Dünden Devam
  Kaldıki, 1960 da kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin Anayasasını ortadan kaldıran ve kurucu ortağı olan Kıbrıs Türk tarafını bu ortaklıktan zorla kopararak dışlayan Rum tarafının sözde Cumhurbaşkanı Makarios’un ta kendisidir!
 Bu gayrı yasal durumu gözardı ederek; adada yaşam mücadelesi veren Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tüm haklarını yok saymak ne kadar doğru ve hukuka uygun olabilir? 1975 Helsinki Nihai Senedi’nin 8’inci maddesine göre; tüm halklar iç politika statülerini hiçbir dış müdahaleye uğramaksızın belirlemek hürriyetine sahiptirler. Kıbrıs Türk Halkı da bu hakkını kullanmıştır.
 BM Güvenlik Konseyi’nin 186, 353, 541 ve 550 sayılı kararları incelendiğinde; 
 Kıbrıs’ta yasal ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyetinden atılan ve anayasal ortaklık statüsü görmezden gelinen Kıbrıs Türk’ünün, Rum’lar tarafından topyekûn ortadan kaldırılmalarını önleyen ve hem de yasal Garantörlük sıfatıyla önleyen Türkiye’ye; bu insanlık ayıbını önlediği için BM’de teşekkür edileceği yerde, işgalcilik damgası vurularak tam tersine adayı derhal terk etmesi istenmiştir!
 Ama o dönemde RMM (Rum Milli Muhafız) ordusuna emir komuta eden Yunan’lı subayların varlığı ve Yunanistan’dan adaya gizlice sokulan 2-3 bin civarında ki Yunan Silahlı Kuvvetlerine ait personel ve çeşitli silah gücünün varlığı, BM de ki bu aklı evveller için önemli değildir! 
 Çünkü bu illegal güçler, Hristiyan âleminin ‘Haçlı zihniyetini’ korumak için adada bulunmaktadırlar!
 Bu nedenle de onlara yabancı askerler denemezdi! Tıpkı günümüzde de denmediği gibi! Böylesine ikiyüzlülük ve böylesine hukukun gözardı edildiği bir uygulama olabilir miydi? Hem de Milletler camiasının temsil edildiği böyle bir kuruluşta!
 Konu Türkiye olunca maalesef oluyordu! Savaş meydanlarında ki muzafferiyetimiz, uluslararası görüş masasının üzerine getirildiğinde ne yazık ki savaş sonrasında Hristiyan Lobisinin o bilinen oyunları ile karşı, karşıya kalıveriyordu!
 Bunun da ötesinde yüzlerce köyü Rum’larca yakılıp, yıkılır ve binlerce Kıbrıs Türk’ü Rum’un acımasız E.O.K.A terör örgütü mensuplarınca diri, diri topraklara gömülüp öldürülürken; bu katiller çetesini kurduran’ın Kıbrıs Cumhurbaşkanı Başpapaz Makarios’un olduğunu ve bu acımasız uygulamaların; Yunanistan’da ki Cunta idaresi ile birlikte koordineli olarak yürütüldüğünü dünya âlem bilirken!
 BM. Güvenlik Konseyi; bu insanlık ayıplarının yaşandığı her dönemde kendisine yasal muhatap olarak daima güney Rum kesiminin yönetimini almıştır!
 Bu konseyin daimi üyeleri, ne yazık ki, her defasında Kıbrıs Türk Halkı’nın 1975 Helsinki nihai senedinin 8’inci maddesine göre kendi statülerini belirleme hakkını görmezden gelmiş ve Kıbrıs Türk Halkının kendi özgür iradesi ile seçmiş olduğu yönetimini daima illegal olarak tanımlamıştır!
 İşte asıl çifte standart ve insanlık ayıbı olan da bu uygulamaydı…Tarihin hiç bir döneminde Kıbrıs Türk’ü Rum’un idaresinde yaşamamıştır..Ancak Kıbrıs Türk Halkının Ata’ları Kıbrıs adasında tam 307 yıl boyunca hakkın adaletin ve medeniyetin temsilcileri olmuştur.
 Asıl kabul edilemeyen gerçekte bu değil midir?
   Güvenlik Konseyinin göz ardı ettiği bu önemli gerçeklerin analizini bitirmeden, 550 sayılı kararın içerisinde bahse konu olan Maraş’ın herhangi bölümüne kendi sakinlerinin dışında ki insanların yerleştirilmemesi konusuna da değinmek istiyorum. 
 Hemen şu hususun altını çizmek gerekirse, Maraş bölgesinin büyük bir bölümü Osmanlı Vakıflarına aittir. ( Lala Mustafa Paşa ve Aptullah Paşa Vakıfları ) Uluslararası hukuk vakıf arazilerinin hiçbir nedenle bir başka hükmi şahsiyete ve millete devredilemeyeceğine amirdir. 
 Ancak, 1878 Yılında Osmanlı’nın adayı İngiltereye kiralaması ve sonra ki dönemde gelişen olaylar, İngiltere’nin bilinen o tarihsel oyunu sonucunda ada’yı ilhak etmesiyle gelişen süreç, Rum’ların tapu kayıtları ile oynamaları ve bu duruma göz yumulması sonucunda; Osmanlı vakıflarına ait olan bu arazilerin büyük bir bölümüne Rum’lar tarafından el konulmuştur!
 Yine bu kararın içerisinde geçen ve Maraş bölgesinin BM yönetimine terk edilmesinin istenmesinin önemli diğer bir nedeni de; Maraş’ta ki turizm yatırımlarının büyük bir bölümünün BM’lere üye olan ülkelere ait olmasından kaynaklanmaktadır!
 Gerçekten de 16 Ağustos 1974 tarihinde Maraş bölgesi ele geçirildiğinde bu bölgede ki turistik tesisler, göz kamaştıracak zenginliklere sahipti…
  BM ve Güvenlik Konseyinin almış olduğu kararlar neyi ifade ederse etsin! Sonuç olarak K.K.T.C Kuzey Kıbrıs’ta bağımsız ve egemen bir devlettir.
 Bu devlet, Kıbrıs Türk halkının kendi kendini yönetme hakkını kullanması ile oluşturulmuştur. Devletlerarası hukukun ‘’devlet’’ ve ‘’tanıma’’ ile ilgili tüm normları ortaya konulmuştur. 
 K.K.T.C’yi diğer devletlerin tanıyıp tanımamalarına bakılmaksızın devletlerarası hukukta ve uluslararası ilişkilerde bir devlet olarak K.K.T.C vardır, bir devlet olarak da işlem görmek hakkına sahiptir.
 Ancak bu hak ve hukuku, ne yazık ki, bu güne kadar Türkiye dışında gören, tanıyan bir başka ülke olmamıştır!
 Rum tarafının hamisi ve Kıbrıs’ın diğer garantörü Yunanistan’ın Dış İşleri Bakanlarından Bayan Dora Bakoyanni bir dönemde, Alman Der Tagesspegel dergisi ile yapmış olduğu söyleşide; Türkiye’nin AB nezdindeki yükümlülüklerinin Kıbrıs’ı da kapsadığını söyleyerek Türkiye’yi Rumları tanımaya çağırmıştı! 
 Yunanistan’da hangi siyasi yönetim, iktidara gelirse, bu politikanın dışında bir uygulama beklenmemelidir!   
Devamı Yarın