Kazada ölen kadının vücucunda tespit edilen morluklar ve darp izleri, insanda bazı kabul edilmez düşünceleri de beraberinde getiriyor.

                Dünyada, geri kalmış ülkelerde veya sosyal yapısı düşük olan toplum ve bireylerde kadın, her zaman şiddet görmüştür ve görmeye de devam edecektir. 

                190 kilometre hızla araç kullanan ve ölümle neticelenen Sevgi Sedef Derin’in ölümü üzerine şöyle bir konuşma yayılmıştır toplum arasında.

                “Kadın trafik kazasından değil, psikolojik travmadan ve şiddetten ötürü intihar etti.”

                Ölen kadın şiddet gördüğüne dair ilgili makamlara veya polise şikayette bulunmamış.  Bunun üzerine  polisten bu ve buna benzer vakalar için yapılan açıklamalar şöyleydi:

                “Gerek televizyon, gerekse radyo ve halkla buluşmalarımızda, şidddet mağduru kadınların bize ulaşmalarını istiyoruz.  Şiddet karşılıksız kalmasın diyoruz.”

                Burada şunu düşünebiliriz ölen kadının sessiz kalması ve polise başvurmaması açısından.

                “Kadın yuvasını ve kendisini darbeden kocasını korumak için sessiz kalmıştır.  Bir yerde namusuna boğuldu.  Kimsenin, ailesi için tek bir söz etmesini istememiştir.”

                Öyle iffetli kadınlar vardır bu dünyada.

                Lakin kadın öylesine büyük bir psikolojik travma geçirmiş ki, aracını ölüme sürmüş ve trafik kazasında hayatını kaybetmiştir.

                Ölüm kendisi için bir kurtuluş olabilir.  Veya kocayı cezalandırma ve üç çocukla kuru kafasınyla yalnız ve çaresiz bırakma.

                Keşke diyorum...

                Keşke o kadın tahammül sınırlarını biraz daha zorlasaydı ve çocukları anasız kalmasaydı.

                Herşeye rağmen sanırım polis bir sorgulama başlatmış veya başlatacaktır kadının ölümüne sebebiyet veren darb izleri ve psikolojik yıkımları nedeniyle, intihar sürüşünün nedenleri için.

                O çocukların bundan sonraki hayatlarını düşünüyorum...  Toplumdaki imajları ve yaşadıkları her zaman mezara kadar onlarla olacak ve onlarla gidecek.  Hani insanların geçmişleri gibi...

                Bir gün o çcocuklar kendi ayakları üzerinde durduğunda ve kendi ekonomik bağımsızlıklarını kazandıklarında babalarını affedecekler mi?

                Bu soruyu soruyorum.

                O baba belki de bir süre sonra yeniden evlenecek ama o çocuklar,  bir tarafları eksik ve ezik olarak yaşamaya devam edecekler.

                Bazı ünlülerin başına gelen bir olaya benzer bu.  O anasız kalan çocuklar bir gün ünlü bir sanatçı veya ünlü bir bilim adamı olup paraya para demeyince kapılarına dayanacak babalarını kucaklayacaklar mı?

                Empati yaparak kendimi o çocukların yerine koyuyorum.

                Ben olsam kesinlikle affetmem, babam da olsa.

                Ve hayat devam edecek... Yarım bir hayat...

                Kadın narin bir çiçeğe benzer.  Örselediniz mi hemen solar.  Kadın ruhunu iyi okumak ve “yuvayı yapanın dişi kuş olduğunu” idrak ederek muhabbetli bir hayat sürülmelidir diye düşünüyorum.

                Dikkat ederseniz ayrılmış eşlerde de, çocuklarda psikolojik sorunlar başlar ve hayatta başarılı olamazlar.  Başarmanın dinamiklerini o durumda yaratmak hiç de kolay değil.

                Ülkemizde artan kadına şiddet nereye kadar sürecek onu merak ediyorum.  Şiddet gören kadınlara sığınma evleri yapılsa da, bu işin ucu bucağı yoktur.  Önemli olan insanları eğitmek ve kafalarından şiddeti fırlatıp atmaktır.

                Tabii ki bu durumların kökünde yine aile kültürü yatmaktadır.  Yani eğitim şart...