(Bu yazım; Kıbrıs Türk’ünün tarih boyunca adada ki, var oluş mücadelesi ve şanlı direnişinde; erkeğinin yanında, yanı başında yer alan, gerektiğinde vatan toprakları uğruna seve, seve hayatlarını feda eden, ‘Kahraman Kıbrıs Türk Mücahidelerine’ ithaf edilmiştir.)

Onlar hem eş oldular, hem ana… Onlar an geldi hamur açan elleri ile silah, an geldi yeminli bedenleri ile mevzi oldular.

Onlar; Çatık silahların gölgesinde, ‘Kur’an’a, Bayrağa, Silaha el basıp, dava için yemin ettiler. Tıpkı erleri gibi gerekirse vatan uğruna öleceğiz dediler:

 ‘’Mücahide’’ oldular.

Onlar gün geldi; yavukluları, babaları, evlatları cephedeyken, kendilerine emanet edilen vatan topraklarının hem anası, hem babası, hem de o topraklar uğruna, ‘’Şehidi’’ oldular.

Onlar, Kıbrıs Türk’ünün Kadını, Kıbrıs Mücahidinin Anasıydılar. Kıbrıs Türk Tarihine adlarını,‘’Kahraman Kıbrıs Türk Mücahidesi’’ olarak yazdırdılar.

Kıbrıs Türk’ünün adada ki var oluş mücadelesinde, direnişinde onların çok önemli görevleri, çok büyük katkıları olmuştur.

Özellikle Rumların 1 Nisan 1955 tarihinde kurmuş oldukları E.O.K.A terör örgütünün acımasız saldırılarına, işlemiş olduğu cinayetlere karşı koymak, emniyetlerini sağlamak için geceleri evinin çevresinde, kritik Türk bölgelerinde nöbet tutan Türk Mücahitleri, en büyük desteği; Kahraman Kıbrıs Türk kadınından, Kıbrıs Türk Mücahidelerinden almıştır.

Kıbrıs Türk Halkının özgürlüğüne kavuştuğu 20 Temmuz 1974 tarihine kadar geçen o acılı yıllarda; Kıbrıs Türk Mücahideleri de, tıpkı anavatan Türkiye’nin milli mücadele yıllarına fedakârlığı, cefakârlığı, yiğitliği, kahramanlığı ile damgasını vuran Türk Kadınları gibi; onlarda erkeklerinin yanında yer almışlar, Kıbrıs Türk Kadınının simgesi olmuşlardır.

Aslında, Türk’ün yaşam mücadelesi verdiği her coğrafyada vatan, bayrak, millet sevgisinin erkek, kadın ayrımına tarihimizin hiçbir döneminde rastlamak mümkün değildir. Türk kadını, düşmana karşı verdiğimiz her mücadelede, her şanlı direnişte atalarımızdan kendisine miras o yiğit yüreği, vatanperverliği ile daima en ön saflarda, vatan görevinin içerisinde olmuştur…

İşte Kıbrıs’ta da, Türk kadınları gerektiğinde cephede elinde silah, düşmanla savaşmış, gerektiğinde sırtında bebesiyle yemek yapıp, cepheye aş, cephane taşıyarak, vatan görevini yerine getirmişlerdir…

Rumların 21 Aralık 1963 tarihinde yürürlüğe koydukları, ‘Acritas planı’ çerçevesinde başlayan Kanlı Noel olayları, 103 Türk köyünün yakılıp, yıkılması ile canlarını kurtarabilmek için Rum çetelerinden kaçan binlerce Türk’ün; göç ederek, daha emniyetli Türk bölgelerine sığınması ile başlayan o yokluklar, açlıklar, hastalıklarla, insanlık dışı ambargolarla dolu acılı yıllarda:

Kıbrıs Türk Kadınları; aç kaldılar, susuz kaldılar, analar bebeklerine gün geldi süt dahi bulamadılar. Anavatan Türkiye’den gönderilen Kızılay çadırlarında, Kızılay’ın yardımları ile tam 11 yıl yaşadılar. Ama yılmadılar, direndiler. Ne İngiliz’e, ne Rum’a, ne de Yunan’a diz çökmediler, Kıbrıs Türk Mücahitlerinin yanında, yanı başında dimdik durdular…

