CUMHURİYET FAZİLETTİR. 
(KEMAL ATATÜRK) . 29 EKİM 
CUMHURİYET BAYRAMINIZ KUTLU 
OLSUN. 
 İyi pazarlar değerli okurlar.Bu haftaki yazıma başlamadan önce bir süre düşündüm.  Okurlara hep olumsuzlukları aktarıp negatif enerji vermek zorunda mıyız. Biraz da iyi şeylerden bahsedip vatandaşın moralini yükseltsek olmaz mı. Örneğin
*Bir sporcumuz dünya rekoru kırdı
* Bir öğrencimiz katıldığı uluslararası bir sınavda dünya üçüncüsü geldi
* Bir yazarımızın eseri 44 dile çevrildi
* Bir mühendisimizin dizayn  ettiği makina  en başarılı buluş seçildi
* Bir doktorumuz, çok önemli bir hastalığın tedavisini başardı
* Bir film yönetmenimizin filmi Oscar kazandı....
Liste daha uzaaar , gider.
Acaba bu listedeki gibi bir yazı hazırlama olanağı buluncaya kadar yazmayıp beklemeye karar versem, ömrüm yeter mi?
Bir süre düşündükten sonra, bu olanağı  ben değil, belki de benim çocuklarım bile elde edemeyecek. Onuniçin şimdilik elimizdekilerle idare edelim. Aşure kazanımızda ne varsa onları konuşalım. Bu hafta da aşure kazanımızda pek de iyi şeyler yok.
DÖVİZ KONTROLDEN ÇIKTI
Uzunca bir süre sinsi sinsi yükselen döviz kurları aniden kontrolden çıktı. Yetkililer hernekadar Uluslararası para piyasalarına atıfta bulunsalar da, gözden kaçan bir husus vardı. Dövizin yükselmeye başlamasından bir gün önce, Türkiye Cumhurbaşkanı devlet bankalarına çağrıda bulunarak faizleri düşürmelerini istemişti. 
Faizi tek başına bir araç olarak görüp bankalara talimat verilirse böyle olur.  Vatandaş, iş adamı, yatırımcı, başka araçların da bulunduğunun farkındadır.
Bir ithalatçı, elindeki parayı  3 gün sonra dolara çevirdiği taktirde 100 ton yerine 70 ton ithalat yapabileceğini kestiriyorsa, elindeki parayı dolara çevrmek için 3 gün beklemez. O zaman da döviz böyle alır başını gider.  
ZEYTİNYAĞI VURGUNU
8 MARKADA HİLE BULUNDU
Yıllardır sanayicilerimiz feryat ediyor. Rekabet gücümüz azdır, ithal markalarla rekabet edemeyiz. İthal mallara fon koyunuz. V.s.  Tüketicinin daha pahalı ürün almasına yol açan fon uygulaması bu nedenle bir araç olarak kullanıldı ve geçtiğimiz senelerde zeytinyağı ithalatına kısıtlama getirildi. 
Hal böyle iken, bazı yerli üreticilerin gözü doymadı. Zeytinyağına daha ucuz yağlar karıştırıp halka satarak daha fazla gelir, haksız kazanç  elde etme yolunu seçtiler.  Bu durum ne kadar devam etti bilinmez ama, iki ay önce yapılan tahliller sonucu zeytinyağı markalarında tahlil yapıldı ve 8 marka zeytinyağında hile bulundu. Bu da demektir ki en azından 9-10 aydır bu hileli zeytinyağlarını tüketmekteyiz. 
Peki , niye bu tahliller yapılmadı? 
Hileli zeytinyağlarının marketlerden toplanması da yeterli değildir. Üreticilerin depolarındaki yağlar da toplanmalı, bu firmaların sahiplerine bir daha iş kurma izni verilmemelidir. Bu gibi kimseler, Ömür boyu başkasnın yanında çalışmaya mahkum edilmelidir.
AL BİRİNİ, VUR ÖTEKİNE
Erken seçimin gündeme gelmesyle 
birlikte  partiler, milleyvekilleri, aday 
adayları ...
Hepsi bir telaş ve panik havasına girdi. Birleşik Kıbrıs Partisinde beklenmeyen gelişmeler yaşanırken, iktidarın büyük ortağından da hoş olmayan sesler geldi. Özgürgün istifa tehdidinde bulundu.
