İyi pazarlar sevgili okurlar. Bugün, 2017 yılının son günü. Ne bizim yaşantımızda ne de dünyamızın dönüşünde bir değişiklik olmayacak ama, 2017 takviminin son yaprağı da düşmüş olacak. Bu vesileyle, 75 yıl öncesinden başlayarak, yeni yıl kutlama alışkanlığının toplumumuzda ne zamandan beridir yer aldığını bir araştıralım dedik. Sonuç:

KIBRIS TÜRKLERİNDE YENİ YIL

KUTLAMA ALIŞKANLIĞI YERLE

ŞELİ, YARIM ASIRDAN FAZLA 

OLMUŞTUR.

Yeni yılın tüm okurlarımıza ve 

insanlığa barış  ve adalet getirmesi dileğiyle.

YENİ BİR YILA GİRİYORUZ…

Bugün yılın son günü. Bir taraftan eski yılı gönderip yeni yılı karşılama törenleri gazetelerde boy gösterirken, diğer taraftan bu kutlamalara karşı çıkanların tepkileri de gündemi meşgul ediyor. Kimileri Hz İsa’nın doğum günü nedeniyle  Türkler tarafından yapılan yapılan Noel kutlamalarına karşı çıkarken, kimileri de Yılbaşı kutlamlarıyla Noel kutlamalarını birbirine karıştırıp “Yeniyıl” kutlamalarına da karşı çıkıyor. 

Herşeyden önce isteyen istediğini kutlar, kimsenin hangi dine göre kutlama yaptığı diğerlerini ilgilendirmez. Ayrıca Yılbaşı kutlaması dinle ilgili bir kutlama değil, takvimle ilgili bir kutlamadır. Miladi takvimi kullanan bir kimsenin  yeni yıl kutlamasından daha normal bir davranış olamaz. 

Durum böyle iken, yeni yıl kutlamaları, Kıbrıs Türk Toplumu açısından ne kadar önemlidir, zamana göre bu kutlamalar ne derece değişmiştir, eski gazetelere bir bakarak anlamaya çalışalım.

75 YIL ÖNCE

75 Yıl önce, yani 1942 yılının son günü ile 1943 yılının ilk gününde, II. Dünya savaşı tüm hızıyla devam etmekte olduğundan gazete manşetleri savaş haberlerine ayrılmıştı. İç sayfalarda da savaş ortamının yarattığı ihtiyaçlara ait haberler yer almaktaydı. İşte 1 Ocak1943 tarihine ait Halkın Sesi gazetesinin manşeti ve o güne haber olmuş bir duyuru: ET kuponları… O günler karne, kupon v.s. günleriydi ve 1950 lerde, 1960 larda da başka olayların etkisi altında bu yaşam tarzı devam edecekti. Yeni yılla ilgili haberler birkaç satırlık kutlama mesajlarından ibaretti. 31 Aralık 1942 tarihli gazetede, bu bir satır bile yeni yıl için çok görülmüştü.

70 YIL ÖNCE

31 Aralık 1946 ve 1 Ocak 1947 tarihli gazetelere bir göz atacak olursak, savaşın bitmiş olmasına ragmen savaşın bıraktığı dağınıklığın hala devam etmekte olduğunu ayrıca Flistin meselesinin de o günlerde dahi mevcut olduğunu görüyoruz.  Yine o günlere ait söylenebilecek bir söz, yılbaşı  kutlamalarının o günlerde de yer aldığıdır. Ve o günlere ait bir gelenek, HACI BEKİR LOKUMU. İlanda görüyorsunuz.

31 Aralık 1947 tarihli Hürsöz Gazetesine bir göz atalım. Bu gazetede de yeniyılla ilgili olarak hiçbir mesaj göze çarpmıyor ama, Kıbrıs konusyla ilgili olarak günümüz koşullarına benzer bir durumu hatırlatan bir yazı baş sayfada  Mustafa Z E K İ Milyalı imzasıyla  “Kıbrıs Tarihinden Bir Yaprak” başlığıyla bu gazetede yer alıyordu. Sözkonusu yazının son paragrafını burada paylaşıyoruz: 

“Eğer Ingilizler yetmiş sene zarfında Adada Rumu,Türkü, Maroniti Ermeniyi memnun bırakacak bir idare kurabilseydi hükümet şimdi bu kadar sıkıntı çekmiyecek ve biz de; ne olacağız ve ne yapacağız?diye düşünmiyecektik... Rum Vatandaşlarımızın ağır baskılarına karşı Müstemlekât Nazırının cevab:nı bekliyelim... Yetmiş seneden beri oynanan Kıbrıs Sinema Filmi kopuyor. Yeni çekilecek film, temenni edelim ki biz Türkler için facialı ve acıklı sahneler göstermesin.”

