Kıbrıs Türk İdaresi, 21 Aralık, 1963’te Rum ortağın Kıbrıs Cumhuriyeti’ni bir Rum Devleti’ne dönüştüren temelde enosis amaçlı, silahlı isyan ve saldırıları sonucunda kurulmuş ve çok zor günlerden geçerek bugünlere kendi koşullarındaevrilerek gelmiştir. Bunları neden yazdım?

Kıbrısın kuzeyinde kullanılmakta olan Türk lirasının son aylarda yüzde 40 değer kaybetmesi sonucunda yaşamakta olduğumuz finansal sorunların ağırlığı her geçen gün omuzlarımıza çökerken, mal ve hizmetlerin fiyatlarında yaşanmakta olan tırmanmalara nasıl yetişeceğimizi, açıkça pahalılıkla nasıl baş edeceğimizi konuşuyor, tartışıyor düşünüyoruz.

Şu anda Kıbrıs’ın kuzeyinde dörtlü bir koalisyon hükümeti vardır. Bu hükümetin dört siyasal partinin uzlaşısı ile gerçekleşen bir hükümet olması yanında, özellikle Başbakan ve Başbakan yardımcısı bağlamında, daha ileri ve geniş ufuklara bakabilen iki genç liderin de bu hükümette yer almakta olması tarihsel olarak dikkat çekicidir.

Kıbrıs Türk hükümetinin, Kıbrıs Türk idaresinin yürütme organı olarak, özellikle bayram haftası ve öncesinde, yaşamakta olduğumuz finansal sorunların değişik sosyal katmanlardaki etkilerini de dikkate alarak dengeleyici ve denetleyici çözümler üretmeye çalıştığını gözlemliyoruz. Nitekim hükümet alacağı önlemleri resmi olarak kamuoyu ile paylaşmadan önce Cumhuriyet Meclisi’nde tartışılmasını sağlamış, halkımızdan  geniş tabanlı bir destek arayışına girmiştir.

Kesinlikle, milliyetçilik edebiyatı yaparak, “bizler idare olarak neler gördük neler geçirdik neleri atlattık” demek istemiyorum ancak, 1960’lardan beri Kıbrıs’taki olayları hem yaşamış hem de gözlemlemiş birsi olarak, dışarıdan gelebilecek destek ve yardımları  dikkate alsak bile, bir toplumsal uzlaşı ve konsensüs içerisinde, zor zamanları aşabilmeyi öğrendiğimiz oranda gelecekte de var olabileceğimizi ne kadar anlamışsak; o kadar toplumuz diyorum.

Kıbrıslı Türklerinin iki dinamik liderleri olarak Erhürman ve Özersay’ın, koalisyon ortaklığı yaptıkları diğer iki deneyimli ortaklarıyla beraber,  cesaretle, küçük ülkemizin her noktasında halkımızla iç-içe ve çok yakın iletişim içerisinde, bilgilendirerek ve bilgi alarak, sahadaki sorunlara sağlıklı ve dinamik çözümler üretmeleri, yaşadığımız koşulların tarihsel çağrısıdır.

Krizlerin fırsatlar yarattığı da çok yerinde bir değerlendirmedir. Bu nedenle on yıllardır “kazanılmış haklar” katagorisi yaratılarak bir türlü el atılamayan uygulamaların da üzerlerine gidilebilir. Önceden sözünü ettiğim gibi insanlarımızı bilgilendirerek ve onlardan doğrudan bilgiler alarak, alınacak önlemlerle, gelirler arasında daha adil bir dağılım, hakça bir bölüşüm de sağlanabilir.

Ülkemizin başta eğitim ve sağlık sistemlerinde yapılacak radikal değişikliklerle, insanlarımız, “özel kapanların” elinden kurtarılması karşılığında, gerekli fedekarlıklara daha kolay katlanılabilecektir. Ve halkımızın büyük çoğunluğu da bunu anlayışla karşılamaya hazırdır diye düşünüyorum.

