Rumların son zamanlarda gösterdikleri “Türkiye’yi ve Kıbrıs Türkleri’ni takmama” tutumu, bana 1974 öncesinin Rumlarını ve yaşadıklarımızı hatırlattı.  Sanırım herkes hatırlayacaktır o zor günleri...
Rumlar ENOSİS stratejilerini ta 1920’lerden çizmişlerdi.   Kiliselerde verilen vaazlar ve beyin yıkamalar, onları daha da acımasız bir vampir haline getirdi.
1955’te EOKA faaliyete geçince işte tünelin ucu görünmüştü.  
O tünel bizi nereye götürecekti?
Artık sokaklarda masum Türkler acımasızca öldürülüyor, Vali’nin yatağına bombalar konuyor, yine masum İngiliz askerleri kurşunlanıyordu.  Şayet şu anda içinde yaşadığımız süreci düşünürsek, geçmişle gelecek arasında bir köprü kurabiliriz.
Kayıp Şahıslar Komitesi’nin ta 1950’li yıllardan beri kaybolan Türklerin kemiklerini bulup yeryüzüne çıkarıyor ve adeta Rumlara, “İşte bu sizin ayıbınız ve vicdansızlığınızdır” dercesine gözlerine sokuyor.
Yani diyeceğim şu...
Rumların başlattıkları ENOSİS hareketi 20 Temmuz 1974’e kadar hiç bitmedi.  Ta ki tokadı yiyene kadar.  
İşin ilginç yanı Rumların o on bir yıllık getto hayatını bize yaşatmasına rağmen, hala akıllanmadıklarıdır.  1964’te üniversiteli gençlerimiz Erenköy’e çıkıp ölümüne cephede savaşmasına karşı Rumların oluşturdukları ölüm konvoyları ve saldırıları esnasında Türk uçaklarının bu katiller konvoyunu yok etmesi de onların akıllarını başlarına getirmedi.
1963 olayları esnasında banyo küvetinde katledilen Türk doktorun eşi ve çocuklarının dramı da bütün dünyanın gözleri önüne serilmiş ve o bina halen “Barbarlık Müzesi” olarak kullanılmaktadır.
Küçükkaymaklı büyük göçü, Geçitkale olayları mı?  Onlar da bu cinayetler zincirinin bir parçasıydı.
Tarih 15 Temmuz 1974’ü gösterdiğinde ve Makarios’a darbe düzenlendiğinde Rumlar, “Korkmayın Türkiye Kıbrıs’a askeri müdahalede bulunmaz.  Hep yaptıkları blöftür” diyorlardı.  Bu telkinleri pek çok defalar kendilerine yapmışlar ama katiyen gerçeği ve “Bir gün gerçekten Türkiye vurabilir” düşüncesini kafalarına yerleştirememişler veya yerleştirmek istememişlerdir.
Yeniden tarihi anlatmaya gerek yok.  Darbe sonrasında Rumların “gelmez” dedikleri Türkiye 20 Temmuz 1974 sabahı şafakla birlikte Kıbrıs’a çıkarma yapmış ve adayı ikiye bölmüştür. Hem de öyle bir gelmişti ki...
Rumların eski siyasilerinden Glafkos Clerides anılarında şöyle demişti:
“Keşke Birinci Harekat’tan sonra Denktaş’ın sunduğu önerileri kabul etseydim ve bu kadar Rum göçmen olmasaydı.”
Artık “keşkeler”le yaşamayı kendi bünyelerine yerleştiremeyen şarlatan Rumlar, 1974’ten bu yana geçen zamana ve büyüyen Türkiye gerçeğine rağmen hala efelenerek Akdeniz’de doğal gaz arama çalışmalarını sürdürüyorlar.  İsrail, Yunanistan ve İtalya ile bir anlaşma yapmışlardır.  Hem de Türkiye’nin bütün ikazlarına rağmen.
Rumlar hala “Türkiye hiçbir şey yapamaz” düşüncesini bir tarafa bırakarak ateşle oynamaya devam ediyor.  Gerek Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nun, gerekse KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın çözüm çağrılarına kulak vermeyen Rumlar, gerçekten bu işin mutlaka son noktasına doğru yol aldığını göremiyorlar.
22 Kasım 2018 tarihinde TBMM Başkanı Binali Yıldırım’ın yapmış olduğu sert uyarı bayağı düşündürücüdür, şayet Rumlar bu mesajı doğru algılarsa...
Bakınız Binali Yıldırım nasıl bir uyarıda bulunmuş.
“Doğu Akdeniz’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin menfaatlerine, ülkemizin çıkarlarına aykırı her türlü oldu-bittiye Türkiye anında karşılık verir, gereğini yapar.  Denizlerimizdeki hak ve menfaatlerimizden bir milim bile geri adım atmayacağımızı cümle alem bilmelidir.  Bu konuda araştırma yapacak büyük petrol şirketleri ayağını denk almak mecburiyetindedir.”
Lakin Rumların hala kulakları duymuyor bu açıklamaları.
Öte taraftan daha de keskin ve kararlılık belirten  bir açıklama geliyor Türkiye  Cumhuriyeti Milli Güvenlik Kurulu’ndan.
“Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hak ve menfaatlarına aykırı hiçbir gelişmeye müsaade edilmeyeceği teyid edilmiştir.”
Bütün bu gelişmeler bana şu ifadeyi çağrıştırdı.
“Çok yakında Kıbrıs’ta birşeyler olacak ama ne?”
Gerçekten yakın bir tarihte Rumların bu tehlikeli maceraları yüzünden sıcak savaş çıkabilir.
Koskoca Türkiye Suriye ve çevresinde yaşananlara tahammül edemediği gibi, bütün dünyaya da insanlığını göstermiş ve milyonlarca göçmeni bünyesine almıştır.  Türk sınır ve menfaatleri için silaha sarılmıştır.
Türkiye savaşmaktan korkar mı?  Türkiye’nin savaş sanayii o kadar gelişmiş ki, bugün yabancı ülkelere silah satacak noktaya gelmiştir.  Kaldı ki hava ve denizde kullanılacak savaş  araçlarını da en mükemmel şekilde üretmektedir.
Haksız mıyız bu gelişmeler karşısında “Kıbrıs’ta birşeyler olacak ama ne?” sorusunu sormaya?