Bir zamanlar Lefkoşa sokakları ve varoşları sahipsiz köpeklerle doluydu.  İnsanlar sahipsiz köpekleden her zaman tedirgin olmuşlardır.  Onun da ötesinde sahipsiz köpeklerden insanlara geçen ekinokok hastalığı vardı.  Özellikle hayvan dışkılarından insana geçen bir hastalık.

            Kırsal yörede dolaşan başıboş köpekler gelişigüzel bazı ot kümelerinin üzerine dışkılarlar, sonra da insanlar bilmeden o dışkılanan tarla otlarını bir güzel yeyince ekonokok yumurtası vücuda giriyordu. Ne kadar çok insan ekinokok hastalığından ağır ameliyat geçirmiş, karaciğerinin bir kısmı alınmış veya ölmüşlerdir.  Bereket versin artık ekinokok belası artık hayatımızda yok. Onunla beraber ülkede veterinerler, sahipli köpekleri aşılayıp kontrol altına alıyorlar.

            “Unutamadıklarım” isimli kitabımın hazırlıklarını yaparken çocukluk günlerimde anılarımda kalan ve hala bana acı veren bir olay vardı.  O olay, İngiliz dönemine denk geliyor.  1950’li yıllarda İngiliz’in bazı kapalı kafes şeklindeki araçları sokaklara dalar ve kocaman filelerle başıboş köpekleri yakalayıp o kafese koyarlardı.  Sonra da onları itlaf ederlerdi.

            Beni en çok etkileyen o zavallı köpeklerin acı dolu bakışları ve kurtuluş çırpınışlarıydı.  Lakin idare bu konuda acımasızdı ama ekinokokla mücadele açısından bunların yapılması şarttı.  İşte şu “unutamadığım” acı ve gerçek olayı bu kitabıma koymayı uygun buldum.

            Son zamanlarda insanları köpek besleme merakı sardı.  Kırsal yörede oturan insanlar, köpeklerini tasmalarından tutarak şafakla beraber veya gün batımıyla beraber onları dolaştırıp, dışkı yapma ihtiyaçlarını giderirler.

Apartmanlarda  oturan bazı ailelerin yaşadıkları dairede köpek beslemeleri bayağı dert oluyor, çevre sakinlerinin rahatsızlığı açısından.

Gerçekte apartmanda oturan insanların köpek beslemeleri pek de hoş değil.   O nedenle bu durumdaki insanların büyük bir çoğunluğu kendilerini rahat hissediyorlar, ta ki çevre sakinleri tarafından tepki alsınlar.

Bundan sekiz on yıl öncesinde nerden çıkmışlarsa gecenin geç vakitlerinde veya sabahın erken saatlerinde köpek havlamalarından uyuyamaz oluyorduk.  Köpeklerden birisi havalamaya başladı mı, diğerleri de adeta mesajlaşırlar gibi bir ağızdan havalamaya başlarlardı, tıpkı bir orkestra gibi.

Köpeklerin orkestra gibi havlamaları konusunu pek çok kez geçmişte köşemde kaleme almıştım ve çok da etkili olmuştu.  Hatta çevreyi rahatsız eden köpekler, sahipleri tarafından köye veya bir yakınına götürülmüşlerdir.

O yazılarımdan ötürü köpeğini alıp köye götüren bir vatandaş bana şöyle demişti:

“Sizin yazılarınız yüzünden hayvanımı köye götürdüm ve hayavan hayata küstü.”

Olabilir...  Lakin köpekler konusunda yazdığım yazılar yüzünden bana yüzlerce takdir mesajı gelmişti.  Demek oluyor ki, toplumun bir yarasıydı köpek havlamaları.

Yaklaşık on beş yirmi yıl önce bizim evin karşısında bir yarım inşaat apartman vardı.  Yan komşumuz iki tane köpeğini o apartmanın altındaki sütunlara bağlayarak onların barınakların oraya yerleştirmişti.  Lakin bütün konu komşu o apartmanın sakinleri ve biz de dahil herkes o köpeklerin sürekli havlamalarından müthiş rahatsız oluyorduk.

Bir gün o köpeklerin sahibi elinde çok tatlı bir köpekle çıkıp gelmişti.

“Osman Bey, bakın ne kadar tatlı bir köpek.  Bunu size hediye etmeye geldim” dedi adam.

Mesele beni de o köpek furyasının içine çekip ağzımı kapatmaktı.

Çok saygı duyduğum muhterem komşumuzu kırmak istemediğimden onu kibarca reddetmiş ve ona şöyle demiştim:

“Çok teşekkür ederim Mehmet Dayı.  Ben köpek besleyemem.  Sadece size şunu söyleyim, ben iki tane horoz alıp bizim evin balkonuna koyacağım, sabahın köründen öterek bize saati söyleyebilsin diye.”

Adamcağız biraz bozulmuş ama mesajı da almıştı.

“Mesele anlaşıldı” demişti.

Ülkemizde bir Çevre Yasası ve ses kirliliğine ilişkin maddeler vardır.

O ses kirliliğine kaçımız uyuyoruz?

Mesela araçlarına özel eksoz taktıran bazı kişiler, maalesef acımasızca araçlarını kullandıklarından insanlar rahatsız oluyorlar.

Tekrar köpeklere dönecek olursak, doğruyu söylemek gerek.

“Köpek beslemek de kültür ister” demek lazım.

Özellikle çağdaş ülkelerde köpek sahipleri hayvanlarını dolaştırmaya çıktıklarında beraberlerinde poşet taşırlar.  Niçin?  Hayvanın yollara veya sokaklara yaptıkları dışkılarını o poşete koyup çöpe atmaları için.

Bizde kaç kişi köpeğini dolaştırırken beraberinde poşet taşıyor veya hayvanının dışkını poşete koyup çöpe atıyor?

Mesea bazı köpekler vardır ki, müthiş saldırgan oluyorlar. Yani insanları ısırma tehlikesi hasıl oluyor sokaklara veya arazilere dolaşmak için serbest bırakılan köpekler.

Hele bu olayı bir düşünün...  Basit gibi görünen ama gerçekte çok önemli olan şu köpek meselesi, istesek de istemesek de hayatımızın bir parçasıdır.  Köpek besleyelim ama adam gibi besleyelim ve insan sağlığını tehdit etmeyelim.