böceği yetiştiriciliğini pek bilmezler ama kültürel etkinliklerle bilgi dağarcıklarına birşeyler koyuyorlar.

            Anımsıyorum...  Lefkoşa’da doğup büyüdüğüm ağaçlarla dolu bir bahçemiz vardı.  Yaz gecelerinde kemerli sündürmesinde yerdik akşam yemeklerimizi.  O bahçede yetişen her ağaçtan vardı.  Dut ağacı da o bahçenin bir tanesiydi.  Bahar geldi mi, rahmetlik annem ipek böceği yumurtalarının saklı olduğu bohçayı çıkarır, böceklerin yumurtadan çıkıp çıkmadıklarını kontrol ederdi.

            İpek böceklerinin minicik yumurtaları baharda açılmaya başlar.  Mevsim sonu ipek böceklerinin kelebekleri çiftleşip yumurtalarını ya gazete kağıtlarına, veya bir bez parçasının üzerine bırakırlar.  O yumurtaların dışı, yapışkanlı bir madde ile kaplıdır.  İpek böceği yetiştiricileri o yumurtaları gözleri gibi saklarlar.  Mevsim bahara erince de yumurtadan çıkan siyah minicik böcekler, dut yaprakları ile beslenerek büyüyüp gelişirler.

            O çocuk halimle hatırlıyorum o eski evimizin kemerli odalarında masalara veya kullanılmayan büyük minderlerinde ipek böceği yetiştirilirdi.  Bazen de yer darlığından yatak odamızın bir köşesine koyardı rahmetlik annem ipek böceğinin bolluğundan.

            Tren stasyonunun arkasında oturan amcamların evinde kocaman dut ağaçları vardı.  Bir de henüz evler ve apartmanlarla dolmayan Lefkoşa civarındaki bahçelerde dünya kadar dut ağacı bulunurdu.

            O bahçelerin bazıları şunlardı, anılarımda kalan ismi ile.

            Enverin bahçesi,,,  Bıyıklı’nın bahçesi, Çağlayan yolundaki bahçe, Mevlût Dayı’nın Bahçesi ve dahaları...

            Küçükkaymaklı’daki Türk mezarlığının karşısı tümden dut ağaçları ile kaplıydı.  Tek bir evin dahi bulunmadığı o mekan, gerçekten muhteşemdi.  İnsan o eski günleri ve yükselen ağartmanları gördükçe üzülüyor ve anılarıyla teselli buluyor.

            İpek böceğinin en zor ve en çok dut yaprağı istediği zamanlar, böceklerin parmak büyükliğüne geldikleri zamanlardır.  Beslediğiniz ipek böceklerine dut yaprağı yetiştirmek bayağı zordu.  Lakin büyük bir zevkle sağdan soldan topladığımız dut yapraklarını o böceklerin üzerlerine yaymak da çok büyük bir zevkti.  Gece yattığımızda o böceklerin dut yapraklarını tırtıllama seslerini duyar ve öylece uykuya dalar giderdik.

            Böcekler artık olgunlaştıkları zaman kendilerini hissettirirlerdi ipek üretme aşamasında.  Artık ağızlarında incecik ipek ipliklerirni görmek mümkündü.  İşte o zaman böceklerin yayılmış olduğu örtünün kenarlarına veya ortalarına onları incitmeyecek şekilde kuru dallar yerleştirirdik.  Sonra da onların, kendi etraflarına koza ördüklerini ve kendilerini o kozanın içine hapsettiklerini görmek de bize ayrı bir zevk verirdi.  Belli bir zaman geçince bütün böceklerin kendi kozalaklarının içine hapsolduklarına ve bir süre sonra da o kozalardan kelebek şeklinde dünyaya merhaba ediklerine tanık olurduk.

            Kozalar artık ipeğin ham maddesi olarak o örtünün üzerinde kalır, sonra da onları bir bezden torbaya koyardık, belli bir işlemden geçirmek için.  Kelebekler de çiftleştikten sonra, yumurtalarını işte o zaman başlarlardı gazete kağıtarı veya bir bezin üzerine bırakmaya.

            Annem gelinlik çağına yaklaşan ablamlara şöyle derdi:

            “Haydi bakalım kızlar.  İpekli bürüncük çarşaflarınızı çeğiz olarak size dokutacağım.”

            Gerçekten de o kozaları küllü kaynar suda bir güzel terbiye eder ve yumak halinde ipek yumrularını oluşturup, tezgaha verirdi.

            Bütün bunları hem anısal, hem de kültürel anlamda yeni nesillere ve özellikle ilgililere bir bilgi olarak aktarmak için anlatıyorum.  Çünkü o ipek böcekleri, bütün dünyanın çirkinliklerinden, acımasızlıklarından, egolarından ve savaşlarından habersiz ve uzaktılar.

            Genellikle ilkokul çağındaki çocuklara öğretmenler birkaç ipek böceğini hediye edip, onları ayakkabı kutularının kapaklarında yetiştirmeyi öğretirlerdi.  İngiliz döneminde “Tabiat dersi” diye bir dersimiz vardı.  İşte o derste uygulamalı ipek böceği maceramızı yaşardık.  Şimdi bile çocukların ellerinde ipek böceklerini görmek mümkün.  Tek tük de olsa...

            Şayet eski insanların köy evlerine uğrarsanız, duvarlarında nine ve dedelerinin, hatta anne-babalarının yan yana çekilmiş gelin fotoğraflarını, kozalardan yapılmış çiçek  motifleri ortasında görmeniz mümkündür.

            Ülkemizde gelişmekte olan el sanatları, ipek böceği kozalarını da şahane bir el sanatları ürünü olarak piyasaya sürdürmeyi başarıyor.

            Özellikle yabancıların rağbet ettikleri ipek böceği motifli tepsiler, resim çerçeveleri ve daha da nice minik bardak altlıkları hepten o böceklerin kozalarında hayat buluyor.

            İpek böceğinin geçirdiği evreleri de böylece gözler önüne serrmiş olduk nolsalji yaşayarak.

            Bu yıl 12’ncisi yapılmakta olan İpek Kosazı Festivali, Bellapais eski okulu parkında düzenleniyor.    6-7 Mayıs tarihleri arasında sürecek olan festivalin en önemli motifi, hiç şüphe yok ki, türlü müzik ve dan grupları ile folklör gösterileridir.

            Girne Belediye Başkanı Nidai Güngördü  ile Yeşil Barış Hareketi Başkanı Doğan Sahir’in bu tür sanatsal ve kalıcı etkinliklere olan duyarlılıklarına sık sık şahit oluyoruz.  Bu etkinlikte de onların vurguları ve duyarlılıkları vardı.

            Yani ipek böceği deyip geçmeyin.  Bir fabrikanın ürününden daha da anlamlı ve daha da değerlidir ipek böcekleri.

            Yani mutluluğun ve el sanatlarının biçimlenmesinde...