Hatırlıyorum...  İlkokuldaki din dersi hocamız rahmetli Hacı Faik Efendi bize din dersi verirken, kıyametin nasıl olcağını anlatır dururdu.  Bir de Peygamber’in hayat hikayesini ve çektiği sıkıntıları anlatırdı.

         Hocamızın bize anlattığı o dini hikaye ve derslerden  beni en çok etkileyen şeyin, “Kıyamet Günü” olduğu hususuydu.

         Hacı Faik Efendi şöyle derdi bize:

         “Çocuklar!  Bir gün bu kainatta kıyamet kopacak ve bütün canlılar toptan yok olacaklar.   Toplu gruplar halinde ölecekler ve herşey bitecek.  Ondan sonra da Allah’ın huzuruna çıkacak ve dünya hesabımızı vereceğiz.”

         Bu türdeki hikayeleri o kadar güzel anlatırdı ki, ağzımız açık hep onu dinlerdik.  Bir de şu kalmıştı aklımda.

         “Peygamber Hazreti Muhammet Mustafa düşmanlardan kurtulmak için bir mağraya gizlendi ve örümcekler o mağaranın ağzını çok sıkı ördüler ve onu düşmanlardan korudular.”

         Nedense bu iki önemli anlatı, bütün tazeliği ile belleğimde kalmıştır.  Bu iki hikayenin gerek bende, gerekse diğer çocuklarda yaptığı etki, ölüm korkusuydu.  Özellikle “Kıyamet Günü” meselesi anlatılınca tümümüzün aklına “Ya bir gün kıyamet kopar ve bütün sevdiklerimizle yok olursak” endişesine kapılmıştık.

         Kıyametin kopmasını, dünyanın yörüngesinden çıkması ve o sonsuz boşlukta herşeyin bitmesi şeklinde de yorumlardık.

         Bazı ateistler “Allah yoktur” derler de, bütün dünyadaki canlıların kendi organik yapıları, cinsellikleri ve üremeleri ile ölümleri, bunların yanında uzay boşluğundaki dengelerde gezegenlerin varlığını, güneş sistemini, sıcakla soğuğun acımasızlığını, insanoğluna verilen akılı ve yaatıcı gücünü düşününce Allah’ın veya ismini bir başka tarzda ifade edebileceğimiz bir gücün varlığına inanmamak mümkün değil.

         Onun için mi en sıkı zamanımızda “Allahım sen bana yardım et, sen bizi koru” deriz?

         Dünyanın haline baktığımızda büyük savaşlarda ne kadar masum insanın ölüp yok olduğunu görürüz.  Birinci ve İkinci Dünya Savaşları bunun en bariz örnekleridir.  NAZİ diktatoryasının katlettiği yüzbinlerce, hatta milyonlarca insanın gaz odalarında öldürülmeleri, sonra da krematoryumlarda yakılmaları ve kül haline gelmeleri, hala insanlık için utanç vesilesidir.

         Bir de Hiroşima ve Nakazaki’ye atılan atom bombalarında ölen yüzbinlerce insanın yanıp kül olmaları, onunla birlikte arta kalan doğadaki varlıkların birer sakat varlık olarak verdikleri hayat mücadelesi...

         Dün çok sevdiğim bir arkadaşım aradı beni telefonda ve dünyanın halini konuştuk.  Yıllarca birbirimizi göremediğimiz bu arkadaşımla zaman zaman buluştuğumuzda onun beş vakit namaz kıldığını ve Allah’a tevekkül ettiğini öğrendim.  Telefonda bana dünyanın halini ve Allah’ın takdirini ifade etti.  Bir de kıyamet gününe ilişkin Kurandan birkaç söz etti.

         “Şu Koronavirüs, doğal afetler, savaşlarda ölen yüzbinlerce, milyonlarca insan, salgın hastalık ve virüsler, Allah’ın insanlara verdiği bir derstir.  Sen sanır mısın ki Allah yukarıda konnara yer?  İnsanoğlunu yaptıklarından ötürü cezalandırır ve yedikleri bir lokma ekmeğin kıymetini bilmediklerinden, hatta şükretmesini bilmediklerinden geliyor bunlar insanın başına.”

         Onun inancı öyleydi ve ona saygı duyuyorum.  Çünkü insanlar birbirini yok etmek için durmaksızın savaşıyorlar, bu ve buna benzer kimyasal maddelerle, silahlarla uğraşırlar.  Allah’ın insanlara bahşettiği birçok nimete nankörlük yapıyorlar.

         Petrol insan hayatında çok önemli yer tutar.  Atom icad edildiğinde birçok insan, “Dünyanın sonu yaklaştı” demiştir.  İşte o atomun icadı ile atom bombaları insanların üzerine  atıldı ve toplu ölümler geçekleşti.

         Niçin?

         Kendi egolarını ve kendi egemenliklerini koruyup tatmin olmaları için.

         Şu kokronavirüs belası nasıl bütün insanlığı yok etmek için bizimle savaşıyorsa,  elbet bir gün koronavirüsten de üstün ve acımasız virüsler de insan hayatında egemen olacak ve o “Kıyamet günü” gerçekleşecek diye düşünüyorum.

         Koronavirüsten ölen on binin üzerindeki insanların toplu halde ölmeleri bir tesadür mü?  Bence değil.  Kimileri bazı büyük güçlerin insanoğluna zarar vermek ve bütün dünyaya egemen olmak için bu virüsü ürettikleri ve insanların içine attıkları yorumlanır.  Bu da mümkün değil mi?

         Şu anda lastik eldivensiz, maskesiz ve korunmasız sokağa çıkamaz olduk. Hiçbir yakınımızı ziyaret edemediğimiz gibi, hiçbir yakınız da bizi ziyaret edemiyor ölüm korkusundan.  Bütün dünya evlerine kapandı ve kapılarına kilit vurdu.

         İşte o bağlamda rahmetlik din dersi hocam Hacı Faik Efendi’nin “Kıyamet Günü” hikayesi geldi aklıma.  Ve sizinle dünyanın nereye doğru gitmekte olduğunu paylaşmak istedim.

         Bu bir kıyamet günü mü?  Şayet öyle algılarsanız, evet, şu anda yaşadıklarımız ve çaresizliklerimizle boğuştuğumuz günler, haftalar, saatler, hatta dakika ve saniyeler Kıyamet Günü’nün fotoğrafını veriyor bize.

         Allah bütün insanlığı korusun!