Normal hayatın akışı içinde insanlar kitap okumayı pek sevmezler.  Veya sevseler de zaman bulmazlar okumaya.  Halbuki şu anda yaşadığımız bu zor günlerde kitabın en iyi arkadaş olduğunu düşünüyorum.

            Televizyonlar mı?

            Bence haberler dışında sizi eğlendirecek kafanızı dağıtacak filmleri ve kültürel gezi program ve filmlerini izleyiniz. 

            Bakınız nasıl da kapandı dünya koronavirüsünden evlere...

            Elbette televizyonlar, bilgisayarlar, internetler ve cep telefonları sizi meşgul ediyor ama, nedense insanlar birbirlerine dünyadaki bütün koronavirüs vakalarını en dramatik şekilde aktarıyorlar.  Bazı kişiler de trajikomik hale getirdikleri i, çinde bulunduğumuz ortamları, sırf insanları güldürmek adına o görüntüleri cep telefonlarına atıyorlar.  O görüntülerde hem gülüyor, hem üzülüyoruz.  İşin trajikomik tarafı da budur.

            Hani derler ya...

            Gülelim mi, ağlayalım mı?

            Mesela Çin’de bazı kişiler virüsten korunmak için plastik su bidonlarının başını keserek, bidonu başlarına geçirmişlerdi.  Henüz maskeler, eldivenler bu kadar yaygın halde değildi.  Maske ve eldiven patlaması son bir aydan bu yana görüldü.

            Bazı psikologlar, “Kendinizi meşgul edecek birşeylerle uğraşınız” derler.

            Yokluk yaşayan ülkelerde şu “meşgul etme” meselesi daha bir yaygındır.

            Eskiden savaş zamanlarında kadınlar, solmuş elbiselerini söküp ters yüz ederek yeniden dikerler ve kendilerince yeni bir elbiseye kavuşurlardı.  Gerçekte o bir kafa dağıtma adına yapılan bir işti ama ekonomik açıdan da bütçeye bir katkıydı.

            Danteller, oyalar, kilim dokumaları, sedirler, bindallı işlemeleri hep eski insanların “meşguliyet terapisiydi” diyebiliriz.

            Yeniden kitaba dönecek olursak...

            Kitabın hakikaten insanları çok iyi meşgul eden bir arkadaş olduğunu da unutmamak lazım.  Herkesin zevk aldığı konular vardır.  Kimisi romantizmden, kimisi gerçekçilikten, kimisi de dramlardan.kimizi biyografik eserlerden, kimisi korku ve gerilim romanlarından,  kimisi de güldürü niteliğindeki fıkra veya komedi türü kitaplardan hoşlanır.   Canınız neyi çekerse onu okuyunuz.  Ama lütfen okuyunuz.  Çünkü bir kitaba başladınız mı, elinizden bırakamazsınız.  Alır sizi bir yerlere götürür.

            Şayet Avrupa’ya gitmişseniz, trende veya otobüste uzun yolculuklarda bazı insanların aracın hareket etmesinden hemen sonra çantasındaki veya cebindeki kıitabı çıkarıp okumaya başladığını görürsünüz.   Hiç kitap cebe sığar mı diye sormayınız.  Çünkü öyle küçük ama konuları hayli derin kitaplar vardır ki, iç cebinize bile sığar.  Yeter ki sizde o yürek olsun.

            Yine normal zamana göre yorum yapacak olursak, bütün ülkelerin kütüphaneleri, birçok insanla dolar ve büyük bir sessizlik hakim olur o mekana.  Adam oraya kitap okumak için gitmiş.  Veya bir kitap almak için.  Lakin tatmin olup elinize alacağınız kitabı bulana kadar kütüphanenin o uzun ve geniş masalarında inceleme yaparsınız.  Şayet orada bir dostuna rastlamışsanız, sizin yükek sesle konuşma veya sohbet etme lüksünüz olamaz.  O nedenle kütüphane sorumluları daima uyarırlar yüksek sesle konuşan insanları.  Malum yüksek sesle konuşmak, kitap okuyanın konsantresini bozar.

            Dün bir arkadaşımı aradım, ne yapıyor şu ev hapsinde diye...  Bana aynen şöyle dedi:

            “Eve kapandım kapanalı beş tane kitap bitirdim.  Hem de okkalı kitaplar.   Şu anda da bahçemde ağaçların altında bir Rus yazarın kalın kitabını okuyorum. Müthiş sürükleyici bir kitap.  Yani anlayacağın kitap özlemimi bu günlerde gideriyorum.”

            İşte kitabın bir dost olduğuna atıfta bulunurken sizi uyarıyorum kafanızı dağıtmak ve farklı bir mekanda farklı bir dostla yolculuğa çıkmanız için, bu belalı günlerde....