Cenevre görüşmelerinden sonra geçen hafta da Brüksel’de yeni bir görüşme yapıldı.  Brüksel’deki görüşme, tam bir nabız yoklamasıydı.  Bir yerde, Guterres’in yapmış olduğu çözüm girişimlerinin yeni bir sayfası da diyebiliriz.

            Malum...  Bugünlerde BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Kıbrıs sorunu ile ilgili yapmış olduğu görüşmeler ve temaslar hakkında BM Güvenlik Konseyi’ne bir rapor sunacak.

            Raporun kaleme alınacağı bu süre zarfında Guterres tarafından ortaya atıldığı anlaşılan yeni bir fikrin, raporda yer almaması için Rumların çırpınıp durduklarını görüyoruz.

            Guterres’in ortaya atmış olduğu yeni fikir şudur:

            “Kendi kendini yöneten bölgeler” ifadesi...

            Esasında Rumlar bu fikre at gözüyle bakıyorlar.  Sağlarını, sollarını ve bütün dünya sorunlarını dikkate almadan tepki gösteriyorlar.  Halbuki Guterres bu ifadeyi kullanırken, veya raporuna yansıtırken, olaya sadece Kıbrıs sorununu dikkate alarak bakmıyor. Bütün dünya üzerinde bizim durumumuzda olan ve kendi kendini yöneten diğer ülkeleri de kastediyor. Ama Rumlar her zaman yaptıkları gibi Guterres’i de kendi çıkarlarına doğru çekmeye çalışıyorlar.

            Guterres’e baskı yöneltmek, bir yerde Rumların lobiciliği ile ilgilidir.  Fakat o lobicilik, kendi egolarında kaybolup, hatta boğulup gidiyor.

            Guterres’in “Kendi kendini yöneten bölgeler” başlığı ile raporuna alacağı geniş kapsamlı ifadenin de ötesinde Rumların rahatsızlıkları şu ifadelere dayanıyor.

            Rumların Alithia gazetesinde Nikos Anastasiadis’in “Kendi kendini yönetenler” ifadesine tepkisi şöyle olmuş:

            “Kendi kendini yöneten bölgelerle ilgili ifade, talihsiz ve kabul edilemez bir ifadedir.”

            Rumların bir de şu ifadeden rahatsız olduklarını görüyoruz...

            “Sorunlu” ifadesi.

            Rumlar bu ifadelerden  neden rahatsız oluyorlar?

            Kıbrıs sorunlu bir bölge değil mi?  Sorunlu olmasaydı, Kıbrıs şimdiye kadar çoktan çözülürdü.

            4 Mart 1964 BM Güvenlik Konseyi kararına atlayarak yıllarca anamızı ağlatan şu Gavur milleti bilmelidirler ki, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.   Ne BM Güvenlik Konseyi eski sabit yerindedir, ne de Türkiye.

            Guterres’in bu cesur girişimci fikri, sanırım Annan Planı’nda öngörülen girişimlerin bir başka şeklidir.

            Sayın Guterres bu göreve geldiğinde acaba Rumlara sormuş muydu, “Annan Planı’nı neden reddettiniz?” diye.

            BM Genel Sekreterliği görevine gelen insanlar, Kıbrıs sorununu dolu dolu yaşamış, Kıbrıs gerçeklerini iyice görmüş, Rumların egolarına ve elli yıl ötesinde Türklere uyguladıkları amargo ve katliamları idrak ederek görevlerini yapmışlar ve hala yapmaktadırlar.

            Guterres Rumların bu saçma çığlıklarına pabuç bırakacak mı?  Bırakmaz bence.  Çünkü artık vereceği kararlarda hiçbir etki altında kalmadan görevini yapacaktır.

            O nedenle değil mi ki gerçeklere parmak basıyoruz.

            O nedenle değil mi ki, Rumların kuyruğuna basılınca yaygara kopardıklarını yazıp çiziyoruz.

            Rumların “Kendi kendini yöneten bölgeler” ifadesinden rahatsızlıkları şudur bence:

            “Yarın Kıbrıs sorununda mevcut olan iki eşit konumdaki iki devletçiğin kendi kendini yöneten bölgeler kapsamında işlem görmesi gerekeceği” hususudur.

            Yani yeni bir sayfa, yeni bir süreç ve gerçekler ışığında yeni bir gelecek...

            Bundan sonra batı dünyası, daha da doğrusu Hristiyanlık dünyası, yıllarca Rumların yalan yanlış politikaları ile nasıl yönlendirildiklerini anlayacaklardır.

            O bağlamda Sayın Guterres’in BM Güvenlik Konseyi’ne kulağı terlemeden kendi gözlemlerini ve gerçekçeleri aktarması en doğal hakkıdır ve yeridir.

            Yani, “Kendi kendini yöneten bölgeler” meselesi...