Referandum döneminde özellikle dış güçler tarafından büyük bir propaganda dalgası yaratılmıştı.
Kamuoyuna pompalanan propagandaya göre Annan Planı ile ilgili olarak Kıbrıs’ın iki tarafında yapılan referandumlarda planı reddeden taraf bunun cezasını çekmek zorunda kalacak, planı kabul eden taraf ise ödüllendirilecekti.
Başta AB olmak üzere uluslar arası güç odaklarından gelen baskılar bu yönde idi.
AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Verheugen açık bir şekilde dile getirmişti:
Referandumda evet demesi nedeniyle Kıbrıslı Türkler açıkta soğukta bırakılmayacak, mali yardımla ödüllendirilerek güçlendirilecek ve izolasyonlar kaldırılacaktı.
Referandum sırasında ve sonrasında söylenen ile gerçekleşenler ise farklı oldu.
Hayır demekle kaybedeceği söylenen taraf aslında kazanan, kazanacağı söylenen ise taraf ise kaybeden taraf oldu.

*

Referandumda çözüm planını kabul etmeyen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi AB üyesi oldu. Türk tarafı referandumda çözüm planını kabul etmesine rağmen AB dışında kaldı.
Referandumda evet diyen Türk tarafı üzerindeki izolasyonlar söz verilmesine rağmen kaldırılmadı.
Bin bir türlü engelden bahsedilerek, mazeret öne sürülmesi bu yönde niyet eksikliği olduğunu Türk halkına yeterince gösterdi.
Türk tarafı üzerindeki izolasyonların kaldırılması yönünde bir adım atılmazken Rum tarafı lehinde adım atılması için yoğun girişimlerde bulunuldu.
Ercan Havaalanı, Gazi Mağusa Limanı ve Girne Limanı izolasyonların etkisinden kurtarılmazken, Türkiye havaalanları ve limanlarının Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne açılması için baskılar yoğunlaştırıldı.
Referandumda hayır diyen Rum tarafının bunun bedelini ödemek zorunda kalacağının söylenmesine rağmen Türkiye’den yeni tavizler istendi.
İstenen taviz sadece limanların ve havaalanlarının açılması değildi. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tanınması için de AB tarafından büyük baskı yapılıyordu.
Demek ki referandum öncesi söylenen, “reddeden taraf bunun cezasını çekmek zorunda kalacak” sözü AB tarafından böyle algılanmaktaydı.
Ceza çekmek zorunda kalacak olan tarafın lehinde yeni kazanımlar elde edilmesi için baskı yapılması gerekli görülüyor ve bu yönde girişimler yoğunlaştırılıyor.

*

Referandumda çözüm lehinde tavır takınan tarafın ödüllendirilmesi için de izolasyonların sürdürülerek ağırlaştırılması ve yeni tavizler vermesi öngörülüyordu.
Referandumda çözüm lehinde tavır takınan tarafın elindeki toprakların çeşitli nedenlerle koparılması için boyuna girişimlerde bulunularak öneriler yapılıyordu.
Yok Gazimağusa verilsin, yok limanın yönetimi devredilsin, yok müzeler kilise olarak faaliyete geçirilsin, yok KKTC’deki mülkler Rumlara verilsin!..
Hesapta referandumda çözüm yönünde tavır takınan taraf ödüllendirilecek ve kazanacaktı, çözümü reddeden taraf ise bunun cezasını çekmek zorunda kalacaktı.
Çözüm yönünde tavır takınan taraf şimdi ödüllendiriliyor, çözümü reddeden taraf ise cezasını çekiyor mu?
Hayır!..
Türk tarafı üzerindeki izolasyonlar kalkmadı, ama Türkiye limanlarının Rumlara açılması için girişimler ve baskılar yoğunlaştırıldı.
Çözümü kabul eden Türk tarafının elinde bulundurduklarının elinden alınması için girişimler ve baskılar yoğunlaştırılırken, çözümü reddeden Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tek başına Kıbrıs’ı temsil etmediği yönünde herhangi bir girişim ve baskı yapılmıyor.
O halde kazanım sağlayan ve aldatan kim oldu?