UBP de bu gibi tartışmaların yaşanmasına alışkınız ama...
Yeni bir umut olarak halka lanse edilen HP de, başkanla diğer yöneticiler arasında geçimsizlik baş göstermesi vatandaşın kafasını karıştırdı. Vatandaş  “Umutlarımız başlamadan sönüyor mu”  diye düşünmeye başladı.  Başkan , antidemokratik olmakla suçlanıyor. İyi de, bu şimdi mi ortaya çıktı? Seç,m arifesinde bunugündeme getirmek, kime hizmet ediyor?
Anketlerde en azından 3. Sırada gösterilen bu partide su yüzüne çıkan anlaşmazlığın seçimlere nasıl yansıyacağını hep birlikte göreceğiz.
EHLİYET SKANDALI
Neresinden tutsak elimizde kalıyor. Neden trafikte bu kadar çok kazalar oluyor diye hayret ediyoruz. Aslında hiç de hayret etmemek gerektiğini son olaylarda anladık. Trafik müfettişleri adaya bile gelmeyen kişilere, sınava girmeyen kimselere ehliyet verirse, kaza olmasına şaşmak mı lazım. 
Sınava girmeyen kişilere, araba kullanmasını bilmeyenlere, adaya ayak bile basmayan kişilere kaç seneden beri ehliyet veriyoruz. Bu ehliyetleri verenlerden biri, bir bakanlıkta özel kalem müdürlüğüne bile yükseliyor. Ne biçim bir memleketimiz var? Neden böyle bir duruma düştük? Nasıl düzeleceğiz? Cevabı belirsiz sorular.
Herşeyin düzeleceğine olan inancımızı bozmayalım?
DIŞ DÜNYADA NELER OLUYOR?
Biz bu belirsizlik içinde sürüklenirken, yolsuzluklar içinde yuvarlanırken, vurgunlar içinde  bocalarken ve seçim arifesinde birbirimizi yemeye çalışırken, dış dünyada yaşananlara da bir göz atacak olursak,  görebildiğimiz en önemli şeylerin başında şu iki olayı görürüz:
KATALONYA  BAĞIMSIZLIK İLAN ETTİ
BARZANİ OLAYI BEKLEMEYE ALDI. 
KKTC FEDERASYONA KAPILARI KAPATTI
Bunların her ikisi de Kıbrıstaki olaylarla benzerlik göstermektedir. Onlar böyle davranır da, Kıbrıslılar geri durur mu? Geçtiğimiz hafta  “SIFIR ASKER-SIFIR GARANTİ” tezini meclislerinden geçirdi. Bundan sonra bu parametreye uygun olmayan bir müzekere zemninde bulunmayacaklarmış. 
Onlara cevap vermemek olur mu? Biz de hemen mecliste şu kararı alamaz mıyız? 
“KKTC, FEDERASYON zemininde bir görüşme sürecinde yer almayacak. Bizim için zemin, KONFEDERASYONDUR”
Rum yönetiminin BM’e başvurarak Kuzey Kıbrıs için ayrı bir “Münhasır Ekonomik Bölge” talep etmesi, taksim demek değil mi?
TÜRKİYE’DE 1958 -59  DÖNEMİNDE   
BMM’DE KIBRIS GÖRÜŞMELERİ 
(DEVAM) 
İsmet İnönü' nün görüşü (Geçen haftadan devam):
İki cemaatin beraber yaşamasını temin edecek anayasa hükümleri o kadar muğlaktırki, bunların hüsnüniyetle işletilmesi, ancak ve ancak, her iki cemaatin beraber yaşamaktan başka bir çareleri kalmamış olduğuna ciddi olarak inanmalarıyle mümkündür. Cemaatlerden birine kanun dışı olsa da, fiili bir hal imkânı göründüğü müddetçe, anayasa maddelerinden herbiri, işlemleri büyük güçlüğe uğratacaktır.
Muhterem arkadaşlar, görüyorsunuz ki Yunanistanla iltihakın bir gün emrivaki yapılmasına mani olarak yeter müeyyide konulmamıştır. Bu suretle, anlaşma için yeni bir istikamet bulmaya karar verildiği gün, ilhakı bertaraf etmek kararında tam tedbirler alınmamıştır. Tedbir yalnız taksimi bertaraf etmek hususunda kesin şekilde alınmıştır. Aşikâr bir surette bizim müzakereciler, kendi gayelerini gerçekleştirmekte eksik kalmışlardır. Bu eksikliğin tamamlanması lâzımdır.
