Son 54 yıl içerisinde Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlar arasında yaşanmakta olan toplumsal ilişkilerde  “toplumlararası görüşmeler”,  sonradan format değiştirerek taraflar arası veya liderler arası görüşmelere evrilmişse de en baskın olan ve başat olanıdır ve tüm diğer iki toplumlu ilişkiler ve temaslara da yön vermiştir.

1968 yılında başlatılan ve yakında ellinci yılına girecek olan Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum liderleri görüşmeler süreci, esas amaç olan Kıbrıs sorununa bir çözüm üretememiş olmakla beraber birçok alt düzeyde görülen bazı sorunları çözebilmiş, en azından bir işbirliği ve koordinasyon işlevi görerek birçok alanda da daha kötüye gidişi engelleyebilmiştir.

İki toplum arasında güveni artıracak sosyal ve mesleki alanlarda temasların önü bu şekilde açılabilmiş,  toplumlararası karşılıklı güvenin artırılmasına önemli katkıları olan karşılıklı geçiş ve temas noktaları yaratılmasına da öncülük etmiştir.

Özellikle 2000’li yıllardan sonra ve 2004 referandumlarındaki sonuçsuzluğa rağmen başlatılan liderler arası temas ve görüşmelerin ürettiği birçok olumlu yan ürünlerden de söz edilebilir. Değişik alanlarda oluşturulmuş olan ortak komitelerde ortak konuların ele alınıp konuşulmakta olmasından tutun suçluların iadesi konusundaki işbirliği altı çizilecek pozitif gelişmelerdir.

Kuzey ve güney Kıbrıs’taki üniversitelerin aralarında resmen kurumsal bir işbirliği kurulamamış olmasına rağmen, bu üniversitelerde görevli akademisyenlerin arzulanan seviyede olmasa da karşılıklı olarak ziyaretler yapabilmeleri, bazı konferanslara katılabilmeleri ve ortak alanlarda akademik işbirliğine gidebilmelerini olumlu gelişmeler olarak sayabiliriz.

Ancak, tüm bu insanca ilişkilerin varlığına rağmen adada taraflar arasında günümüz teknolojilerinin en yaygınlarından olan, cep telefonu kullanımında bir türlü işbirliği sağlanamamış olması gerçekten çok üzücü ve de ürkütücüdür de. Karşı tarafça verilmiş sözlere rağmen gelinen nokta çok saçma durmaktadır.

Bizzat Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı’nın en son yapmış olduğu açıklamaya göre Rum tarafının, bu telefon bağlantıları konusunda ortaya koyduğu tavır çok düşündürücüdür. Akıncı’nın açıklamasına göre komşularımız bu konuda “biz devletiz, siz hiçbirşeysiniz” diyerek bu nedenle mobil hatları açmadıklarını açıkça bizim tarafa iletmişler.

Yine biliyoruz ki taa Mehmetali Talat ve Eroğlu döneminde ve Akıncı döneminde de Rum tarafına Kıbrısın etrafındaki denizlerde yapılacak gaz araştırmaları konusunda, Kıbrıslı Türklerin de oluşturulacak ortak bir komite ile olaya dahil edilmesi resmen talep edilmiştir. Sonuçta Kıbrıslı Türkler de bu adada yaşamakta olan Rum toplumuna siyaseten eşit bir toplumdur ve denizlerdeki her türlü kaynakta onların da hakları vardır. Rum tarafı hiç ama hiç oralı bile olmamıştır bu konuda. Hatta bu gaz olayı bilerek ve isteyerek Kıbrıs görüşmelerinin gidişatını etkileyecek noktalara da taşınmıştır.

Tanınmış Kıbrıslı Akademisyen Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek’in de tanımıyla “21 Aralık, 1963’te Kıbrıs Cumhuriyetine karşı isyan eden, saldırıya geçen Rumlardı”. Ve bu saldırılardan sonra Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin iki toplumlu karakteri, silah zoruyla ortadan kaldırılarak tek toplumlu, sadece Rum toplumuna dayanan bir karaktere dönüştürülmüştür.

54 yıldır sadece tek toplumlu karakteri ile hareket etmekte olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin denizlerdeki çok yönlü faaliyetleri hala devam etmekte, Kıbrıslı Türklerin bu alanlardaki haklarının tamamen görmemizlikten gelinmesi bir tarafa, Türkiye’nin doğu akdenizde egemenlik haklarının söz konusu olduğu bölgelerde bile, “biz yaparız, olur” denmektedir.

Doğaldır ki Kıbrıslı Türkler ve Türkiye 1963’ten bu yana olduğu gibi, Kıbrısın karasında da denizlerinde de haklarını koruyacaktır. Umalım ki bu kez denizlerde tırmandırılan faaliyet ve girişimler, 54 yıllık Kıbrıs sorununu daha da olumsuz mecralara çekmez, sürüklemez.