Genellikle Ortadoğu ülkelerinin karakteristik kültürel özelliklerinden birisi olsa da, kahvehane kültürünün, aslında her ülkenin kendine özgü koşullarında oluşmuş ve evrilmiş hallerini gözlemlemek olasıdır. Yemendeki bir çobanın, araziye saldığı keçilerinin, bir ağacın kırmızımsı meyvelerini yedikten sonra bayağı canlandıklarını, coştuklarını ve koştuklarını, zıpladıklarını gözlemlemesinden sonra, bu meyveleri bizzat kendisi de deneyerek, kendinde de bir uyanma, canlanma ve açılma hissetmiş olduğu gün, insanlığın kahve kullanma serüveni, zevki ve de bayağı tatlı yaşam şekillerinden birisi de start almış oldu. Günümüzde kahve kültürü, şimdilerde dünya çapında yaşanmakta olan  sanayileşmiş, uluslararası tat anlayışlarıyla da harmanlanmış, güzel aromalı, ışıklı ve konforlu alanlara girmiş, neredeyse günün 24 saatinde insanları cezbeden mekanlara dönüşmüştür. Sanayileşmiş toplumların hızlanan hayat akışı içerisinde, özellikle de büyük metropollerde çalışan insanların kısıtlı zaman dilimleri içerisinde, hızlı yeme-içme yerlerinde veya bu gibi yerlerin yakınlarında, çevreye kahve kokuları savuran bankolar önünde insanlar kuyruğa da girerek, deyim yerindeyse ya öğle ya da akşam ve hele de sabah dopinglerini almaya çalışırlar. Hatta ellerine aldıkları elde rahat taşınabilen kağıt kahve kaplarıyla toplu ulaşım araçları içerisinde geçecek zamanda bile, kendilerine kahveye vuruyorlar. Tabii ki kahvenin insan yaşamına girdiği uzun yüzyıllar içerisinde, başta süt olmak üzere bir takım değişik tat ve aroma verici maddelerle de birleşerek, onlarla yakaladığı tatlı ve hoş birlikteliğin tadını, insanların lezzet anlayışlarına ha bire armağan etmekte olduğu da biliniyor. Hele bir de bu gibi karışımlarla beraber servis edilen değişil lezzetteki, meyveli veya çukulatalı tatlılar da kahve tadının tamamlayıcısı olup çıktılar. Bırakın dünyaca önemli birkaç önemli başkenti şöyle bir gezip gözlemlemeyi, kahvenin ince bir anayışla yapılan sunumlarını görebilmek için, Lefkoşa’nın başta Dereboyu olmak üzere birkaç ana yolundaki farklı marka “Cafe” lerinin sayısı bile hayli kabarık.Daha sırada olanlar bile varmış. Dünyaca ünlü “Cafe” ler arasında olan bir tanesinin tanınmış kurucusu “Ben aslında kahve değil, atmosfer satıyorum” demiş bir defasında. İşte benim de bugün aslında evirip çevirip yazmak istediğim budur. Bırakın kahvenin markasını, tanınmışlığını, hatta ödediğimiz parasını, herhangi bir Cafe’de ya da bizim Kıbrıs ağzı ile Gave’de, gave içmek ve bunu da sevilen bir dost ve arkadaşlarla yapabilmek ne kadar da mutluluk verici. Kahve içerken yapılan sohbetler ve bir kahvehane atmosferinde yapılan sohbetler, ve hele bizim gavelerdeki şakalaşmalardan tutun, sövmeler ve saymalardan başlayarak, anlatılan nice abartılı yaşam öykü ve becerilerinin marka olmuş karakterleri vardır. “Sohbet şahane, kahve bahane” deyiminden tutun, “Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı” va rmıdır?, kaldı mı?  bilmiyorum ama, Lefkoşanın belli bölgeleriyle özdeşlemiş kahvehaneleri ve bu kahvehaneleri çalıştıran insanlar ve devamlı müşterilerinin ayrı bir kişilik kazandırdığı mekanlarda zevkli ve mutlu zamanlar geçirebilmenin verdiği tat tiryakilikten de öte. Bir defa bu kahvelerin belli saatlerde gelip giden devamlı müşterileri, birbirlerini çok iyi tanırlar ve bilirler, kahve ile beraber, kağıt oynama partileri, gonganın terfi etmişi hokey ve tabii ki bildiğimiz tavla oyunları insanları günlük sorun ve dertlerinden biraz da olsa uzaklaştırıp rahatlatır. Bu nedenle kahvehanede atılan kahkahalar ve yapılan şakalar, şakalaşmaların sınırları yoktur ve ucunu da yakalayabilene aşk olsun. Yıllardır Taşkınköy bölgesinde (34 yıl) oturuyorum ve çok sıkı bir kahve müdavimi olmasam da, Tansel’in önceleri Göçmenköy merkezinde şimdilerde ise Taşkınköy Spor Kulübünde çalıştırdığı lokale zaman zaman uğrarım. Bölgede yolda, markette ve sık sık yüz yüze geldiğimim insanlarla karşı karşıya oturup kahve içmek ve sohbet etmenin tiryakiliği yanına bir de kahve tiryakiliğimizi katıyoruz. Sonuçta orda gülmeyen yüz kalmıyor. Koskoca dünya dağılıyor çözülüyor yaşam. İnsanlar sonuçta ne isterse olsun, hiçbir sosyo-ekonomik fark kalmıyor geçen zamanların yaşanmışlıklarından ve hele aramızda artık olmayanlardan söz ederken. Onlarca yıldır sabahın erken saatlerinden geç saatlere kadar insanlara kahvecilik yaparak  hizmet verenler bir de kendi gözlemlerini yazsalar, neler anlatmazlar ki? Kahveden, kahve kültüründen başladık nerelere geldik değil mi? “Nerede o eski bayramlar” dediğimiz gibi bir ün gelir de “nerede o eski gaveler ve gaveciler” dermiyiz acaba, bilemem. Önceleri Göçmenköy’ün şimdi deTaşkınköy kulübünün kıdemli ve emektar, yılların gavecisi sevimli insan Tansel, yakında oraları başka birine devredecekmiş, sözü üzerimde kalmasın “söyle o Sami’ye (Sami Özuslu) de buraya bir uğrasın” dedi..Başka bir şey daha da söyledi ama onları burada anlatamam. Giderse gulağına söyleyecek dedi bana Tansel. Evet nerede kalmıştık? Mümkünse günün bir kahvesini değişik bir kahvede almanın ve sohbet etmenin tadını arayın ve bulun. Lefgoşa’nın değişik tadlarıdır bunlar damağınızda kalacak ve hatta tiryakilik yapacak. Pişman olmazsınız. Unutmadan sorayım hala zamlanmamış gaveniz nasıldı?