24 Nisan 2004 Tarihinde Rum’lar da Annan Planına evet demiş olsalardı; bugün iki bölgeli, iki toplumlu federasyona dayalı ‘’Birleşik Kıbrıs Cumhuriyetinin’’ 15’ncü kuruluş yıldönümünü kutluyor olacaktık! Maraş ve Güzelyurt’ta Türklere ait olan topraklardan 682 kilometre karelik büyük bir parça Rum’lara verilmiş,  Rumlar Kuzeydeki taşınmazlarına dönmüş,  40 bin Türk Askerinin 34 bini Ekim 2006’ya kadar adayı terk etmiş,
 Ve anlaşmanın ilgili maddesi gereğince ada’nın askersizleştirme süreci devam ediyor olacağından! Türk Askerinin adadaki varlığının devam edip etmeyeceğinin 3 yılda bir gerçekleştirilecek olan toplantıları çoktan sona ermiş, Türk Askerinin adada ki varlığı bir alay mevcudu kadar askerimizle sınırlandırılmış, bu güç de BM’in adadaki komuta kademesinin kontrolünde kalmış olacaktı…
  Rum’ların ENOSİS Yolunu tıkayan Annan Planına Hayır demeleri sayesinde yukarı da sıraladığım hususlar gerçekleşmemiştir.
 Yoksa sonuç ‘’ Elveda Kıbrıs ‘’ olacak; bu tuzak planın içeriğinde olup da yukarıda belirtmiş olduğum hususlar, Kıbrıs Türk Halkının Kıbrıs adasındaki en önemli yaşam halkalarının bir daha birbirine eklenmemek üzere kopartılarak ortadan kaldırılması sonucunu doğuracaktı. 
 Kıbrıs Türk Halkı; bir eyalete sıkıştırılarak 1983 yılından beri özgürce yaşadığı devleti ortadan kalkmış daha da önemlisi kuzeye dönen Rum’lar nedeniyle, nereye ve nasıl iskan edilecekleri meçhul göçebe bir hayat ile karşı karşıya kalmış olacaklardı!
2004 yılında sonucunda böylesine büyük tehlikeler olduğunu bilmeden, sezmeden onaylamak zorunda bırakılan Kıbrıs Türk Halkını; bu felaketten Rum’ların Annan Planına‘’Hayır ‘’demeleri kurtarmıştır… 2008 yılından beri çözümün anahtarı olarak görülen, malum çevrelerce desteklenerek parlatılan Rum Akel - Türk CTP dostluklarını öne çıkararak, bu iki siyasi partinin genel başkanları Hristofyas ile M.A.Talat döneminde, ‘’her ne pahasına olursa olsun Kıbrıs sorununa çözüm üretecekleri’’ söylemleri dün gibi hatırlardadır…
2015 yılından bugüne Kıbrıs müzakere sürecini yürüten GKRY temsilcisi Bay Anastasiadis ile KKTC Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı da aynı kararlılıkla çözüme odaklandıkları bu süreçte; ‘’Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün aşılması için son fırsat olduğu’’ söylemleri de hala kulaklarımızdadır…
1968 yılından günümüze süregelen bu ‘’diplomasi mezarlığı’’ oyununu, oynanan kimi ‘’Bizans oyunlarını’’ Kıbrıs Türk Halkı hiç de hak etmemektedir…
Şurası unutulmamalıdır ki; Kıbrıs Milli Davamızın, ata yadigârı Kıbrıs adasındaki vatan topraklarının bedelini Mehmetçik de, Mücahit de kanı ve canı pahasına ödemiştir.
   Şimdilerde sırf çözüme ulaşabilmek adına elde edilen tarihi ve hukuki kazanımları sulandırmak, göz ardı etmeyi düşünmek dahi tarihimize, şehitlerimize yapılacak en büyük haksızlık olacaktır.  Ancak hala çözümün temel şartı Kıbrıs Türk Halkını temsil eden siyasilerin ne istediğine değil; Rum yönetiminin ne istediğine odaklanmıştır!
Kıbrıs Türk Halkı, kuralları yıllardır hiç değişmeyen ve Rum’un belirlediği bir oyunu oynamak zorundadır! Bu öylesine değişmez bir oyundur ki, dünya kamuoyunda çözümün kuralları Rum’ların ne istediğine göre konulmaktadır!
 Böyle bir kamuoyunun oluşumunda bizim suçumuz, bizim katkımız yok mudur?
 Tabii ki vardır!
 Geçtiğimiz yıllarda Kıbrıs politikamız da verilen tavizler, Türkiye’nin AB sürecinde Kıbrıs Milli Davamıza getirmiş olduğu açılımlar!
 AB ile başlayan müzakere sürecinde uygulanan ‘’Rumlardan bir adım önde olma politikası!’’
 Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşunun temelini teşkil eden 1960 Anlaşmasında mevcut olup da kullanılmayan pek çok bağlayıcı maddenin uluslararası arena da sağlayacağı avantajların göz ardı edilmesi bugün gelinen noktanın kaynağını teşkil etmiştir. Bu görüntünün ortadan kaldırılması için KKTC’de büyük bir dayanışmaya ve güç birliğine ihtiyaç vardır. Bunun sağlanmasında birinci görev şu anda yönetimi paylaşan siyasilerdedir.  Kıbrıs Türk Halkına her şeyin doğrusunu açıkça söylenmelidir. Kıbrıs Sorununun çözümü için Rum tarafının olaya bakışı ve çözüm şartları şunlardır:
1)Türk Askeri adayı terk etmelidir!
2)Türkiyeli yerleşikler adadan geri dönmelidir!
3)Maraş Rumlara iade edilmelidir!
4)Rum’lar kuzeydeki evlerine ve taşınmaz mallarına geri dönmelidir!
5)Ve en önemlisi Kıbrıslı Türklerin Maronitlerden, Latinlerden, Araplardan farklı bir talepleri olamaz!
  Rum’un hiçbir zaman değişmeyen, değişmeyecek olan bu taleplerine; KKTC’deki Hükümet ve müzakereleri yürüten Sn. Akıncı gerekli yanıtı vermelidir.
    Rum’un öne sürdüğü bu taleplerine rağmen KKTC yönetimi müzakere masasından kalkmayacağının ısrarında olacak ise! Rum’un öne sürdüğü bu şartlarına karşılık, aşağıdaki maddeleri öne sürerek müzakere masasında taraflar arasında eşitliği sağlamak zorundadır.
 Nedir bunlar?
1) Güney’e Yunanistan’dan gelenlerin, Pontus Rum’larının ve diğer yerleşiklerin adayı terk etmeleri..
2) Maraş’ın statüsünün yeniden belirlenmesi ve bu bölgede ki Osmanlı vakıflarına ait toprakların ve mülklerin asıl sahibi olan Kıbrıs Türk Halkına iadesi.
3) Güneyde Türklerin bıraktığı mülklerin ve taşınmazların Türklere iadesi.
4) Türkiye’nin Garantörlük hakkından asla vazgeçilmeyeceği.
       Gerçekten de Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir çözüm isteniyorsa; bu durum sadece Rum’ların ne istediğine göre değil, Kıbrıs Türk Halkının yasal ve vazgeçilmez tarihsel haklarına sahip çıkarak sağlanabilir.
      Anavatan ve Yavru Vatan birlikteliğinin öncelikli tercihi de bu olmalıdır. Bunun dışında üretilen senaryolara alet olmak ya da yol arkadaşlığı ile yoldaşlık fantezilerinde çözüm aramak, sadece günü kurtarmaktan ibarettir!