Geldiğimiz nokta, sağ-sol kutuplaşması, emekçi,-sermaye polarizasyonlarıyla aşılabilecek bir engel olmayıp, tam tersi tüm toplumsal kesimler arasında, fırsatçılık ve kurnazlığın ötesinde, çok yakın anlayış ve işbirliğini hepimize dayatmaktadır.

Türkiye’nin önceki zamanlarda olduğu gibi gerekli görülecek kaynak aktarımlarını yapacağından şüphe duyulmamalıdır. Ancak bu kaynakların en etkili  ve verimli olacak şekilde kullanılmasında becerisizlik yapma lüksümüzün olmadığını da vurgulamakta yarar vardır. Problemler çözülmek, sorunlar da aşılmak içindir. Büyük bir toplumsal kararlılıkla, yapıcı eleştiri ve diyloglarla istenilen ekonomik performans varabilir, güzel bir geleceğe yürümemizi sağlayacak gücü yaratabliriz.

Kıbrıs Türk İdaresi’nin son 55 yıllık her türlü deneyimleri yabana atılmadan yürüyeceğimiz yollar vardır. Bu köşede tekrar vurgulamak istediğim, Kıbrıslı Türk Toplumu’na  Avrupa Birliği’nin 2004 yılında vermiş olduğu “doğrudan ticaret” sözünün tutulması için de, her türlü girişimin her düzeyde yapılması ve bu konuda da halkımızın aydınlatılmasıdır.

Avrupa Birliği’nin şu andaki üyesi Rum Toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yerinde,  ileride iki toplumlu bir federal cumhuriyet olacağını bilerek; iki toplumun siyasal statüleri yanında ekonomik eşitliklerinin de yaşamsallığını  takdir etmesidir.. Bu nedenle AB’ne verdiği sözü etki bir şekilde hatırlatılmalıdır. Hatırlamazsa ne olur? Görüşmelerin başlatılmasına engel teşkil etmezse de geciktirebilecek bir durum olmalı en azından.  Kıbrıslı Türklerin de hakları olan gaz araştırma ve geliştirme çalışmalarında, ortak bir komitenin de oluşturulmasının Rumlarca reddedilmesinin devamı halinde, bu tutumun  görüşmelerin başlamasını etkileyeceği de vurgulanmalıdır açıkça.

Kıbrıs adasının coğrafi konumundan oluşan rantları pazarlayarak, politikalarına yol açan Rum Toplumlu K.C’nin, denizlerindeki gaz kaynaklarını da peşkeş çekerek, siyasal ve ekonomik avantajlar kazanmasının önüne, Kırbrıs Türklerin bu adadaki siyasal eşit varlığı çıkarılmalıdır BM ve AB nezdinde.

Bir çözümü beklemeden, Rum toplumu, “Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı” ile kendine yol açabiliyorsa, Kıbrıs Türk toplumu ada uluslararası antlaşmalara dayanan siyasal eşitlik ve eşit irade koyma haklarıyla, kendine yol açabileceğini dünyaya söylemelidirler.

Hiç unutulmamalıdır k, 55 yıldır bu adada Kıbrıs Türkleri olarak yaşadığımız krizlerin temelinde, eşit siyasal varlığımız ve Kıbrıs devletindeki ortaklığımızın açıkça çiğnenmekte olmasıdır. Bunu da yapan, “Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı altında seyreden”, Rum devletidir. Ya da tek (Rum) toplumlu Kıbrıs Cumuriyeti.

Bu nedenle büyük büyük devletlere açıkça sormalıyız. Tek (Rum) toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti hiç sorun yaşamadan Kıbrıs Cumhuriyeti olabiliyorsa ve öyle tanınıyorsa, neden iki toplumlu federal bir Kıbrıs Cumhuriyeti istesin? Zaten gerçekten bunu istediklerine de ben artık inanmıyorum! Tersinin kanıtlanması beni ziyadesiyle de memnun eder ve edecektir, bunun da bilinmesini isterim.