Yalnızca Anavatan Türkiye’ye güvendiler. Torosları aşıp gelecek Mehmetçikleri beklediler. Kıbrıs Türk’ünün adada ki var oluş mücadelesinde, direnişinde ailenin en önemli direnç kaynağı, ‘Kıbrıs Türk Kadını’ olmuştur. Kocaları cephedeyken, aile birlikteliğini sağlayan, çocuklarını koruyup kollayan, Kıbrıs Türk Kadınıydı, Kıbrıs Türk Anasıydı. Onların her birisi Hatice Tahsin’di, Dr. Ayten Berkalp’ti, Çavuş. Cahide, Onbaşı Macide idi. Her birisinin ailesinin kökü, İzmir’den, Konya’dan, Karaman oğullarındandı. Kökleri Anadolu’dan, anayurtlarındandı.

Onlar; aşağıda ki tarihi gerçekleri yaşayarak büyüdüler.  Vatan sevdası uğruna, Mücahide olmanın onurunu, gururunu taşıdılar. Şimdi o tarihi gerçeklere kısaca bir göz atalım:

Pek çoğu, 1’nci Dünya Savaşının, acı ve karanlık günlerinde doğmuştu. O dönemdeki mütevazı evlerinde, Anadolu ve Türk Ordusu dillerinden hiç düşmezdi. Allahın, Türk askerine kuvvet vermesi için hep dualar okunur, adaklar adanırdı.

Osmanlı İmparatorluğu’nun, 1’nci Dünya Savaşı’da Almanya’nın yanında olmasını gerekçe göstererek, 5 Kasım 1914’te Kıbrıs’ı ilhak eden İngiltere, 16 Kasım 1915’te Kıbrıs’ı Yunanistan’a teklif ediyordu. Bu durum, asırlardan beri Kıbrıs’ı vatan bilen Kıbrıs Türklerinin yüreğinde büyük bir öfke, büyük bir endişe, mücadele azmi yaratmıştır. İzmir’in 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunanlılar tarafından işgali, Anadolu’da tarihte görülmemiş Yunan mezalimi, Kıbrıs Türklerinin tamamının yüreğini bir kor ateş gibi dağlamıştı. Onların çocukluk yılları, Anadolu’yu, Mustafa Kemal’i ve kurtuluş savaşını dinleyerek geçmişti. Kulaklarına söylenen, Anadolu, Mustafa Kemal ve Türklük sevgisi, küçücük yüreklerinde, ömür boyunca silinmeyecek izler bıraktı. Anavatan’ları istiklal savaşı mücadelesinin içindeyken, Kıbrıslı Türk direnişçiler, Akdeniz’in karanlık ve azgın dalgaları ile boğuşarak, Anadolu’ya ulaşmanın çabası içindeydiler.

Adanın dört bir yanında, Anadolu’da Türklüğün onuru, bağımsızlığı için savaşan Mustafa Kemal’in ordularına yardımlar topladılar. İngiliz ajanlarının ihbarları sonucunda, Kıbrıs’ta ki Türklük hareketinin öncüleri yakalanarak, Girne kalesinin karanlık zindanlarına kapatılırken, Mustafa Kemal’in ordularına yardım toplayanlar arasında; yedi yaşında ki Hatice Tahsin de vardı. Ve o cesur yürekli küçücük Türk Kızı, yıllar sonra 1963’te vatanı için savaşmaya yemin eden ilk Kıbrıs Türk Mücahidesi olacaktı.

Kıbrıs’ta soğuk bir sonbahar günü haber telgrafları, ‘’İzmir’in kurtulduğunu’’ müjdeliyordu. Bu haber, Kıbrıs Türkleri arasında, büyük bir bayram sevinci oluşturmuştu. İngiliz askerlerinin müdahalesine rağmen, kurbanlar kesilirken, halk ozanı, Aynalı Dede; Mustafa Kemal’e ve ordularına destanlar okuyarak, şöyle sesleniyordu: ‘’Anadolu’yu kurtardın, bizleri de kurtar Mustafa Kemal Paşa…’’

Anavatan Türkiye’nin düşman işgalinden kurtulmasıyla birlikte, Kıbrıs Türk’ü; günün birinde anavatan Türkiye’nin onları da kurtaracağına, bağımsızlıklarına kavuşacaklarına canı gönülden inanmış; o zafer günü için Rum’un tüm baskılarına, tüm acımasızlıklarına, kahramanca direnmiş, can vermiş ama daima Anavatan Türkiye’ye bağlı kalmışlardır.

