1967 yılından sonra,  öncesine nisbetle daha rahat ve serbest dolaşım  başlar Lefkoşa’da.

Halebi pastanesi uğrak yerimizdir.  Uzun Yolun sonlarında sağda, niye mi sözüm ona dünyayı kurtaracak planlamalarımız yapıyoruz birkaç arkadaş.

İsimlerini vermeyim, 1990 lara kadar tuzu ekmeği,  acıyı sevinci paylaştığım arkadaşlar, çıkar biri yok biz arkadaş değildik, hayır Halebi’ye hiç gitmedik ya da Halebi sağda değil soldadır der de;  günümü göstermeye and içmiş varlığını ancak bu yolla kendine kanıtlayacağına inanmış biri sevindirik olur neme lazım.

77 bölükde  mücahit öğrenciydim, kendi gönlümle ve komutanımız da Osman komutandı, Efe olan değil. Babacan bir adamdı, sola karşı bir sempatisi yoktu, solculara karşı nefreti hiç.

Anlatın derdi bize, komunist nedir, komprador nedir ve gülümseyerek uyuklardı. Yorulurdu çünkü, bizi dinlemekten değil ama, hem bölüğün işleri hem de aile işleri yorardı.

En rahat mücahitlik öğrenci mücahitlikti. Nöbet, biraz eğitim ve okul, cep harçılığından da fazla maaş.

Rum tarafına Lokmacı barikatından geçerdik, solda bir antikacı vardı, Lissarides’çı idi sahibi, kumral,  sakallı biriydi.  Onu geçtikten sonra birinci köşeden ya da ikinci üçüncü köşeden de dönsen çok az ileride belki elli adım belki 75 ikinci köşeden dönülürse, bir ve üçüncü köşelerden daha çok adım gerekirdi. Sputnik kitap evi vardı.

Doğan Harman bahsetmişti.

Nazım Hikmet’ in bütün eserlerini almaya giderdik, Bulgaristan baskısı bez ciltliydiler.

İşe bak ki,  bir tek oyunları kalmıştı elinde, Nazım Hikmet’in Bütün eserleri serisinden, zaten çok da getirmezdi. Sovyet ressamlarının cep boy kitapları da vardı.

Resim yapan ve severek yapan, üstelik de Aylın Örek’in tedrisinden geçen benim için hazine gibiydi ressamların kitapları.

Nadir Aba’nın portresini yapmamda Sovyet dışa vurumcu ressamların etkisi de olmuştu.

Her anını eksiksiz ve yanlışsız hatırlıyorum çocukluğumdan çıkış yaşı olarak kabul ettiğim oniki yaşımdan sonrasını  ve yaşadığım hiçbir şeyden de pişman değilim, dolu dolu yaşadım, Nevvar Nolan der ki keşke takımlarda futbol oynasaydın, çok iyi olacaktı. Haklı o, kendi adına ve ben daha da haklıyım kendi adıma, niye mi futbolu hep keyif için oynadım da ondan takımda buna imkân yoktur,  Zihni, Hilmi, Karayel ya da Çağrı bile olsanız. Antrenör diye birinin emrettiklerini yaparsınız.

Kendi ruhumla yaşadım hep. Dört yıla yakın mücahitlik yaptım tek bir fotoğrafım yok. Lise diplomam da kimbilir nerde.

Hep yürüdüm kendime doğru ve yürüyecem de ömrüm oldukça.

Adres değiştirmiş bir dükkan, güldüm..

Keyfimize bakalım.