Çoğu futbol holiganı kendisini karşıtlığı ile tanımlar. O’nu Fenerli yapan şey, fenerin renklerinden, futbolcularının kalitesinden çok Galatasaray karşıtlığıdır ve bu cimbom ve kartal taraftarları için de böyledir.
Bu sağlıksız yaklaşım futbolla sınırlı kalsaydı keşke. Türkiye de ve KKTC de bu yaklaşım ne yazık ki kendine siyaset alanında da oldukça geniş bir yol bulmuş ve ilerliyor kendi uçurumuna doğru.
Bir AKP li yi belirleyen şey, AKP nin ekonomik yaklaşımları değil, en çok da laiklik karşıtlığıdır, ve CHP de kendisinin AKP karşıtlığı ile tanımlanmasından mutlu oluyor ki ekonomik, siyasal, kültürel alanlarında hayatın kendine özgü programlar ortaya koymaya ve bu yolda ilerlemeye uğraşmıyor.
Karşıt olma yolu en kolay yoldur ve belki de karşıtlığın kolaycılığıdır bizi biz olmaktan çıkarıp da karşıt yapan.
Niye CTP lisin, niye TDP lisin, sorusu yıllardır ne yani UBP li mi olayım yanıtı ile karşılanır, benzeridir niye UBP lisin sorusuna verilen cevap da. 
Ve siyasetin, siyasi partilerin yıllar içinde arpa boyu yol ile yetinmesinin en temel nedenlerinden biri de budur.
Partiler, karşıt olmak yerine, fikir üreten, proje, plan geliştirmeye eğilimli üyeler istemezler ve sızan varsa aralarına bir an önce kurtulmanın yollarını arar ve erkenden de bulurlar.
Toplum arasında bir virüs gibi yaylınan önemli bir hastalıktır, şeyin kendisi ile değil karşıt olduğu ile tanımlanması.
Bir parti kendini diğer partinin karşıtlığı ile değil kendi görüşleri, programı, projeleri ile tanımlamalı. Böyle yapılırsa muhalif olma kavramı da yerli yerine oturabilir ve kendi içeriğini oluşturabilir kanaatindeyim.
UBP karşıtlığı asla ve katiyen, kişi ve veya kurumu, partiyi muhalif yapmaz, aşırıya giderse bu karşıtlık düşman yapabilir kişiyi ama muhalif yapmaz.
Ve bu karşıtlık, düşünce babında da çok yaygın bir hastalık halinde seyrediyor aramızda.
Dersin ki ; Kıbrıs adasında var olan anlaşmazlık ve çatışma, savaş, emperyalizmin oyunu değil, tam tersine krizidir. Şöyle ki, Kıbrıs adasında iki halk arasında zaten farklılıklar vardı ve bu farklılıklar, özellikle 1950 li yıllarda rumların Yunanistan’a bağlanmak istemesi ve bu yolda örgütlenerek, silahlanarak mücadeleye başlaması ile artarak sürdü. 
1950 li yıllarda ada emperyalizmin tam egemenliğinde idi, isterse adayı Yunanistan’a verirdi ve ve isteyip yeltendi de, 1947 tarihinde ABD Dışişleri bakanlığı ‘ Türkiye itiraz etmiyecekse biz adanın Yunanistan’a verilmesine karşı çıkmayız’ mealinde bir açıklama yapmıştı da, fakat bu türklerin ve Türkiyenin asla kabul edemiyeceği bişeydi, İngiltere ve elbette Amerika, Türkiye’yi ikna etmek için çok uğraştı fakat başaramadı. Ve olaylar tırmandı. 
Bu olayların böyle gelişmesinde SSCB nin her hangi bir dahli yoktur, yoktur çünkü SSCB 1950 lerde kendi yaralarını sarma derdinde idi. SSCB nin Kıbrıs’da ve dünyada etkinliğinin görülmeye başladığı yıllar 1960 yıllardır’’ aldığın cevap şudur ; ben bu düşünceye karşıyım’’
Bu yazı çerçevesinde bu cevaba cevabım, ancak ve yalnız ‘afferim’ olur.
Aman dikkat, karşı olmak bizi düşman olmaya sürükleyebilir,UBP karşıtı olmakla yetinmek, bizi sanki de devlet karşıtı olarak algılanmaya sürüklediği gibi.
Sürükleyen ve sürüklenenler dikkat ve yürekle vicdanla yoğrulmuş akla davet.
Karşıt olmakla elde edilecek statü kimsenin ilerlemesine yol açmaz.