Gelecekte, şöyle birkaç yüzyıl sonra, ki ne yazık, o zaman bizler yaşamakta olmayacağız, dünya insanları ve özelde de tarihçiler 21. yüzyılı nasıl okuyacaklar acaba? Hiç merak ettiniz mi?
Bir bilim kurgu değil aslında söz etmek istediklerim, bizlerin, yaklaşık iki on yıldır yaşadıklarımız ve yaşayacağımız, çocuklarımızın  ve  torunlarımızın da gelecek on yıllarda yaşayacakları;  bir şekilde ülkemiz başta olmak üzere, bölgemiz ve dünyamız tarihinin birkaç paragrafını oluşturacak. Ya da bicez sayfasını, önemine göre.
Tabii olaylar ve tarih dünyanın her yerinde bir yerlere akıyor. Akmak da zorunda. Bölgesel ve dünyasal bazda, ülkesel ölçeklerde yenilikler, yeni anlayış ve yaşam biçimleri insanları, kendileri duyumsamasalar da değiştirmekte ve dönüştürmekte. Peki ama küresel olarak büyük ve güçlü bir devinimle sürdürülmekte olan başkalaşım süreçleri gerçekte nereye evrilmekte, nereye doğru gitmektedir?
Her halkın veya topluların kendi inanç ve kültürel anlayışlarına göre gidişatın nereye doğru olduğu konusunda farklı görüşler ve yorumlar söz konusudur. Ancak yazımın başında da belirttiğim gibi, günümüzde ve önümüzdeki 10 yıllarda yaşanacaklar birkaç  yüzyıl sonra  bir şekilde tarih kitaplarında yer alırken, bu yaşanmış olayları yorumlayacak olan o günün insanları bir noktada insanlığın gelişimi ve uygarlık açısından “bunlar iyi olmuş” “bunlar da kötü” olmuş diyeceklerdir.
Burda, şuracıkta, bu yazıda söylemek istediklerim: 21. Yüzyılı doludizgin yaşamakta olduğumuz dünyamız, bırakın yüzyıllar sonrasına nereye ve nasıl evrilmekte olduğunu, insanların bireysel ve toplumsal bazda ortaya koydukları davranışların gittikçe öteki ve ötekilere karşı daha tahammülsüz ve saldırganlık içerdiğine, anlayışsızlık ve saldırganlığın nasıl gittikçe daha da arttığına her gün tanık oluşumuz.
Topu topu 800 bin nüfusu olan Kıbrıstaki Rum adadaşlarımızın , 54 yıldır inatla sürdürdükleri ve sürdürmekte de kararlı oldukları Kıbrıs sorununa bakın. Anastasiades’e Başpiskopos Hrisostomos’a , ELAM’a bir bakın. Tinyozluktan başka bir şey yaptıklarını gördünüz mü, duydunuz mu?
Bölgemizde her geçen gün daha da yaygınlaşmakta ve çetrefilleşmekte veya karmaşıklandırılmış olan her türlü savaş yöntemlerine bir bakın.

Bu savaşlarda sadece bilinen maddi imha silahları değil, üzerinde iyice çalışıp üretilmiş sosyal ve psikolojik silahlar da kitleler üzerinde kullanılmaktadır.
Özellikle Ortadoğu coğrafyası üzerinde odaklanmış olan ve en yeni savaş teknolojilerinin kullanıldığı bu ortamda, kollektif kimlikler üzerinden kurgulanarak ve uygulanarak birbirlerine yabancılaştırılmış, düşmanlaştırılmış insanlar, yüzyıllardır beraber yaşamakta olduklarını unutarak, birbirlerine saldırmada, öldürmede yakmada yıkmada hiç tereddüt etmiyorlar.

Peki ama tüm bunları sağlayanlar ve yaptıranlar kimlerdir? Hemen hiçbir devletin “dostlar alışverişte görsün” timsali hareket etmediğinden yola çıkarsak, bu kaotik yapıdan şimdi, orta ve uzun vadeli gelecekte kimlerin menfaatlanacağıne bakarak olayları çözebiliriz.
Bölgemizde büyük yıkım, insanlık dışı ve vahşi saldırılarla uygulamaya konulmuş, can kayıplarıyla tırmandırılan kanlı ve gaddar terör teknojilerini üretip, yaşamakta olduğumuz 21. Yüzyılda insanlığın başına musallat edenlerin kimler olduğunu şüphesiz gelecekte tarih yazacaktır. Şimdi de bilenler bilirler.

Bir  kanlı ekonomik vurgunlar stratejisini bireylere ve toplumlara ya da topyekun insanlığa dayatanların, sonunda ortaya çıkacak olan küresel kaotik yapının çöküntüsünün altında kalmaktan kurtulamayacakları da bir varsayımdan öte gerçektir.
O zaman insanlığa, yaşama, uygarlığa yön veren lider ülkeler ve liderler, kuruluşlar ve yapılar bu gidişatı nasıl durdururlar diye hiç düşündüler mi acaba? Başka bir gezegene kaçmak henüz olası değil.
Yoksa güç yarışının her düzeyde azıya aldığı dünyamızda “altta kalanın boynu kopsun” diyerek sürürülmekte olan kanlı-savaşlı, vurdulu-kaçtılı bir dünyaya mı adım attık 21. Yüzyılda?  21. Yüzyıl “kaotik uygarlık” olarak kayda geçmeye başladı bile! Durdurabilene aşk olsun!