İyi pazarlar sevgili okurlar. İçinde bulunduğumuz günler Kıbrısta yaşayan herkes için, özellikle Kıbrıslı Türkler için çok önemli bir hafta. 21 Aralık 1963 tarihi, Kıbrıs Cumhuriyetinin temellerine önceden yerleştirilmiş olan dinamitlerin ateşlendiği gün. Toplu katliamların başlangıcı. Kıbrıslı Türkler olarak KANLI NOEL  diye adlandırdığımız bu günlerin yıldönümünü şehitler haftası olarak kutluyoruz. Bu nedenle bu haftaki sayfamızın büyük bir bölümünü o günlerde yaşanmış bazı olayları okurlarla paylaşmak istedik. 
Düşmanlıkların, dökülen kanların son bulması dileğiyle.
Günün önemine binaen, 1963 savaşlarının en önemlilerinden olan Küçük Kaymaklı savaşını, bu savaşı yaşayanlardan birinin ağzından sizlere aktarmayı uygun bulduk. Sebebi de, 21 Aralık 1963 savaşını bize anlatan sevgili Mehmet Özel Ramiz’in, geçtiğimiz gün, 21 Aralık 2017 de aramızdan ayrılmış olması. Kendisine Allahtan rahmet, ailesine başsağlığı dileriz. Bu yazı, merhum Mehmet Özel Ramiz’in “Kıbrısta Yaşananlar” adlı kitapta anlattıklarından alınmıştır.

