Kıbrıs sorununu bilmeyenlere, azıcık bilenlere, kulaktan duyma bilenlere, yalan yanlış bilenlere anlatmak kolay değildir. Hele karşı cephede, gerçekleri saptırıp kendi doğrultularında algı yaratmada çok mahir Rum ve Yunanlılar varken!

Adamlar, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni, bu cumhuriyetin anayasasına/hukuka aykırı biçimde resmen işgal altında tutuyorlar ama bunu dünyaya, hatta temelinde hak hukuk, adalet, eşitlik olan AB’ye bile satabildiler.

Şu anda yürürlükte sayıp uyguladıkları Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na göre, Türkçe Rumca ile birlikte cumhuriyetin resmi dili olduğu halde, AB’ye Türkçeyi resmi dil yapmadan girme becerisini gösterdiler. (Tabii ki AB de bile bile buna göz yumdu.)

Mart 1964’ten beri bu adada BM Barış Gücü olduğu halde, dünyada oldukça yaygın biçimde Kıbrıs Sorunu’nun 1974’te başladığı ve bir işgal olduğu algısını yaratabildiler.

Bu adanın başına ne geldiyse ENOSİS rüyasından geldi ama Rum – Yunan tarafı bu süreçte bizim de eşit sorumluluk taşıdığımız algısını yaratarak iki taraf da çekti safsatasını, bizim insanlarımızın oluşturduğu geniş bir kitlenin söylemi haline getirebildiler.

Daha başka şeyler de saymak mümkün! Ama meramımı anlatabildim sanırım.

            Ben, ne yapılırsa yapılsın, Rum – Yunan tarafının yarattığı ve yaratmakta olduğu algının tümden silinebilmesi olasılığını görmem. Tabii ki bunu görmem diye sinilip kalınsın savında da değilim. Elbette algı yaratma çabası sürdürülmeli, süregitmeli! Önemli olan en etkili yolu yordamı, yöntemi bulmaktır. Ve tabii ki daha da esas olan, karşınızdakilerin yarattığı fiili durumu dengeleyebilecek, dünya düzeninin gerçeklerine uygun fiili durum yaratabilmektir.

            Güzel ve etkili algı yaratma yöntemlerinin başında sanatın geldiğine ama bu yöntemi kullanmakta isteksiz olduğumuza inananlardanım. Bu konuda siyasete, siyaset kurumuna bir şey yaptırmak, deveye hendek atlatmaya benzer. Bu bakımdan bu konuya yalnızca bu kadarcık değinmekle yetiniyorum.

ÇOCUKLUĞUMDA GÖRDÜĞÜM AMA BELLEĞİMDEN SİLİNMEYEN

“ELLİ BÜYÜK TÜRK” ya da “ELLİ TÜRK BÜYÜĞÜ” ALBÜMÜ

Ben ilkokulu kitapsız okudum. İngiliz Sömürge Yönetimi, Rumlar’ın 1931 Ayaklanması üzerine Türkiye ile Yunanistan’dan ders kitabı gelmesini yasaklamıştı. Dersler sözlü olarak veriliyor, biz de defterimize yazıyorduk.

Öğretmenimiz Mustafa Kemalettin Bey, bir gün benim de aralarında olduğum birkaç kişiyi evine götürdü. Kaç kişi idik, niçin evine götürmüştü anımsamıyorum. Buna karşın bir şey bugünkü gibi belleğimde: Evinde, o günkü koşullara göre bana çok büyük görünen kitap dolusu bir kitaplık vardı. O kadar çok kitabı ilk kez bir arada görüyordum.

Kemalettin Bey, o gün kitaplığındaki bir kitabı (ya da albümü) da gösterdi: 50 Büyük Türk (Ya da onun gibi bir şey.) “Büyük adamlar” olduğunu o gün öğrendim. Gözümün önünde dev gibi insanlar canlandı. Ama asıl önemlisi, o albüm hiç aklımdan çıkmadı. Ne içeriği, ne şekli belleğimden silinmedi.

Hani Resimli Osmanlı Tarihi ya da benzeri kitaplar var ya, kolay okunup iz bırakan! Ya da ticari, daha çok da turistik tanıtımlar için kullanılan, çarpıcı resimlerin bol bol kullanıldığı basılı malzeme! Onlar gibi!

