18 Ekim 2020 tarihinde yapılan KKTC  Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında Kıbrıs politikasında yavaştan yavaştan bir hareketlilik göze çarpmaya başladı.   Bu zaten beklenen bir durumdu.  İşin fiiliyata geçmesi ne kadar zaman alacak, görüşmeler için, aşağı yukarı o da bellidir.  Yani bu yılın sonlarına doğru...

            Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını bekleyenlerden birisi Rum toplumu lideri Nikos Anastasiadis, diğeri de BM Genel Sekreteri Guterres’ti.  Nitekim seçimin hemen ertesi günü Anastasiadis Ersin Tatar’ı arayarak onu kutlamış ve ilk fırsatta kendisi ile tanışmak istediğini belirtmişti.

            Türkiye zaten işin içinde bizlerle içiçe...  O bağlamda olası bir Kıbrıs görüşmeleri için TC-KKTC buluşması gerçeğinde önce sorunlar kendi aralarında tartışılacak, sonra da streteji belirlenecek.

            Geçen akşam TC Cumhurbaşkan Yardımcısı Fuat Oktay’ın bir televizyon programında uzun uzun Kıbrıs sorununa ilişkin açıklamalarını dinledim.  Fuat, o konuşmalarında Kıbrıs sorununun bütün detaylarına vakıf olduğunu ve doğru mesajlar verdiğini gözler önüne sermiştir.

            Fuat Oktay’ın vurgu yaptığı en önemli husus, “artık federasyon konusunun masadan kalktığı ve iki devlet temelinde bir çözümün söz konusu olduğu” hususuydu.

            Bu duruma TC Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan da muhtelif konuşmalarında vurgu yapmıştır.  Bunun yanında 5’nci KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın de bütün seçim boyunca yaptığı açıklamalarda hep, iki devlet esasına dayalı bir çözüm vardı.  Bu da, Kıbrıs sorununda TC-KKTC ile olan paralel politikayı gösteriyor.

            BM Genel Sekreteri Guterres’in seçim sonrasında ilk fırsatta tarafları bir araya getirecek ve özellikle garantör devletlerin temsilcilerinin de hazır olacağı bir beşli, veya bir diğer deyişle “5+1”, yani Guterres’in katılımı ile genişletilmiş bir toplantı ayarlanmaya çalışılıyor.

            Rumların Fileleftheros gazetesi bu toplantı için şu yorumu yapmıştır:

            “Kasım’da randevu-çok taraflı prosedürel bir toplantının birkaç haftaya kadar toplanması bekleniyor.”

            Hani derler ya... Ateş yanmayan yerden duman çıkmaz diye.  Her ne kadar da Guterres toplantı için kesin toplantı tarihi vermese de, yapılan hazırlıklar o “prosedürel” toplantıyı işaret ediyor.

            Yapılacak toplantıda bu kez karşılarında en az bir İngiliz kadar İngilizceye vakıf bir KKTC Cumhurbaşkanı bulacaklar. Hem de İngiltere üniversitelerinden mezun bir Cumhurbaşkanı...

            Diplomaside İngilizce diline vakıf olmak çok önemlidir.  Hani “siyaset dili vardır” dedikleri dilin içinde, öyle kelimeler vardır ki, o kelimeyi kıvrak zekanızla anında kavrayıp karşı tarafı yanıtlayamazsanız, orada puvan kaybeder ve yapacağınız savunmada tezinizi zayıflatırsınız.

            Merhum KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı’nda bu özellik çok geniş ve çok yüksekti.  Nerdeyse Türkçeden fazla İngiliz diline vakıftı.

            Tabii ki eğitimlerini İngiltere’de yapan politikacılar için çok önemlidir yabancı lisan.  Özellikle İngilizce.

            Her ne ise...

            Şu anda geldiğimiz nokta, Kıbrıs görüşmelerinin başlamasına ilişkin hareketliliktir.

            Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlût Çavuşoğlu gibi bir değerli hariciyecinin iş başında olması da, biz Kıbrıs Türkleri için çok büyük bir şans olduğunu düşünüyorum.

            Mevlût Çavuşoğlu gerek Kıbrıs sorununda, gerek Doğu Akdeniz’deki hareketlilikte, gerekse genel anlamda Türkiye ve diğer Türk dünyasının çıkarlarında gösterdiği büyük çaba, herkesçe malumdur ve takdire şayandır.

            Halen devam etmekte olan Azerbaycan-Ermenistan çatışmaları sürecinde Türkiye’nın tavrını ve görüntüsünü, çok şahane politik bir dille dünyanın yüzüne haykırmıştır Çavuşoğlu.  O bağlamda böyle bir değerli hariciyecinin iş başında olması bizim için gerçekten büyük şanstır diyorum.

            Crant Montana’da yapılan o görüşmelerde de Çavuşoğlu en aktif bir Türk temsilcisiydi, garantör ülke Türkiye adına.

            Kısacası Kıbrıs sorununda bir hareketlilik kendini göstermeye başladı.  Önemli olan onurlu bir anlaşmaya imza atmaktır.  O imzanın yolu da, Rumların yeni dönemde ortaya koyacakları uzlaşıcı ve mantıklı yaklaşımlarıdır.

            Yine de bu konuda birkaç cümle yazmadan edemeyeceğim...

            Önümüzdeki dönemde de Rumların, yine çözümsüzlüğe oynayan bir tavır sergileyeceklerine dair herkesle bahse girebilirim.  Şayet tanıdığımız uzlaşmaz Rumlarsa karşımızdaki, yine zamana oynayacaklar, yine bir elli yıl daha bizim tahammül sınırlarımızı zorlamaya çalışacaklar.

            Fakat bu kez öyle olmayacaktır diye düşünüyorum...

            Artık bütün dünyanın gözü önünde “BÜYÜK TÜRKİYE” vardır.  Güçlü ordusu ve savaş sanayii ve silahları ile koca Türkiye...

            Yarın Guterres’in başkanlığında olabilecek 5+1 toplantısında Rumlar yine çözümsüzlüğü sergiyelen olumsuz tavırlarını ortaya koyduklarında herhalde, Türkiye, “Bu iş buraya kadar.  Rum ve Yunanlıların Kıbrıs Türkü’nün daha fazla hayatını ve geleceğini çalmaya hakkı yoktur.  Bundan sonraki politikamız, KKTC’nin tanınma politikası olacaktır” diyecektir.  Bunun başka yolu var mı?  Yok!

            Çektiniz gelmedi, ittiniz gitmedi, o zaman onu salıverirsiniz, çobanın eşeği gibi.  Yani yeni dönemde onlar yollarına, bizler de kendi yolumuza...