TMT DÖNEMİ VE 1963, KÜÇÜK KAYMAKLI SAVAŞI
1961 de TMT'ye girdim. O günlerde memlekette memuriyet önde gelen meslekti. Babam dükkandaki işleri yetiştirdiği için ben 1 yılkadar sonra Tapu dairesine girdim. Rum zamanında Tapu dairesindebize Rum memurlar hiç iş göstermezdi. Defteri kapatarak koçanlarıyazarlardı. Ben üstümüzdeki Türk memura bunu söylediğim zaman“Sana iş öğretmelerini bekleme, ne öğrenirsen kendin öğreneceksin”dedi. 
Bir süre sonra 63 olayları başladı.Değişik bölgelerde değişik gruplar savunmayapmaya çalışıyordu ancak bu gruplararasında iletişim eksikliği vardı. Bu iletişimeksikliği, Küçük Kaymaklı savunmasındakendini göstermiş, Baypasın kuzeyindekihalkın Hamitköye sığınması sağlanırken,yolun güneyinde kalan halk güvenlibölgelere ulaştırılamamış, esir düşmüştü.Sonradan öğrendiğimize göre, Hüseyin Rusoda, ByPas’ın üzerindeki Üsküdar Bar’ınyanında, halkı Hamitköye yönlendirmeyeçalışırken şehit olmuş.1963 Olayları başladığında Kahramanlarcaddesinin ucunda, okulun yanındaki sarı polis evlerini Rumlar kullanıyordu.
Şimdi sivil işler servislerinin yürütüldüğü bina diğer köşedeydi vepolis karakoluydu. Onun tam karşısındaki iki katlı sarı bina, İngilizdöneminde yakalanan EOKAcıların işkence ve sorgulama işlerindekullanılırdı. Biz de 6 kişi av tüfekleriyle o noktada nöbet tutuyorduk.Kum torbalarının arkasındaydık. Karşıdan bir fortigo geldi. Bizeonların Türk askeri olduğunu söylemişlerdi. Biz de dört gözle onlarıngelmesini bekliyorduk ama yaklaşan fortigonun içinden birisi bizeRumca bağırıyordu. Bağıran kim diye bakınca bir de ne göreyim,Nikos Samson değil mi? “Siz Rum musunuz “ diye bağırıyordu. Benkendisini tanıyordum. Durumu anladım.Arkadaşlarıma “Bunlar Rumdur dedim”Karşı taraftan Üsküdar Bar tarafından dabaşka bir vasıtanın içinde silahlı kişilergeliyordu. Samsonun adamları kendilerineateş açınca onların Türk olduğunuöğrendik. Bir kişi vuruldu. Onlar bizim ateşaçtığımızı sandı.
KARŞI TARAFTA SAMPSONBAĞIRIYORDU
Kilsenin Lefkoşa yani güneytarafında (kuyunun bulunduğunoktadan Lefkoşaya doğru) biziyönlendirecek kimse yoktu.
D i ğ e r t a r a f t a k i l e r H a m i tMandreze yönlendirilmişti. Benkendilerine durumu izah ettim.Bu sırada Kaymaklı polisindende ateş açılmaya başladı. İki ateşarasında kalmıştık. Evleresığındık. Samson bağırmayabaşladı.Elinde Türk bayrağı vardı.“Ahmet, Mehmet, teslim olun,yoksa vuracağız” diyordu .Karşısında Ahmet veya Mehmetolduğundan değil, rasgele
bağırıyordu. Herhalde en çokbildiği Türk isimleri onlardı.B i z d ü ş e n m e r m i l e r I  v ecebimizdeki mermileri toplayıp
tuvalete attık. Bu arada çarşaflıkişilerin esir alındığını görüncearkadaşlara: “Bunlara ateşaçamayız” dedim ve teslim olduk. Beni teslim alan kişi İngilizokulundan arkadaşımdı. Bren elinde ateş açıyordu. Bana “Sen burdane yapıyorsun” dedi. “Kaymaklılıyım, siz burada ne yapıyorsunuz”dedim. O da: “Sizi Türk asilerin, teröristlerin elinden kurtarmaya
geldik” dedi. Bizi Regis fabrikasına doğru götürdüler.Bu arada Kilsenin çan kulesinden piyade tüfeğiyle ateş açıldı. 3 Rum,
bir de Türk kadın yaralandı. Öte yandan Samson: “Erkekler bir tarafa,kadınlar bir tarafa” diye emir verdi. Annem: “Sakın kocalarınızın ,çocuklarınızın yanından ayrılmayın. Bunlar erkekleri vuracaklar”deyince kadınlar ayrılmadı. Kiliseden açılan ateş sonucunda vurulanRum kadınları ambulansla alıp götürdüler. Rum komutan bana: Siz deTürk kadını getirin “ dedi. Birkaç arkadaş gidip sedye ile aldık.Sonradan öğrendiğime göre bu kadın terzi Abdurrahmanın kardeşiBayramın eşiymiş. Biz de ambulansla gidip kurtulmayı düşünüyordukama Rumlar bizi bırakmadı, kadını Baf kapısındaki hastaneyegötürdüler.
Rumlar tam teşkilatlıydı. Buldozerleri tanka dönüştürmüşlerdi.Türkler kaçmasaydı evleri yıkarak kaymaklıyı alacaklardı. Bu aradaTMT’ci yangıncı Osman Çavuşu elinde tabanca buldukları içinvurduklarını konuşurlarken duydum. Bir de Radyo istasyonundaçalışan Cemal dayıyı av tüfeği olduğu için vurduklarını öğrendik. İkiside öldü. Bizi Regis fabrikasından yazlık Magic Palas sinemasınagötürdüler. Baf kapısındaydı. Papazlar bizi ellerinde silahla karşıladı.Bir tanesi tüccardı. Kendisiyle alış verişimiz olmuştu. Papaz: “Çakimaki varsa verin, basiniza bisey gelmesin” dedi. Çakıları datopladıktan sonra bizi biraz ilerideki Cikko manastırına götürdüler.Bizi orada beş-altı gün tuttular. En korktuğumuz günler ilk 2-3 gün idi .Bu sürede EOKAcıların esiriydik ve K.Kaymaklı kulübündenfotoğrafları alıp onun içindeki kişileri arıyorlardı. Ben de Kaymaklı
kulübündeydim. Önceleri Çetinkayada oynardım. Ruso beni kendikulübü olan Kaymaklıya almak istedi. Epey sorun çıkmıştı.
Karganın Huriyaba vardı, bizi saklamaya çalıştı. “Yatıp başınızıörtün, görmesinler” derdi. Üçüncü gün bizi Yunan ordusu devraldı. Buarada Amerikan gazetecileri geldi. Kadınlara, “yemek dağıtırken herodada kaç kişi kaldığını yazın” dedi.
ÖLDÜRÜLEN EOKACININ KIZ KARDEŞİ TANTANA ÇIKARDI
Böylece kaç esir olduğu ortaya çıkacaktı. Galiba 1200 kişiydik. Buarada Kaymaklı Bölge sorumlusu Rumun öldürüldüğü haberi çıktı.Onun kız kardeşi gelip tantana çıkardı. İntikam için öldürecek Türkarıyordu. Kampa girip çıkan çok oluyordu, yabancı gazeteciler, İngilizyetkililer, sivil ve askeri zevat sık sık gelip durumu inceliyordu.Bir İngiliz binbaşısı zırhlı arabayla geldi, “Aranızda Türk vatandaşıvar mı” diye sordu. Türk vatandaşlarını alıp Türkiye elçiliğine teslimedeceklerdi. Yoğurtçu Musa “Ben varım” dedi. Ona: “Sen uzunzamandır burdasın, seni tanıyoruz “ deyip götürmediler. Ondan başkaİş Bankasında abim Oktay Ramizle çalışan yengem (Aysel) de Türktabası idi. Kendisini Türkiyeye göndereceklerini söyleyince Kabul etmedi, “kocam nerdeyse ben de ordayım” dedi ve kamptan ayrılmadı.
Kampta İstanbul kökenli Yunan subayıyla konuşuyorduk.Bize, “Artık bizim elimizdesiniz, emniyettesiniz . EOKAcılardan
korkmanıza gerek kalmadı” dedi. Bizi Türk tarafına göndermek içingörüşmeler başladı. Kamyonlar bizi almaya geldi. Kleridis ile Türkgörüşmeci diş doktoru Hüsrev bey geldi. Bir anlaşmazlık çıktı,kadınlar önce gidecek, erkekler sonra dediler Kadınlar gene Kabul etmedi.Birkaç gün sonra İngiliz askeri kamyonlarına bindirilip Sarayönünegetirildik. Ondan sonra memurluk ve mücahitlik görevi birlikteyürüyecekti.(Yazının tamamını Kıbrısta Yaşananlar adlı kitaptan okuyabilirsiniz)