O günden bugüne çok şey değişti.  İngiliz sömürge yönetimi gitti, Kıbrıs Cumhuriyeti geldi. Sonra 21 Aralık 1965 olayları  Genel Komite döneminden KKTC’ye uzanan yönetimler ve 60 yıldır süren toplumlar arası görüşmeler. Geriye dönüp baktığımızda bir buçuk asır boyunca fazla birşeyin değişmediğini görüyoruz.  Bir hafta sonra seçimlerimiz var. Daha sonra Rumlar da bir seçim yaşayacak ve muhtemelen 70 yıl önce  Mustafa Zeki Milyalı’nın yazdığı gibi  yeni bir filmin çekimine başlanacak. Biz de onun gibi temenni edelim ki, biz Türkler için facialı ve acıklı sahneler göstermesin.

55 YIL ÖNCE

1963 yılı Kıbrıs Türkleri açısından yaşanan en kötü yılların başında gelmektedir.  O günlerde yeni yıl kutlaması diye bir olay düşünmek bile imkansızdı. Bu nedenledir ki, 31 Aralık 1963 günkü  BOZKURT gazetesi tüm sayfalarını o günkü toplumlararası savaşa, kaçırılan insanlara ve benzer haberlere yer vermişti. 4 sayfa halnde çıkan gazetede savaş haberlerinden farklı olarak yer alan sadece 2 haber vardı. Bunlardan biri,  1 Ocak 1964 tarihinde çekilecek olan Türk Cemaat Meclisi Piyangosunun  12 Ocak 1964 günü çekileceğini bildiren bir duyuruydu. Gazetede yılbaşı kutlamalarıyla ile ilgili bir haber yoktu ama,   Türkiye  Milli Talebe Federasyonunun  bastırıp tüm devlet başkanlarına  gönderdiği bir yeni yıl tebrik kartına yer verilmişti: Kartta, öldürülmüş bir Türk anası ile iki küçük çocuğunun bir banyo içerisinde üs üste yığılmış kanlı cesetlerini ve sızan kanlan gösteren bir fotoğrafla "bu şartlar altında dahi yeni yılınızı kutlarız" ibaresi bulunmaktadır

50 Yıl önce

1967 yılının da pek iyi geçtiği söylenemezdi. Rauf Denktaş’ın gizlice Kıbrısa gelmesi ve yakalanması ile Geçitkale ve Boğaziçi olayları  nedeniyle 1967 yılı da çok gergin bir hava içinde tamamlanıyordu. Ama 1968 yılına adım atarken, çok önemli iki olay daha yaşanıyordu. Bunlardan birincisi, “GEÇİCİ TÜRK YÖNETİMİ”nin ilanıydı. Geçitkale ve Boğaziçi olaylarından sonra Türkiyenin bastırması sonucu Rum yönetimi Kıbrıs Türkleri üzerinde uyguladığı  izolasyonları kaldırmak zorunda kalmıştı. Kapılar tek taraflı olarak açılmış, Türklere seyahat özgürlüğü iade edilmişti. Bu ortamda Türkler artık bir otorite olduklarını göstermek için Geçici Türk Yönetimii ilan etmişlerdi. Gazete manşetleri bu haber ve gelen tepkilerle  doluydu.

Diğer bir önemli olay, Yılbaşı ile Bayram’ın aynı güne denk gelmesiydi.. O tarihlerde ben Lefkoşa Türk Lisesinde öğrenciydim. Müdürümüz merhum Erol Özçelikti. Özçelik hoca, bölük komutanlığının da kendisine verdiği hava ile, nutuk atmakta gayet başarılıydı. Bütün öğrencileri her haftanın ilk ve son gününde toplar, istiklal marşıyla beraber bir de nutuk atardı. O gün bize verdiği nutukta bu olaya da değinmiş ve “Bu olay, ancak 33 senede bir gelirmiş” dedikten sonra hem bayramımızı hem de yeni yılımızı kutlayıp tatile çıkarmıştı.

İzolasyonların kalkmış olması sonucunda sosyal yaşama dönüş çabaları başlamıştı. Artık  gazeteler hem bayram hem de yılbaşı tebrikleriyle bezenmeye, yılbaşı eğlence programları da gazete reklamlarında boy göstermeye başlamıştı. 

Esaretten yeni kurtulan kimselerin özgürlük sarhoşluğu içinde sergilediği davranışlar gibi, yıllarca mahrumiyet çekmiş olan  toplum, kendisini aniden bir eğlence programının içinde bulmuştu. Mücahit maaşının 7-10 lira olduğu bir dönemde, kişi başına bir lira verip eğlenceye gitmek çok kolay olmasa gerekti ama yer bulmak bile meseleydi. Ailesi dört kişiden oluşan ve On lira maaş alan bir kişi maaşının neredeyse yarısını bir gecede harcamak zorunda kalacaktı. Yine de bugünkü koşullarla karşılaştırdığımızda, 50 yıl öncesinin mücahidi bu açıdan, bugünkü asgari ücretliyle karşılaştırıldığında daha şanslı görünmektedir. 

