Bir ara televizyonlarda yapılan programlarda eş arayan yaşı geçkin insanların görüntüleri gerçekten kabul edilmez birşeydi.  Bu tür programlar o kadar tepki almış ki, sonra yayından kaldırılmış.  Halen o programların bir kısmının bilmediğimiz veya merak etmediğimiz bir kanalda yayınlanıp yayınlanmadığını de bilmiyorum.
Mesela tepki alan kişilerin başında, örtülü dul veya hiç evlenmemiş yaşı geçkin kadınlar gelir.  O bağlamda tepkiler, programların seyrini değiştirdi.  Özellikle Acun’un kanallarında “kayıp” kişiler dramı ele alınıyor.
O programların içeriğinde evlatlık verilen çocukların ilerleyen zamanda gerçeği öğrenince biyolojik anne babasını, hatta kardeşlerini aramaya başlarlar.
Gerçekte Acun’un kanallarında devam eden programın içeriği, birdenbire ortalardan yok olan ve kayıplara karışan, belki de cinayete kurban giden kız veya erkeklerin  acı gerçeklerini anlatıyor.  Bir sürü insanı sorguluyor program yapımcıları.
Her programın mutlaka büyük bir izleyici kitlesi vardır.  Lakin bu tür programlar insana o kadar acı verir ki, ben şahsen izlemekten kaçınırım.
Bizim Kıbrıs’ta bu tür kayıp insanlar veya yıllarca göremedikleri anne babalarının ve hatta bütün akrabalarının izini sürerek geçmişi kaşıyanlar pek olmadı, Araplara satılan kızlar açısından.
Şayet Neriman Cahit’in “Araplara Satılan Kızlarımız” kitabını okumuşsanız, o kitabın içinde pek çok dramatik malzeme bulmuş olmanız lazım.
Belki cehalet, belki savaşlar, belki fakirlik, kızlarını Araplara para karşılığı satan insanlarımızın dramı yürekleri paralar.
Kızlarımızın ne idüğü belirsiz Araplara satılması gerçekten kabul edilmez bir durumdu.  Dilini dahi bilmedikleri bir adamın koluna takılıp hayatın acı yollarına düşen zavallı kızlarımızın çektikleri acılar ve özlemler kelimelerle anlatılamaz.  Memleket ve aile özlemi onları yaktı yıktı maalesef.
Bizde Araplara satılan kızlarımız dışında, zamanın acımasızlığı karşısında bütün ailesinin izini kaybeden ve yıllar sonra o izleri sürerek en yakınları ile buluşmaları “Çok geç kalınmış bir buluşma” olarak nitelenebilir.
Hatırlıyorum...  Sarayönü’nde her zaman ayakkabılarımı boyadığım rahmetlik Boyacı Rauf vardı.  Bir gözünü kaybetmiş, sonra İkinci Dünya Savaşı’nda İngiliz Ordusu’na katılmış ve Mısır’da bir zaman törpülemiş biçare.
Onun boya sandalyesine oturduğumda her zaman onu deşer ve o savaşlarda neler yaşadığını sorgulardım.
Bir gün bana ilginç bir olay anlatmıştı...
Bir gün bir yine Kıbrıslı bir arkadaşı ile izin günlerinde Mısır’da bir geneleve gitmişler.  O genelevde olgun çağda bir kadın varmış.  Onların amacı bir nefeslik zevkti.  O nedenle o hayat kadınının kapısını çalmışlar, sonra içeriye girip işlerini görmüşler.
Arkadaşı işini bitirip o hayat kadını ile Kıbrıs’ı konuşmaya başlamışlar. Her ikisi de Kıbrıslı şivesi ile konuşunca yakınlaşma olmuş. İlişki kurdukları kadın da Kıbrıslı imiş.  Yani Araplar’a satılan kızlarımızdanmış.
O buluşmada sohbet koyulaşınca “Sen kimlerdensin, annen baban kim, hangi köylü veya kasabalısın, nerede oturuyordunuz v.s.” gibi sorgulamalar derinleşince, arkadaşı o hayat kadınının öz be öz yıllar önce Araplara satılan ablası olduğunu öğrenmiş.  Sonra da her ikisi de hıçkırıklara boğulmuşlar.
Ne kötü birşey...  İnsanın bilmeden öz kardeşi ile ilişkiye girmesi kadar insana cı veren ne olabilir?
Kimi Kıbrıslı kadınlar, Filistin’de veya Mısır’daki hayata alışamayınca ilk çocuğuklarını bırakıp temelli olarak Kıbrıs’a dönmüşlerdir.  Yüreğine taş basan bu anaların günahını kimler çekti?  Cahil anne babalar.
Yine Araplara evlenip de tek evladını arkada bırakan çok güzel bir kızımız, dönüşünde bir kokonanın ağına düşerek fahişe olmuştu.  Üzerinden belki yirmi veya yirmi beş yıl geçince, tesadüfen Mısır’dan gelen ve cinsel arzularını tatmin etmek için bir genel eve giden yakışıklı bir Arap genci, bir sürpriz bekliyordu.  Olgun çağa gelmiş o kadınla Mısır’dan gelen o genç birleşme sonrasında masa üzerindeki bir bebeğin fotoğrafını görünce anlamıştır öz annesi ile yattığını.
Bu ve buna benzer daha yüzlerce acı dolu hikaye vardır.
Şimdi de Almanya’dan birisi geldi ve üvey kızardeşinin izini sürüyor Kıbrıs’ta.  Verdiği bilgilerle ne kadar kardeş özlemi çektiğini öğreniyoruz o zatın.  Hayat onların birleştiremedi.  Şimdi Kıbrıs’taki kızkerdeşini arıyor.  İnşallah bulur diyelim.
Bu ve buna benzer ayrılıklar saymakla bitmez.  Esasında çevrenin de bu tür insanlara yardımcı olmaları gerekir.  Şayet kızkardeşi hayatta ise ve bu haberi öğrenmişse, belki de, “O benim hayatıma girmediği gibi, bundan sonra da giremez” de diyebilir.
Nedense müthiş etkilenirim bu tür arayışlardan ve acı dolu öykülerden.
Hatırlarsınız bir süre önce vizyona giren bir Kore Gazisi ile orada yakınlaştığı kimsesiz kız çocuğunun hikayesinin filmini.  Gerçekte özbaba-evlat sıcaklığının hikayesiydi o.  Yıllar sonra o Kore Gazisi ile ismini Ayla koyduğu Koreli kız çocuğunun Türkiye’de “baba” dediği adamın iz sürme hikayesinin güzel ama acı bir şekilde sonuçlanması da bir dramdır.
Velhasıl hayat acılarla doludur.