Arabada içilen su bittiğinde cam sakince aralanır, arkadan yakın mesafede araba gelmemesine özen gösterilir ve su şişesi çevik bir hareketle yol kenarına savrulur. Bu KKTC’de izlenen yöntemdir. Aynı adam Güney Kıbrıs’a geçtiğinde su şişesi için izlenen yol farklıdır. Şişe arabanın içinde bir yere bırakılır, her ne hikmetse KKTC’ye geçince malum elden çıkarma yöntemi ile doğayla buluşturulur.
KKTC’de hız sınırına uyulmaz, 100 gidilmesi gereken yolda 150 sürülür. Aynı adam için İngiltere’de kiraladığı aracı kullanırken ehliyet sınavına giriyormuş edasında araba sürmek adettendir ama. 
Girne’de yediği yemişin çöpünü kaldırıma atan adam Paris’te yolda çöp görse eğilip alır.
Bu tür vurdumduymaz ve kurallara aykırı davranışlar biz Kıbrıslı Türkler’e has bir davranış bozukluğu değilmiş. Bu konuyla ilgili deneyler, doktora tezleri falan bile var. 1969 yılında ABD'li suç psikoloğu Philip Zimbardo’nun yaptığı bir deneyden esinlenerek elde edilen “Kırık Camlar Teorisi” bizim suça eğilimimizi anlatmaya yeterli. Detaya girmeye gerek yok. Google amcadan faydalanıp bu köşeye sığdıramayacağım bilgilere ulaşabilirsiniz. Özetle teoride, kamu düzeninde bozulan küçük şeylerin kurallara uyma alışkanlığını yok ettiği ve daha büyük suçların işlenmesine de yol açtığı anlatılır.
Pis bir kaldırımda yürüyen vatandaş ağzındaki sakızı, sigarayı, yemiş paketini atmak için çöp bidonu aramaz. Böylece kaldırım daha da kirlenir. Bir müddet sonra kaldırıma poşetlerle çöp bırakmak normal bir davranış modeli olur. 
Yol çukurlarla doludur, banket veya bariyer yoktur, yola çizgi çizilmemiştir. Araba kullananlar için uyulması gereken kurallar gereksiz teferruat halini almıştır. Hız yapılır, kavşakta durulmaz, olur-olmaz yerde araba geçilir. Böylelikle kazalara da davetiye çıkarılır. 
Bir işletme denize girmek için para talep eder, vatandaş itiraz eder, anayasaya rağmen devlet önlem almaz. Para vermeye devam eden vatandaş kuralsızlığı artık kamu düzeninin yeni kuralı olarak özümser.
Devletin arıtma sistemi bozulur, atıkları denize boşaltır, deniz kirlenir. Devleti gören oteller atıklarını denize boşaltmaya başlar. İmamın osurduğu yere sı.mak normal değil mi?
Hızlı araba süren, yola çöp atan, denize girmeye para veren, kanalizasyon kokusuyla yaşayan toplum sonunda daha büyük suçlara itilir. Yasaların geneline uyulmaz, rüşvet almak, adam kayırmak normal davranış halini alır. Kamu malına zarar vererek vatandaş devletten intikam almayı bile deneyebilir. Kamu düzeninin bozulması gayrimenkul değerlerine de yansır. Lefkoşa Surlariçi neden değersizleşti sanıyorsunuz?
Ülkemizde ana sorun yerlere dökülmüş kırılan camlarmış meğer. Yeni anladım. Gerçi benim anlamam önemli değil. Yoldaki çukurları tamir etmeyen, bozulan kaldırımlara dokunmayan, kanalizasyonu denize akıtan, çöpleri toplamayan, kamunun kaynaklarını boş yere harcayan bizi yönetenlerin kırık camları düzeltmesi şart. Bizi yönetenler bonzaiden ölen çocuklardan, trafik kazalarından, cinayetlerden, rüşvet alandan ve verenden, dolandırılanlardan sorumludurlar. Nihayetinde her şey tamir etmedikleri gri renkli kırık kaldırım taşından başlamıştır…