Nerde  durup da bakıyoruz.
Durup oturup baktığımız yer dünyaya hayata ve tabiata rezidansın balkonu ise başkadır gördüğümüz, Sur mahallesinden gördüklerimizden. Kıbrıs adasının Lefkoşa şehrinden bakınca gördüklerimizle Nikosiya kentinden bakınca gördüklerimiz farklılığı  gibi.
Meyhanede rakıyı yudumlarken beyaz peynir ve kavun eşliğinde kurulan hayaller ile beş yıldızlı otel barında yudumlanan Fransız konyağı sayesinde kurulan tezgahlar kumpaslar aynı ya da benzer olabilir mi.
 Yerimiz, dünyayı bilmek anlamak ve değiştirmek ise  doğan her yeni güneşle başka görürüz.  Hep sürsün bu düzen keyfime bakarım ben diyenler için yeni bir güneş doğmaz hiç, hep aynı güneştir doğan ve gün hep aynı bu gün.
Dünde yaşamak her günü ve her günü yarın için dün eylemek elimizde.
Dünyaya nerden baktığımıza bağlı hayat ile ilişkilerimiz.
Durduğumuz yer ile bir hal oldururuz kendimize, kendimizle birlikte gelişen evrilen bir hal.
Kendi halimizdir bu ve kişinin kendi hali boş vermek değildir içinden baktığı dışındaki dünyaya.
İnsan kendine bir hal edinir ve bu hal ya içinin dışına vurulmasına neden olur ya da dışındaki konfor esir alır içindeki beni ve çıkarır ben olmaktan sürü içinde birey olmayı seçer .
İçini dışına vuran kimdir sorulsa, telefonu icat eden her kimse ise işte o içinden konuşmayı tahayyül etmeseydi uzaklardakilere daha beklerdi insanlık uzaklarla konuşabilmek için, içindeki dünyayı dışa vuracak denli kendini olduranı.
Bir hal edinir içiyle  muhabbet ve kavga edebilen kişi ve bir hal edindiğini sansa da bir hali yoktur dışındaki konfora uyum sağlayanın, bireyliği hali sanır da esen rüzgârına kapılır zamanın, zamane çocuğu olur ki nasıl bir can ise teninin altındaki yıl oniki ay üzüm çeker canı ve çilek, portakal diyarındadır da maymun şeftalisini yeğler hem de arzu yemişini.
Yıl on iki ay yenince şey, domates değildir o ne de karpuz,  şeydir ki yeyen tüketir sanırken şeyi, şey tüketmekte bireyi hayatı.
Bir hal edinmeli insan, haller içinde bir hal değil bu. An önce anlamalı insan biricik olduğunu ve bu biriciklik doğal değildir, insan kendi halini yaratırsa biricik bir hali olur, yaratamazsa hali dumandır ki, tüketim çağı adıyla da anılan bu zamanda tüketilen şeyin kendisi olduğunu anlayamaz bile. Alır eline uzaktan kumanda aletini ve kumandanı olduğunu sanmaya başlar televizyonun, tabletin akıllı telefonun.
Kumandası elinde kumanda edilmektedir uzaktan ne bilsin biçare.
Ne kadar insan varsa şu alemde o kadar dünya var eğer kendi halinizi siz yaratmış da oradan bakarsanız dünyaya hayata tabiata ve ancak kendi halini yaratan seyredip görebilir iğne deliğinden Hindistan’ı, Çin’i maçini ve dahi kendini yarını
Aklını telefonuna soran kime sormakta ve teslim etmektedir kendini.