“Katılım yüksek olmalıdır” ifadesi, hemen hemen her seçimde kullanılan bir ifadedir.

            Bütün partilerin vermiş oldukları mesajların anahtarı, bence katılımın yüksek olmasıdır.

            Hani “istikrar” deriz, hani “ekonomi” deriz, “sağlık ve gençlere istihdam olanakları” deriz ya...  İşte o beklenen anlamdaki formül, gerçek anlamda seçmenin sandığı boykot etmeksizin sandığa gidip oyunu kullanmasıdır.

            İnsanlar neden seçim günü sandığa gitmezler ve seçimi boykot ederler?

            Bunun kökündeki etmenleri hatırlamak hiç de zor değildir.

            Birincisi artan pandemi vakalarının insanları menfi yönde etkilemeleri, ikincisi dövizin tırmanması nedeniyle çarşı fiyatlarının zamlanması ve cepteki paranın küçülmesi, üçüncüsü de; büyük beklenti içinde olan veya hayal kırıklığına uğrayan kırgın insanların boykotudur.

            Mesela İrsen Küçük zamanında sık sık elektrikler kesilirdi.  Elektrik kesintilerine dair yazılar yazıldı mı, İrsen Küçük zıvanadan çıkardı.  Yani eleştiriye tahammülü yoktu.

            Şimdilerde de elektrik kesintileri hiç de beklenmeyen bir durum yaratıyor ve seçmeni menfi yönden etkiliyor.

            Yüzyüze eğitimle online eğitim sürecini yaşadığımız bu günlerde, aileler büyük bir tedirginlik yaşıyorlar.  O tedirginlik insanların normal hayatlarını menfi yönden etkilerse, sanırım sandığı boykot ederek reaksiyonlarını gösterebilirler.

            Bence seçmenin bütün kırgınlık ve olumsuzlukları bir tarafa bırakarak sandık başına gidip oyunu kullanması gerekir.  Seçmen oyunu kullanmalıdır, çünkü kendi kaderini kendisi belirliyor veya belirleyecektir.

            Her zaman anketlerden ilginç rakamlar çıkar.  O çıkan ilginç rakamlar arasında “belirsiz” veya “renksiz” seçmenleri gösterir.

            “Kararsızlar” ise ayrı bir olay...

            Genellikle kararsız kesim, kimseye tek bir söz etmeyen, kimse hakkında yorum yapmayan veya seçimlere ilişkin görüş beyan etmeyen, kendi algılaması ile oyunu kullanan ve etkileşimleri hayatına sokmayan insanlardır.

            Şu pandemi döneminden çok ciddi şekilde etkilenen turizmcilerin seçime katılmama gibi bir lüksleri olamaz bence.  Çünkü onları beklentisi de ülkedeki siyasi ve ekonomik istikrardır.  Kabul etmek lazım...  Şu pandemi döneminde en büyük yarayı alan kesim, turimcilerdir.  Gerek otel işletmecisi, gerekse acente işletmecisi olsun.  Tümü de kendi boyutunca çok ciddi şekilde yara almıştır.

            Serbest iş adamları, yani ticaret sektörü bana göre seçmenin oy kullanmasını ve istikrar için sandık başına gitmelerini önerirler.

            Seçim sonuçlarının hemen akabinde Yüksek Seçim Kurulu, katılımın yüzdeliğini açıklar.  Mütemadi söylenen veya seçmene temkin edilen, sandığa gidip oyunu kullanmalarına dairdir.

            Hani deriz ya, “sandık kapalı bir kutudur” diye.  Evet... O kapalı kutudan kim çıkacak veya o kapalı kutuda kimler kalacak, onu da göreceğiz.

            Önceden katılımın hangi düzeyde gerçekleşeceğini kestirmek biraz zor. Siz istediğiniz kadar seçmene “sandığa gidiniz” deyiniz, bazı kişilerin kafasını kesseniz, onlar kesinlikle sandığa gitmezler ve oylarını kullanmazlar.

            Bütün bunları değerlendirirken şu sözler geçiyor aklımdan.

            “Sakın seçim sonuçları istediğiniz gibi neticelenmezse, lütfen oturup ağlamayınız.”

            Doğru bir söz değil mi?

            Bu doğru söz için sandığa gitmeyenler şöyle bir ifade de kullanabilirler.

            “Keşke oyumuzu kullansaydık.”

            Evet “keşkeler” her zaman pişmanlık belirtir.

            Herşey bir tarafa, yaklaşmakta olan erken genel seçimlerinin iyi bir şekilde sonuçlanmasını beklersek, mutlaka sandığa gitmenin şart olduğunu ifade ediyorum.

            Yani sandığı boykot etmeyin.  Sandığı boykot etmek demek, kendi kaderinizi boykot etmek demektir.

            Seçmen de bunu böyle bilmeli ve böyle algılamalıdır.