İşte bu büyük özlemin içerisinde olan Kıbrıs Türk Halkı; Atatürk’ün genç Türkiye Cumhuriyetinde gerçekleştirdiği tüm devrimlerini anında benimsemiş ve uygulamışlardır. Onlar Türklüklerine, Anavatan Türkiye’ye öylesine bağlıydılar ki; Türk olmanın gururundan, Ay Yıldızlı Bayrağımızdan, İstiklal Marşımızı söylemekten, Türk’ün örf ve adetlerinden asla vazgeçmediler…

O yıllarda Kıbrıs’ta İngiliz sömürge yasaları geçerlidir! Ada da ki İngiliz Vali Sir Ronald Storss, Kıbrıs’ta Atatürk ile Türkiye sevgisinin ve Türklük hareketinin büyük bir ivme kazandığı gerekçesi ile çok sert tedbirler almıştır. Ancak Kıbrıs Türk Mücahitlerini, Mücahidelerini hiçbir tedbir, hiçbir güç yıldıramamıştır.

İlkokullarda Türk çocuklarına okutulan kitaplar, Türkiye’den geliyordu. Birinci Dünya Savaşından ve İstiklal savaşından sonra İngiliz Müstemleke Hükümeti, Türkiye’den gelen kitaplardan Atatürk’ün resimlerini, milli his aşılayan şiir ve yazıların sayfalarını kopartarak çocuklarımıza vermeye başladılar.

Ama Hatice Tahsin Öğretmenler, yürekleri vatan sevgisi ile dopdolu olan Kıbrıs Türk anaları, babaları evlatlarının, Türk Oğlu Türk olarak kalabilmeleri için her türlü mücadeleyi verdiler. Yılmadılar, Ay Yıldızlı Bayraklarımızı evlerinde dikip, çocuklarına öğrettiler. Ant içtiler; istiklal marşının dizelerini hep birlikte ezberlediler, haykırarak söylediler.

İngilizlerin onca baskısına rağmen, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını ilk kez büyük bir heyecan ve coşku ile kutladılar. O gün; Lefkoşa’nın tüm dükkânlarını, evlerini, Türk Bayraklarıyla süslediler. Lise öğrencileri yollara dökülmüş marşlar söylüyorlardı, ağlayanlarda vardı.  Bir ara İngiliz askerleri geldiler. Silahlarının uçlarındaki uzun süngülerle, Türk Bayraklarını parçalamaya başladılar. Lise öğrencileri bu duruma göğüslerini siper ettiler. Ve sonrası mücadele yıllarında bu gençler; Kıbrıs Türk Mücahidi, Kıbrıs Türk Mücahidesi oldular…

Tarih sayfaları, Kıbrıs Türk Halkının adada ki var oluş mücadelesini, şanlı direnişini anlatırken işte bu vatanseverliklere tanıklık ettiler. Onlar, Kıbrıs’ta Anadolu’nun yiğit kadınları, o cefakâr anaları gibi direndiler, evlatlarının yaşam gelecekleri için mücadele ettiler.

Her birisi; Kurtuluş savaşımızda göstermiş oldukları kahramanlıklarla simgeleşmiş Kara Fatma’dan, Tayyar Rahmiye’den, Kılavuz Hatice’den, Nene Hatun’dan, Nezahat Onbaşı’dan, Şerife Bacı’dan, Yirik Fatma’dan, Onbaşı Halide’den farksız savaştı.

Onlar gün geldi öğretmen oldular; vatanperver gençler yetiştirerek, milletine hizmet ettiler. Onlar; gün geldi eş oldular; özgürlükleri uğruna, sevdalılarını vatan için seve, seve ölüme gönderdiler. Onlar, gün geldi ana oldular. Vatan toprağımız Kıbrıs uğruna, nice kınalı kuzularını feda ettiler.

Bu fedakârlıkları da yetmedi! Onlar gün geldi, ‘Kıbrıs Türk Mücahidesi’ oldular. Vatan ve vazife için yemin ettiler. Bu yeminlerine sadakatle bağlı kaldılar, ata yadigârı vatan toprağımız, Kıbrıs uğruna Şehit oldular.  Vatan onlara minnettardır.