Aslında hocam Mustafa Kemalettin beyin de gösterdiği, özünde bunlara benzer bir şeydi: Bol resimli, az yazılı!

RESİMLİ DERGİ GİBİ BİR KİTAP

            Birkaç gün önce, dostum Arif Tahir Erişen’e uğrayıp bir kahvesini içtim. Bana, dergiye benzer bir şey verdi. Kendisinin hazırladığı, hem Türkçe KIBRIS PROBLEMİNİN HAKİKİ GERÇEKLERi, hem İngilizce THE TRUE FACTS OF THE CYPRUS PROBLEM adlarını taşıyan dergi formatında bir kitap! Bol resimli! Resimler iyi seçilmiş. Kanıt/belge nitelikli! (Türkçe adı olduğu gibi yazdığımı özellikle vurgulamalıyım.)

            Bu dergi/kitap nedense bana yukarıda anlattığım ve belleğimden silinmeyen 50 Büyük Türk ya da onun gibi bir şey olan albümü anımsattı ve ilgimi çekti. Bol resim ve az yazıyla Kıbrıs Sorunu’nun çarpıcı yönleri iyice anlatılmış.

            Elimdeki nüshası, güncelleşmiş altıncı baskısıymış kitabın!  

Önemli bir bilgi: Kitabın geliri Kanser Hastalarına Yardım Derneği’ne bağışlanmış.    

            Kitabın sonu, “yine büyük soru ortada durmaktadır” saptaması ve “daha ne kadar zaman, Kıbrıs Rumları, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ‘devletlik’ imkânlarından yararlanırken, Kıbrıs Türkleri de politik, ekonomik, ve spor ambargoları ile izolasyon altında ezilmeye devam edecektir” sorusu ve bu soruya verilen şu yanıtla bitiyor: “Açık bir şekilde ortaya çıkmıştır ki, Kıbrıs Türkleri bundan sonra kendi yolunda yürüyerek, Türkiye ile birlikte kendi kaderini tayin edip yaşamaya devam ederek, ekonomik, demokratik, siyasal yaşamlarını ilerleterek, dünya milletleri ile statüsünü yükseltmesinin de zamanı gelmiştir.”  

            Kitap hakkında epeyce yazılanlar da olmuş. Birkaçını paylaşayım:

Ahmet Tolgay, “çok etkileyici ve bilimsel bir çalışma” demiş.

Taner Erginel, anlatılanların “okullarda okutulması gereken gerçekler” olduğunu yazmış ve kitabın, “hukukçuların yararlanabileceği ve referans olarak kullanabileceği bir eser” olduğu vurgusunu yapmış.

Hasan Sözmener, “Kıbrıs sorununun tarihi, siyasi ve hukuki yönleri ancak bu kadar güzel bir şekilde özetlenebilirdi” yargısında bulunmuş.

SONUÇ OLARAK

Ben, her şeyin mükemmel çalışacağı ve mükemmel sonuç verecek tılsımlı yöntemler olduğu savında değilim. Kesin olarak istenen doğrultuda algı yaratılabilecek basılı, görsel ya da başka çeşit malzeme olduğuna da inanmıyorum. 

Yüzlerce, binlerce sayfa kitaplar elbette yazılmalı, bellek yaratılmalıdır. Diplomatik olsun olmasın, etkinlikler, girişimler, düzenlemeler, düzenekler de yapılmalı, yaptırılmalıdır ama bunlarla sonuca gitmek, algı yaratmak hiç de kolay değil!

Sanırım algı yaratmanın etkili yollarından biri, havaalanında uçağınızın (trenin/otobüsün) kalkma vaktini beklerken; uzun olmayan bir uçak (tren/otobüs) yolculuğu süresinde; bir klinikte/ofiste sıranızı beklerken; sözün kısası, her hangi bir biçimde okunması uzun bir süre gerektirmeyen resimli, meramını kısa olarak anlatabilen resimli, görsel ağırlıklı  dergi/kitap ya da benzer başka şeylerdir.

Arif Tahir Erişen’in kitabının öyle bir özelliği olduğu algısı doğdu bende! Onu kutlarım.

Darısı Devlet’in, Devlet’in tanıtma ile ilgili birimlerinin başına!