Maalesef Türkiye, jeolojik olarak deprem kuşağının üstünde bulunmakta ve zaman zaman çeşitli kentlerde meydana gelen depremlerden çok ciddi şekilde etkilenmektedir.  Bizleri üzen en son deprem olayı, İzmir’in Seferihisar ilçesi açıklarındaki 6.6 büyüklüğünde meydana geldi.  Bu depremi tetikleyen olayın kökünde de, Sığıcak’taki tsunami olayının yattığı haberi var.

            Deprem, özellikle sekiz on katlı eski apartmanlarda daha çok etkili oldu.  Gün geçtikçe de ölüm sayısı artmaya devam ediyor.

            Geçmişte meydana gelen gerek Yalova depremi, gerekse diğer bölgelerdeki depremler üzerine yazılar yazmış ve Türkiye’nin acısına bir nebze merhem olmaya çalışmıştım.

            Hala Yalova depremi bütün canlılığı ile hafızamda duruyor.  Nerdeyse “kağıt” binaların altında, preslenmiş dost misali sıkışıp kalan, ölen ve hayatta kalarak kurtarılmayı bekleyen insanların acıları hala unutulmadı.

            Eski iktidar ve eski Türkiye gerçeğinde nice üç kağıtçı müteahhitlerin inşa etmiş oldukları sağlıksız binalar altında kalan insanların cesetleri çıkıyor, böyle bir deprem olayında. 

            Hırsızlığı ve çalmayı kendilerine meslek edinen ve mesleklerini kötüye kullanan müteahhitlerin yavaş yavaş azalmaya başladığını düşünüyorum.  Şimdiki AKP Partisinin çok ciddi önemleri ve zecri tedbirleri sonucunda, inşaat sistemi sağlıklı bir zemine oturtulmuştur.  Sağlıklı kentleşme ve şehircilik birimlerinin proje ve uygulama aşamasında işleri çok sağlam ve çok sıkı tuttuğunu görüyoruz.  Bir yerde kontrol mekanizması devreye giriyor.

            Maalesef Türkiye bu felaketleri yaşamaya devam edecek.  Çünkü deprem coğrafyasında en kritik bir konumdadır.  Geçmiş depremlerden anılarımda kalanlar, Van Depremi, İstanbul depremi, Erzincan depremi, Yalova depremi ve dahaları var.

            Yalova depreminden etkilenen Kıbrıs’ın ünlü kebapçısı rahmetlik Saffet Anibal’a sormuştum:

            “Yalova depreminin sizi de etkilediğini duyduk. Büyük geçmiş olsun” dediğimde bana şunları söylemişti, rahmetlik:

            “Yalova depreminden kurtulmak mı?  Malum bizler yaz mevsiminde eşimle Yalova’daki yazlığımıza gideriz.  Evimiz Yalova denizine nazır üçüncü kattaydı.  Deprem gecesi kendimizi zeminde bulduk.  Yani bizim apartman, üç kat yerin dibine kaydı, bizler evlerimizden yürüyerek çıktık ve kurtulduk.”

            Ne kadar acı verici bir durum.  Bir düşünün...  Adam vaktinin son zamanlarında huzurlu bir şekilde geçirmek için Yalova’dan bir ev aldı, sonra da deprem onları mahvetti.

            O olayı yaşayanlardan duymak daha da etkileyicidir.  Şimdi gazetlerde depremde enkaz altında kalan zavallı insanların kurtarılışına ilişkin haberler yayınlanıyor.  Enkazda can pazarı yaşayan insanlar kurtarıldıktan sonra, onlar da depremin şekli ve yaşadıklarına dair konuşmalar yapacaklar.  Deprem anında ne yapıyorlardı, nerede zaman geçiriyorlardı.

            “Tsunami” kelimesini, bundan on yıl kadar önce uzakdoğuda meydana gelen denizdeki depremde öğrenmiştik.  Denizdeki fay hattının kırılması ile denizde meydana gelen büyük dalgalar, kent kıyılarındaki kentleri, kasabaları adeta yuttu.  Bu olayda da tsunami olayı yaşanmış.

            Kandilli Rasathanesinden yapılan açıklamaya göre Ege bölgesinde meydana gelen tsunami olayı, denizde 30-40 kilometrelik bir fay hattının kırılması şeklinde veriyor. Yani bilemediniz, Lefkoşa ile Mağusa arasında bir mesafe gibi.  Lakin bazı meteoroloji uzmanları bu kırılan fayın yarısı henüz yerinde duruyor.  Ve uyarıyorlar.  Çok yakında bu fay da kırılırsa, daha da büyük felaketler olabilir...

            Türkiye, geçmişte yaşamış olduğu pek çok acıların yarasını sardığı gibi, bu yaraları da en erken zamanda saracak güce sahiptir.  Kurtarma ekipleri yanında,arama kurtarma ekibi AFAD yine insanlığını gösteriyor.  Kızılay yardımları ve ekipleri de bu acı olayın yaralarını sarmak için elleri kolları sıvadılar.

            Artık günlük koronavirüs vakalarında ölenlerin sayısını görerek üzülürüz de, depremde hayatını kaybedenlere bir başka üzülüyoruz nedense.  Pandemi olaylarına alıştık mı ne...  Bu iki ölümün ayrıntısında insan hatası vardır.  Hırsız müteahhitlerin eseridir şu yıkılan apartmanlar.  Lakin virüs, hala bir sonuca varamıyor.  Yayıldıkça yayılıyor.

            Türkiye ve Türk insanına geçmiş olsun deriz.  Ölenlere de Allah’tan rahmet diliyoruz.

            Unutmayalım...  Para kazanılır ma hayat kesinlikle kazanılmaz. 

            Gazetelerde bir resim vardır.  Depremde dimdik ayakta kalan  çok katlı bir bina ve onun hemen bitişiğinde enkaza dönen yine çok katlı bir bina...

            Sadece bu fotoğrafa bakarak insanları bir ev sahibi olmak için hayatlarını ortaya koyuşlarını ve üçkağıtçı müteahhitlerin geçmişte neler yaptıklarını anlayabiliriz.

            Bütün mesele sağlıklı bina yapmak.  Depreme dayanıklı ve insan hayatını garantiye alan binalar.

            Ümidimiz odur ki, bir kere daha böyle afetler yaşanmasın...