Bu eksiği bırakmamak için müzakereciler elbette askeri çare aramış olacaklardır. Anlaşılıyor ki, bu çarenin temini mümkün olamamıştır. 650 kişilik bir birlikten anayasanın ihlaline mani olunmasını istemek elbette akla gelmezdîr. Ahdî veya siyasi bakımdan tam çare aramamışlarmıdır? Yoksa istihsal mi edememişlerdir? Bilmiyoruz.Ancak kanaatimiz şudur ki, gözlerinin önündeki bir ahdi çareyi ihmal etmişlerdir. Bu çare şudur, dörtlü andlaşmada iltihak veya taksim teşebbüs aleyhinde müşterek hareket temin edilemezse Yunanista alacağı vaziyet tasavvur edilebilir. Fakat, İngilterenin, anayasa ihlâline karşı mutlaka müşterek teşebbüs taahhüdüne girmesi lâzım idi. İngilterenin kesin taahhüdü olmaması mütecavizi teşvik edecektir. İngiltereden böyle bir taahhüdü istemeyi mümkün ve haklı buluyorum. Mümkündür, çünkü İngiltere ihlal halinde takdir ederse müdahale hakkını zaten kabul etmiştir. Bu suretle, Akidlerden her hangi birisi aleyhinde yeni bir vaziyet almaya davet edilmiş olmayacaktır. Mesele, sadece İngilterenin eski nizamı iade için menfati ihlal edilen devletle birlikte herhalde müşterek harekette bulunacağını beyan etmesinden ibarettir. Böyle bir talepte hakkımız vardır. Çünkü, nihayet kanun dışı bir hareketi menetmeye iştiraki istiyoruz. Yunanistan, ilhak tezini hukukan olduğu gibi, fiilen de bırakmaya mecbur olduğundan istediğimiz teminata itiraz etmesi için sebeb bulunmamak lâzımdır.
Neticeye bağlıyorum; Yunanistana iltihak kapısını fiilen açık bırakmakta olan andlaşmanın eksiği tamamlanmadıkça bunu kabul etmekte mazur olduğumuzu beyan eyleriz.Muhterem arkadaşlar;
Gene hayati ehemmiyeti olan diğer bir mesele de Türkiyenin adadaki Türk cemaatine iktisadi her nevi yardımı yapabileceğinin gerektiği şekilde tasrih edilmemiş olmasıdır. Anayasanın 24' üncü maddesinde kendi cemaatimizin eğitim, kültür, spor ve hayır müesseselerine yardım edebileceğimiz yazılmıştır. Bu kâfi değildir. Mutlak olarak, cemaatimizin mali ve iktisadi ihtiyaçlarına koşabilmemiz temin edilmelidir. Azlıkta olan cemaatlerin yaşamaları ancak iktisadi şartların elverişli olmasına bağlıdır. Biz, bunun tarih boyunca çok misallerini görmüşüzdür. Şimdi beraber yaşama şartlarını kurarken, en esaslı bir maddeyi ihmal etmemeliyiz.
Dışişleri  bakanının, istediğimiz kadar mali ve iktisadi yardım yapabileceğimiz yolunda encümendeki teminatı bir bakıma kıymetlidir. Bu ifade ile anayasa maddesine mutlak surette yardım kaydının konmasına ciddi bir mani bulunmadığını şimdiden söylemiş olmaktadır. Durum gerçekten böyle ise, kolay tahakkuk ettirilebilecek bir talepte bulunuyoruz demektir. Ama bu kayda ihtiyaç vardır. Zamanla şifahi teminat unutulur, vesikalara giren metinlerin hükümleri devam eder.İleride bir güçlüğe mahal kalmamak ve bugün de geniş bir huzur sağlamak için, mutlak iktisadi yardım hükmünün kayıt ve tasrih edilmesi, hayati bir ehemmiyeti haizdir.
Maruzatımı çok esaslı iki noktada tesbit ediyorum. Hükümetin bunları nasıl temin edebileceğini öğrenmek istiyoruz.