21 Aralık 1963 te başalyan olaylardan etkilenmeyen Kıbrıslı Türk yok gibidir. Herkes bir şekilde bu olaylardan etkilenmiştir. Kimisi bir akrabasını , kimisi yaşamını yitirmiştir. Bazıları esir düşmüş, bazıları hastanede can vermiştir. Bazıları da şans eseri kurtulmuştur. İşte bunlardan biri Çağlayan bölgesinde mücahitlik yapmış olan Güner Çavuştur. ( 21 Aralık 1963 ile 20Temmuz 1974 arasında yaşanan çeşitli  olayları, mücahitlerin anlattığı şekliyle TAHTAGAKA-ÇAĞLAYAN adlı kitapta bulabilirsiniz.)

Güner Çavuşun  o dönemde unutamadığı olaylardan biri şu şekildedir: 
OLAYLAR TAHTAKALEDE  BAŞLADI
Rumların, Tahtakale'deki Türkler arasından kaçırmak istedikleri iki kişi vardı. Bunlardan birisi rahmetli Tuncer, diğeri bendim. Cuma günü antrenmandan sonra hamamda yıkanırken gelen bir taksi şoförü “Baf kapısındaki Markos Dragos heykelini bombaladılar” deyince hamamdan aceleyle fırlayıp Baf kapısına gittik. Makarios gelip konuştuktan sonra Tahtakale' ye döndük. Oradan da Yenicami'ye dönecektik. Kalabalıkta yanımdaki arkadaşımı kaybettim. Oradan arabayla geçmekte olan T.' un arabasının  bagaj kapotuna atlayıp kalabalıktan sıyrıldım. Bir süre sonra arabadan da atladım. Bir de ne göreyim. Kısa namlulu 38'likler ellerinde 7-8 Rum beni durdurdu. Rahmetli Karayel ve yangıncı İ. ile karate judo dersi alırdım. Bu sayede ellerinden kurtulup Tahtakale'ye indim. Geceyi orada geçirdim. Cumayı Cumartesine bağlayan gece fırında işe devam ettim. M., S. dayım, amcam ve yengem de işe geldi. Bir ara silah sesleri duyduk. Sonra ambulans geldi. Ara sokakta Ülken Kermeoğlu vuruldu.

