Milli Eğitim ve Kültür Bakanı Nazım Çavuşoğlu’nu kutlamak isterim.  Bugüne kadar kaç tane Kültür Bakanı geldi geçti ama yıllar önce yanıp kül olan Devlet Tiyatroları’nın yeniden inşasında başarılı olamadı.

            20 Temmuz Harekatı’nda elimize geçen bu bina, maalesef 27 Şubat 1999 tarihinde bir elektrik kontağından yandı kül oldu.  Anımsadığım kadarı ile bina Rum zamanından sinema olarak yapılmış, sonra bizler binayı tiyatroya çevirmişiz.

            Gerçekten tiyatro binasının yanıp kül olması çok büyük bir acıydı.  Yıllarca binasızlıktan çok büyük sıkıntılar çeken K.T.Devlet Tiyatroları,  faaliyetlerini AKM’de sürdürmüştü.  Daha da gerilere gidersek, tiyatro kültürünün yerleşmeye başladığı o dönemlerde, Atatürk İlkokulu’nun o daracık ve kapasitesiz tiyatro salonunda faaliyet gösteriyordu. 

            Esasında tiyatro, bir halkın, bir toplumun gerçekten “şah damarıdır” Ulu Önder Atatürk’ün dediği gibi.  Tiyatro ve kültürü olmayan toplumların gerçek hayatı da olamaz.

            İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya ve bütün Avrupa adeta bir enkaza dönmüştü.  Nerdeyse bütün binaların damları bombalanmış ve sadece duvarları kalmıştı.

            1987 yılında ilk kez Berlin’e gittiğimde bu duruma tanık olmuştum.  Hatta geçen bunca zamana karşı, Almanlar bazı yıkık binaları, ibret olsun diye aynen bırakmışlardı.  Maksat insanlığa mesaj vermekti.

            Bir Alman turizmci vardı, 1987’de gittiğimiz Berlin Turizm Fuarı’nda.  Adam bize bölünmüş Berlin’i, insanların acılarını ve savaşları anlatırdı.  Bir de savaşla sanatın çatışmasındaki gerçekleri söylemişti.

            Beni en çok etkileyen iki  ifadesi vardı.

            Bunlardan birincisi, Berlin duvarının bir gecede yükselmesi ve insanların hayatlarının bölünmesinde yaşadıkları acılar, özlemler ve çaresizlikler...

            Yıllarca Berlin duvarı nedeniyle annesini görememişti biçare.

            İkinci ifadeleri ise şuydu:

            “Biz Almanlar, acılarımızı unutmak için, savaştan hemen sonra opera, tiyatro ve balo salonlarını tamir etmiştik.  Bir de orkestra salonunu tamir etmiştik.  Biz ona inanmıştık ki, savaş nedeniyle acılar yaşamış, çok çileler çekmiş Alman halkı, ancak sanat yoluyla acılarını unutabilirledi.”

            Bu bir anlayış meselesidir.   Bizde böyle bir hareket olsaydı, belki de insanlarımız “Biz ne dertte, tiyatrocular ne dertte” derledi.  Lakin bizde de buna benzer bir durum yaşanmıştı.

            21 Aralık 1963 olaylarının üzerinden sanırım bir, bir buçuk sene ya geçmiş, ya geçmemişti.  Hayat kısmen normalleşiyordu savaş sonrasında.  Dr. Küçük, K.Türk Kuvvetleri Alayı’nın değiştirme birliklerine sarayın bahçesinde kokteyl vermeye başlamıştı.  O glece kokteylde dönemin Bayraktar’ı Kenan Coygun, rahmetlik Üner Ulutuğ’la Hilmi Özen’in yanına yaklaşarak sormuştu.

            Kenan Paşa’nın teşhisi doğruydu.  Lakin tiyatrolarımız henüz

 “Siz tiyatro sanatçıları ne yapıyorsunuz?  Neden oyunlarınızı sahnelemiyorsunuz?  Özellikle bu zamanda tiyatronun perdelerini açması, insanlarımızın da acılarını dindirmesi lazım.”kurumsallaşmamıştı.  Bu durumu ayaküstü konuştuklarında tiyatro sanatçılarına talimatı vermişti:

            “Yarın siz bana gelin, bu işi kökünden halledelim ve tiyatroya hayat verelim.”

            Kenan Paşa’nın teşhisi doğruydu.  Lakin tiyatromuz henüz kurumsallaşmamıştı. 

            İşte o gün Kenan Paşa emri vermişti dönemin Maarif Dairesi Müdürü Hüsnü Feridun’a.

            “Hemen bir yasa taslağı  hazırlansın ve Türk Cemaat Meclisi’nden geçsin.  Artık Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları adı altında bir kurumlaşma olmalıdır.”

            İşte ilk kez Kıbıs Türkü’nün Develt Tiyatroları kurumlaşma adımını  atmıştı.  Tam tiyatromuz ganimet binada oyunlarını sahnelemeye başlamışlardı ki, çıkan yangında bina yanıp kül olmuştu.

            Bu bina yıllarca öylece atıl kaldı.  Sonra idari binalar yapıldı.  Bu arada Yakın Doğu Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi Binasını yapmış ve çok büyük bir boşluğu doldurmuştur.  Buna ilaveten yine bir başka ganimet bina daha vardı Kızılbaş bölgesinde.  Lefkoşa Türk Belediyesi’nce kurulan tiyatro, o binada faaliyet göstermeye başlamış ve hala faaliyet gösteriyor.

            Lakin yanmış olan Devlet Tiyatroları binası maalesef bizim yüzkaramız olarak orada yıllarca kaldı.  Yıllar içinde idari binalar yapılsa da, esas tiyatro salonu bir türlü yapılamadı.

            Unutmamak lazım...  Lefkoşa Belediyesi’nin başlatmış olduğu tiyatro binası da hala orada parasızlıktan bize sırıtıyor, maalesef.

            Ve şimdi Milli Eğitim ve Kültür Bakanı Nazım Çavuşoğolu bu işe el attı ve yanan binanın yapımı için ihale anlaşmasını da imzaladı.

            Çok sesli ve çok kültürlü toplumlar her zaman kültürel anlamda kendini geliştirir ve çağdaşlık kalıbı içinde biçimlenir.  Umarız artık yeni binada, özellikle mücadele tarihimizi anlatan yerli oyunlar da kabul görsün ve dramatik unsurlar gözler önüne serilsin.

            Bir kez daha Nazım Çavuşoğlu’nu yürekten kutluyorum bu başarısından ve inisiyatifinden ötürü.