Her ne kadar da söylemişsek şu Kıbrıs konusunda artık yazı yazmayacağımızı, yine de kabul edemediğimiz durumlarda  kaleme sarılıyor ve görüşlerimizi ortalara döküyoruz.
2003’te kapıların açılmasından sonra sözde Kıbrıs’ı birleştirme amacı güden iki toplumlu etkin grupları oluştu.  Bunlar zaman zaman bir araya gelirler, bir arada oldukları zamanın bir kısmını Uzun Yol’da, bir kısmını de bizim tarafta geçirerek, “Birleşik Kıbrıs için mücadele ediyoruz” mesajı verirler.
Gerek Türk tarafından, gerekse Rum tarafından bu anlayış içinde olan insan sayısının beş yüz kişiyi geçmediğini düşünüyorum.  O fotoğraf karesine baktığımda mahşeri bir kalabalık değildir “Kıbrıs’ı birleştirelim” diyenler.
Bu iki toplumlu grubun insanlarında, temelde “Savaşsız ve kardeşçe bu adada birlikte yaşamak istiyoruz” fikri vardır.
Hangi Kıbrıslı bu adada huzur ve savaşsız yaşamak istemez ki...
Kimsenin kahraman olmasına gerek yok.
Görünen köy de meydanda.
O halde?
Elli yıldan beri “Geliniz anlaşalım ve bu adanın sorunlarını çözelim” diyen Türk tarafı olmasına karşın, Rumlar hala zamana oynamaya devam ediyorlar.   Üstüne üstlük Türklere uyguladıkları ambargoları da kaldırmıyorlar. Bir diğer deyişle, “Birleştiriciler”  Rumların bu yaklaşımını da çok iyi idrak etmeli ve sokaklara öyle dökülmelidirler.
Geçmişe sünger çekerek “Kıbrıs’ı birleştiriniz” demek çok kolaydır da,  Anastasiadis “Türk askeri bu adadan gidecek, Türkiye’nin garantörlüğü de ortadan kalkacak ki anlaşabilelim” demeye devam ettiği sürecek,  isterse Yukarıdan Allah gelse, bu Kıbrıs sorunu Rumların bu yaklaşımları ile dünyada çözümlenemez.
“Birleştiriciler” okumadılar mı her iki liderin açıklamalarını?
Şayet okumuşlar ve verilen beyanatları iyi hazmetmişlerse, o zaman kuru gürültüye “Şu Kıbrıs’ı birleştirin” demenin de anlamı yoktur ve olamaz.
Anastasiadis’in garantiler konusunu yeniden zamana maya hazırlaması Akıncı’yı zıvanadan çıkararak, “Ön şartları bırak da masaya gel” deme durumuna sokmuştur.  Bunun  bir diğer ifadesi bana göre şudur:
“Artık maskaralığı bırak da sadede gel efendi” dir.
Şu “Birleştirici” bir avuç insanın özel hayatlarını inceleme şansım olsaydı incelerdim.  Lakin düşünüyorum, şu bir avuç insanı “Kıbrıs’ı birleştirin” demeye yönelten sebepler nedir?
Şayet bireysel olarak şu “barış havarisi” kesilen azınlık grubunun elemanları kendi iç kavgaları ile var olmuşlar ama çareyi de, “Herşeye rağmen ille de Kıbrıs birleşmelidir” mantığını ileri sürmekte buldular.
Bu küçük grubun bireyleri, belki de savaşta büyük kayıplara uğramış ve “Artık bu adaya huzur gelsin” demektedir.  Halbuki “gelin birleştirin şu Kıbrıs’ı” demekle de Kıbrıs birleşmiyor.  Nedenler de ortadadır.  Yine tekrarlamayalım bütün bildiklerimizi ve gözlemlediklerimizi.
Kıbrıs sorunu üst üste düğümler atılmış ve bir kere daha çözülemeyecek kadar derin ve karmaşa içinde bir sorun haline gelmiştir.
Şayet “sil baştan” diyebilecek noktaya gelebilseydik, mesele yok.  O “sil baştan” ifadesini kullanabilmek için de, Sayın Akıncı’nın sözleri ile Anastasiadis tribünlere oynamamalıdır.
Daha ne diyelim ki...
İşte acıların ve unutulmazların Kıbrıs’ı burada, bölünmüş bir toprak parçası olarak önümüzde duruyor.  Kuzeyde bütün kurumları ile KKTC varken, güneyde de Kıbrıs Cumhuriyeti, adı altında bir Cumhuriyet var, tek kanatlı da olsa.
Bu deveyi gütmek gerçekten imkansız gibi.  O halde, ille de Kıbrıs’ı bütün olumsuzluklara rağmen birleştirelim demek de biraz saflık olmaz mı?