ÖNCE TAHTAKALE BOŞALTILDI. ERTESİ GÜN K.KAYMAKLI İŞGAL EDİLDİ. DAHA SONRA ÇAĞLAYAN BÖLGESİ
Bir ara fırının kapısı açıldı. Baktığımda yerde sürünen birini gördüm. “Dışarıda kal” diye Rumca bağırdım. Meğer arabaları benzediği için bir Rum fırıncıyı Türk fırıncı zannederek Rumlar vurmuş.İkisinin de Fordson marka arabası vardı. Kunturacı bir Türkü de kaçırmak istediler. Cumartesi gün saat 15.30'a kadar ekmek çıkardık. Pazar gün fırını K.Kaymaklı'ya taşıdık. Fırın orada yandı. Çabalarımız boşa gitmişti. İnsanların taşınması için de emir gelmişti. 

1964 OCAK AYININ İLK GÜNLERİ. OĞUL BEYİNİN EŞYALARINI TAŞIRKEN RUMLARA YAKALANDIK.
K.Kaymaklı Rumlar tarafından işgal edilmiş, burada yaşayan Türkler daha güvenli yerlere göç etmişti. Bizim oğul beyi de Kaymaklı'da terk ettikleri eşyaları taşımak için benimle birlikte bir grubu alarak  bir kamyonla Kaymaklı'ya götürmüştü. Eşyaların bir kısmını yükleyip sur içine taşıdık. Geriye dönüp II. Yolu yapacaktık. Eşyaları yükledikten sonra yola çıktık. Şoför bu defa başka yoldan gidiyordu. Kaymaklı'dan Girne kapısına döneceği yerde, by-pass yolundan trafik polisinin olduğu yola devam etmişti. Yenişehirde bugünkü trafik ışıkları ve yanındaki polis karakolu  o zaman da vardı. Kırmızı ışık yanınca şoför kamyonu durdurdu. Bir anda 20- 25 kişi etrafımızı sardı. Hepsi de otomatik silah taşıyordu. Bizi kamyonla birlikte polis karakoluna çektiler.
Oğul beyinin karısı ve kaynanası ağlamaya başladılar. Biz evden getirdiğimiz bademleri yiyorduk. Rumlardan biri bize: “Yeyin bakalım, son bademlerinizi yiyorsunuz” dedi. Biz aşağıda badem yerken, yukarıdaki polislerin kendi aralarında konuşmalarını dinliyorduk. Kendi aralarında bizi nerede öldüreceklerini konuşuyorlardı. Kambur A. te aramızdaydı. Kendilerine küfretti.
Olaylar bu şekilde devam ederken karakolun avlusuna aniden zırhlı bir İngiliz arabası daldı. 10 tane silahlı İngiliz askeri indi. Rum polislerden açıklama istediler. Onlar da normal bir kontrol yaptıklarını söyleyince kontroller bittiyse bizi hemen serbest bırakmalarını, aksi halde ateş açacaklarını ihtar ettiler. Bizim ellerimiz hala havadaydı. Ceplerimiz ise ganimet Rum sigarası doluydu. Bir Rum çavuş, serbest bırakılmamız için emir verdi. Kamyonla birlikte sur içine girdik. Yine Mısırlızade apartmanının yanındaki sarı taştan yapılmış eve gidip eşyaları indirdik. Meğer inzibatlıktaki bir Türk nöbetçi bizim tutuklandığımızı görüp sancaktarlığa bildirmiş. İngilizler bu şekilde devreye sokulmuş. 11 kişiyi kurtaran, görevine sadık bu kişinin kim olduğunu bilmiyorum. Hayattaysa teşekkürlerimi iletirim. Vefat ettiyse Allahtan rahmet dilerim.

Güner çavuş ile Mehmet Özel Ramiz şanslı kşilerdi.  Bazıları onlar kadar şanslı değildi. Örneğin Lapta’dan Girneye gitmek için yola çıkan İbrahim Nidai ve Şevket Kadirin , Girneden dönerken  Ayyorgi(Karaoğlanoğlu) köyünde yolları kesilmiş ve onlardan bir daha haber alınamamıştır. Ta ki geçen yıl Kayıp Şahıslar Komitesinin  kazılarıyla kemikleri  bulununcaya dek. Şht. İbrahim Nidai ve Şht. Şevket Kadire ait daha detaylı  bilgileri Laptalilarla ilgili GÖÇ DESTANI ve GÖÇMENLİK YILLARI adlı kitaplarda  bulabilirsiniz.


