Türk askerlerinin Suriye sınırındaki operasyonlarına karşılık Esat rejimi, havadan yapmış olduğu saldırılarla 33 Türk askerini şehit etti.  Bunun hesabı elbette verilecek.  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklamalardan onu anlıyor ve bu kanın yerde kalmayacağı görülüyor.  Nitekim Türk askeri o öfke ve o kinle İdlib’i vurdu ve yüzlerce teröristin hayatını bitirdi.  Hatta daha da gereken cevap verilecek.

                Türkiye’nin Suriye sınırındaki operasyonu, tamamen insani gerçeklere dayanmaktadır.  İdlib’te yaşayan Suriye vatandaşlarının tek duaları, Türkiye’nin kendilerini kurtarması ve insan gibi yaşamalarını sağlamasıdır.

                İlerleyen zaman zarfında Esat rejimi azıttıkça azıtıyor ve bütün dünyanın “ateş kes” çağrılarına yanıt vermiyor.

                33 Türk askerini hazin bir törenle son yolculuğuna uğurlarken, bütün dünya da ayağa kalktı, Türkiye lehinde.  ABD Başkanı Trump, bu operasyonda Türkiye’ye arka çıktı.  NATO Genel Sekreteri de.  Ve daha birçok ülke...

                Bu bir savaş mı?

                Bence bu çatışmalar, savaştır veya savaşın bir başka şeklidir.

                Unutmamak lazım...  Her açılan ateşin arkasında kan vardır, göz yaşı vardır, umutsuz bir bekleyiş vardır.

                İdlib’te havadan yapılan saldırı sonrasında 33 tane kanlı kabut ve kanlı kefenlerin sıra sıra dizilmesi ve acının en katmerlisi, anaların, babaların ve eşlerle çocukların yüreğine düğümler atılması.

                Türkiye ile Rusya’nın bu konuda bir fikir birliğine varmaları şarttır.  Kaldı ki, Suriye rejimine Rusya’nın prim verdiği ve zamana oynayarak Türkiye ötesinde bir kaosun yaratılmasına çalıştığı anlaşılıyor.

                Esasında Türkiye-Rusya dostluğu tesis edilirken, temel amacın bölgeye huzur ve demokrasi getirilmesiydi.   Yani “Tavşana kaç, tazıya vur” demek gibi bir durum var ortada.   Öyle görülüyor ki Rusya, Türkiye ile başlatmış olduğu dostluk akışını bozmamak için özen gösteriyor.  Halbuki Türkiye’nin acıları o kadar büyüktür ki, büyük olduğu kadar da güçlüdür ki, bu konuda kararlı tutumunu sürdürüyor.  Bunu bütün dünya da görebiliyor.

                Türk insanının yüreğindeki korku, Türkiye’nin başının çok büyük bir belaya maruz kalacağıdır.  Türkiye’nin başının ağrımasını isteyen düşmanlar veya “Zayıf ve çaresiz bir Türkiye” durumunun  yaratılmasını isteyenler, elbette ki bu çatışmalardan memnundurlar.

                Türk siyasileri “Bu kan yerde kalmayacak” derlerken, başka gençlerimizin de şehit olabileceğini düşünmek ve hesaplamak gerekir.  Lakin ok yaydan çıktığına göre, Türk ordusu bu 33 şehidin kanının yerde kalmaması için yine ölümüne savaşacaktır.

                Sırf Türkiye’yi bölgede sayıflatmak için Rumların Akdeniz’deki petrol ve doğal gaz arayışları bir yana, bu kez de Fransızların, De Gaulle savaş gemisinin Rum limanlarına demir atması ve Fransa Savunma Bakanının Kıbrıs’a gelmesi, bir başka tahriktir.

                Bugün savaştan ve ölümden kaçan beş milyona yakın Suriyeli göçmenler bir hayat törpülüyor.  Artık bıçağın kemiğe dayandığı bir noktada olan Türkiye, sınırlarını Suriye’ye açarak, “Siz özgürsünüz, dilediğiniz ülkeye göç edebilirsiniz” diyor.  Diyor da, Edirne sınır kapısından geçen Suriye göçmenlerini Yunanlılar kendi topraklarına almıyorlar.   İşte burada Türkiye’nin insanlık farkı ortaya çıkıyor.

                O göçmenlerin özgürlük ve yeni bir gelecek arayışlarının görüntüsü bütün dünya televizyon ekranlarına yansırken, insanın içi parçalanıyor.  Bir an için empati yaparak kendinizi onların yerine koyunuz.  Ne kadar zordur vatansız kalmak.  Karların serpiştirdiği o uzun sınır yürüyüşünde zavallı çocukların moraran parmakları, ateşsiz ve yorgun düşmeleri tam bir dramdır.   Lakin Türkiye bu insanlara zamanında kucak açtı, çadırlar kurdu, kazan kazan yemek pişirip karınlarını doyurdu.  Batı ne yaptı?  Kocaman bir hiç.

                Esasında Türkiye bu opersyonlarla sadece Türk sınırlarına karşı yapılan tehditleri değil, aynı zamanda o savaşlardan kaçan insanları da kurtarmayı amaçlıyor.  Hangi ülke bunu yapmış veya yapmaktadır.  Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı açıklıyor...

                “Biz oralarda kalmayacağız.”

                Bu ne demektir.  “Görev tamalanınca askerlerimizi sınırladan çekecek ve bu işi sonlandıracağız.  Yeter ki insanlık adına Esat rejimi hizaya gelsin.”

                Esat rejimi hizaya gelecek mi?

                Büyük güçler sadece Türkiye’ye sözle destek atışı yapıyorlar da, kimse kılını kıpırdatmıyor bu savaşı sonlandırmak ve bölgeye huzur getirmek için.

                O koca Amerika bu operasyonda Türkiye’ye hak veriyor da, neden askeri bir operasyonla Esat’ın kulağını çekip aklını başına aldırmıyor.  Nerde Amerika’nın o körfez savaşları ve petrol arayışları?

                İşte o anlamda o veciz söz geliyor aklıma...

                “Türkün dostu yine Türktür...”