Bugün asgari ücretle çalışmakta olan bir kişi, dört kişilik ailesini böyle bir eğlenceye götürmek için maaşının tamamını harcamayı göze alsa bile, yine de yetmeyecektir.

Fiyatları, bir de gazete fiyatlarıyla karşılaştıralım. O günkü gazete fiyatı üç kuruştu. Yani on lira maaş alan birisi, maaşıyla  666 gazete alabiliyordu. Bugünkü gazete fiyatı 3 TL. Bir asgari ücretli yine 666 gazete alabiliyor. Yani bu açıdan değişen bişey yok.

Gazete Okuma, haber alma, kültür masrafları   aynı oranda kalmış ama eğlence tavan yapmış. Eğitim masrafları mı, onu hiç sormayın. Cevabı yoktur.

Uluslararası alanda ise elli yıl önceki önemli olayları United Press tarafından Arap – İsrail savaşı  1967 buhranı nedeniyle Türk – Yunan savaşı ihtimali olarak belirlenmişti.

Bugün Arap –israil ilişkileri yine dünya gündeminde ön sıradda bulunurken, dünyayı tedirgin eden kişilerin başında , ABD’nin yirmibirinci yüzyıl kovboyu Trump gelmektedir.

Tüm okurların yeni yılını candan kutlar, dünyamızı bu gibi kovboyların çılgınlıklarından korunmasını  dilerim

TÜRKİYEDE 1958-59 

DÖNEMİNDE KIBRISLA İLGİLİ 

BÜYÜK MİLLET MECLİSİ 

GÖRÜŞME TUTANAKLARI:

CHP Milletvekili emekli albay Necati İlter tarafından yapılan tenkidler ve işaret edilen tehlikeler (devam) 

“Şu halde adada Türk kuvveti olarak iş görecek bir kuvvet kalmayabilir. (Soldan, Türkiye var beyefendi, sesleri) . Böyle bir   rejim değişikliğinin, dışardan başka bir devlet tarafından yani garanti anlaşmasına imza koyan bir devlet tarafından geldiğini kabul buyurun. Bunu imkân dahilinde görüyorum. Biz ne ittifaklar gördük. Binaenaleyh bu andlaşma içerisinde, üçlü garanti andlaşmasını imza etmiş olan devletlerden birisi içeride vukubulacak rejim değişikliğini enosise doğru gitmek için tasvip etmiş olabilir. Ve böyle bir halde içerde vuku bulmuş olan değişikliğin dışardan da takviyesi mümkün olur.    

Ada içerisinde böyle bir değişiklik vuku bulduğu zaman Türkiyenin adadaki kuvvetiyle fiili bir müdafaasının mümkün olmadığı açıktır. Böyle bir hareket vukubulduğu zaman bu hareketi yapanlar elbette geçit resmi yapmak için yapmazlar. Bu hareketi yapanlar bir netice almak için yapmışlardır. Garanti veren üç devletten biri tarafından bu hareket desteklenebilir. Bugüne kadar vukubulmuş hadiseleri hatırlayalım. Ada içindeki rum nüfusunun vaziyetiyle, bunların EOKA içindeki mücadelelerinden anlıyoruz ki, bir kaç gün içinde 50 - 60 bin kişilik bir kuvvet vücut bulabilir. Bunları andlaşmanın memleketimiz hayrına olması için söylüyoruz, isterseniz dinlemeyin. Böyle bir hareket vukubulduğu zaman demek ki  Türkiyenin adada mevcut kuvvetleriyle fiili bir müdafaası mümkün değildir. (soldan, nasıl olur, sesleri) Ada içerisindeki mevcut kuvvetlerden bahsediyorum, duyulmuyormu,?

Demek ki, adadaki mevcut kuvvetlerle fiili müdafaa mümkün değildir. Tekrar ediyorum; bu hareket dışardan tasvip görmüşse, şayet adadaki statü değişikliğinden fayda uman bir devlet mevcutsa böyle bir hal İspanya harbinden sonra gördüğümüz gönüllüleri meydana çıkarabilir. Adanın mevcut nüfusu böyle bir hal vukuunda bir hafta içerisinde 50 - 60 bin kişilik bir muharip kuvvet vücuda getirebilir. (Soldan, bizde kurarız, sesleri)

Necati İlter,  "İstikbalde böyle bir suikast tertip edebilirler" diyerek ilave ediyordu; "Böyle bir vaziyet olursa ne olacaktır? Türkiye cumhuriyeti hükümeti, hariciye vekilimizin beyanına göre harbe kadar gidebilecektir. Şimdi adaya hâkim olan İngiltere evvela böyle bir harekete müsaade edebilir mi?”