Tüm şehitlere Allahtan rahmet ve  henüz kimlikleri tespit edilememiş olan kayıpların kimliklerinin de bir an önce belirlenip ailelerine teslim edilmesini dilerim.
Olaylarda esir düşenler sadece Türkler değildi. Lefkoşanın tanınmış simalarından merhum  HALİL HAMMAL, Eski Meslekler Eski Ustalar adlı kitapta şunları anlatmıştı.

1963’ten önce şimdiki otobüs terminalinin olduğu yerde at yarışları yapılırdı. Hipodrom daha sonra  havaalanının yanına taşındı. 21 Aralık olayları  sırasında terminalin yanında nöbetteydim. Rumca bağrışmalar duydum. Birisi aç ve susuz olduğunu söylüyor, imdat istiyordu. Berber Niyazi’nin oğluyla bir kişiyi daha alarak sesin geldiği binaya gittik. Bir Türk evinin içinde kilitli kalmış birisi vardı. Baltayla kapıyı kırmak için yaklaştığımız sırada bizi görünce kapıyı açıp dışarı çıktı. Ben hemen üzerine atıldım. Çok korkmuştu. Yakalayıp 44. Bölüğe götürdük.  Tren garajı Rum esirlerle doluydu.  Oraya koydular.  Esir mübadelesiyle serbest kaldı.     Ben kendisini tanımıyordum. Meğer şimdiki Rum Cumhurbaşkanı Papadopulosmuş.

ASRIN ZÜPPELERİ
Bu başlığı görüp de politika veya seçimlerle ilgili bir yazı yazacağımızı sanmayın. Günümüzde birçok şeyi asrın olayı olarak adlandırıyoruz. Bunların başlıcaları, Asrın mucizesi, Asrın rekoru, Asrın maçı, Asrın Projesi olarak isimlendirdiğimiz gelişmelerdir. . Bundan 71 yıl önce 24 Aralık 1946 tarihli  Hürsöz gazetesinde ASRIN ZÜPPELERİ ismiyle bir tiyatro oyunu duyuruluyordu.  Konumuz bu tiyatro oyunu.
Konunun ilginç bir yanı ise şuydu: 
Türkiyeden Kıbrıs’a sanatçıların gelmesi, müzisyenlerin , tiyatroların gelip sahne alması sık sık rastlanan durumlardı. 1946 yılında Raşid Rıza Tiyatrosu da Kıbrısa gelip çeşitli oyunlar sahnelemişti. Bu tiyatro ekibinde  Aliye Köşker ve Necabettin Yal isimli iki  sanatçı bulunmaktaydı. Bu iki sanatçı, Kıbrıstaki oyun sırasında  yaşamlarını birleştirme kararı almışlar ve Kıbrısta iken nişanlanmışlardı. 

Necabettin Bal, 1916 -1972 yılları arasında yaşamış olan bir yazar ve oyuncudur. Birçok filmed de rol almıştır.Bunların başlıcaları : 
Bir Genç Kızın Romanı (1971)- Bir Kadın Kayboldu (1971), Cehenneme Hoş Geldin (1971) , Güller ve Dikenler1970, Kan Su Gibi Akacak (1969) , Kaldırım Çiçeği (1969), Bir Çirkin Adam (1969?, Sana Dönmeyeceğim (1969), Cingöz Recai (1969), Kınalı Yapıncak (Doktor) (1969) , Ağlayan Bir Ömür (1968), Benim de Kalbim Var (1968), Son Hatıra (Semih) (1968), Ömrümün Tek Gecesi (1968), Sabahsız Geceler (Nafiz) (1968), Öleceksin (1968) , Yalan Yıllar (1968), Aşkım Günahımdır (Nuri) (1968), Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1967), Ayrılık Olmasaydı (1967), Kırbaç Altında (1967), Demirel'e Söylerim (1967), Kenarın Dilberi (1966), Dişi Düşman (1966), Cibali Karakolu (1966), Asker Arkadaşım (1965), Kocatepe'nin Üç Süvarisi (1964), Felaket Zinciri (1956), Kadının Fendi (1955), Bar Kızı (1954), Zafer Güneşi (Fikret) (1953)
Bu filmlerde rol alan Yal ayrıca  Hacı Baba (1965), Felaket Zinciri (1956)  ve Hayırsız Evlat (1956)  filmlerinin de senaryosunu yazmıştır.