Hayvan sevgisi bambaşka bir olaydır.  Evvela şu sözler geçiyor aklımdan.

            “Kedi veya köpek sevebilmeniz  için insan olmanız lazım.”

            Gerçekten de hayvan sevgisini yüreğinde barındırmayan insanda bir eksiklik olduğunu düşünüyorum.  Çünkü onlar, hayatımızın birer parçası, duygusal yönden bizim bağımlılarımız, sırası geldiğinde de koruyucularımızdır.  Ondan öte dünya var oldu olalı kedi ve köpek, insan hayatında olmuştur.

            Geçenlerde dört tane köpeği ağaca asarak katleden insanların normal bir insan katilinden hiç farkları yoktur bence.  Bu ne canilik, bu ne vicdansızlık.

            Bir yerde bunun bir tür sadistlik olduğunu düşünüyorum.   Sadistliğin çeşitleri vardır.  Hatta bir köpeği veya köpekleri ağaca asarak katletmenin altında yatan psikolojik etmenler olduğu da bir gerçek.    Belki çocukluklarından özel hayatlarında yaşadıkları travmalardır onlara bunu yaptıran.  Bu hangi anlama geliyor?  Bu canilerin bir insanı da bir gün ağaca asabilecekleri anlamına...Fakat ona inanıyorum ki, bu caniler mutlaka  ama mutlaka yakalanıp adalete teslim edilmeleri ve gerekli cezayı almaları şarttır.

            Bütün bunlar insanların direk hayatları ile ilgilidir.

4 Mart 2013 tarihinde Meclisten oybirliği ile geçen “Hayvan Refahı Yasası”  bize gerçek anlamda insanlığımızı hatırlatır.  “Hayvan Refahı Yasası”nı geçirdik de tam dört dörtlük sokak hayvanlarına sahip çıkabiliyor muyuz, bunda birazcık şüphem vardır.

            Çok gelişmiş ülkeler sokak hayvanlarına karşı daha duyarlıdırlar.  Hatta onlardaki katı kurallar, daha da acımasızdır.  Sanırım bizdeki yasanın daha da keskinleşmesi, daha da caydırıcı olması lazım.  Hani “Göze göz, dişe diş” dediğimiz bir tür intikam alma ve intikam alınırken de, bir ibret tablosu çizilmesi gibi...

            Herkes de bilmelidir ki hayvanlara yapılacak eziyet ve acımasızlık, canilik, mutlaka onları pişmanlık noktasına getirecektir, şayet insan iseler.

            Mesela hayvanlara yönelik yapılan suçlar için yasa, Türkiye’de 4, İngiltere’de ise 5 yıla kadar hapis cezası öngörüyor.  Amerika, Almanya, İtalya, Fransa gibi çok gelişmiş ülkeler içinde yer aldığına göre, herhalde onlarda da hayvanları korumaya yönelik yasalar vardır.

            Dört köpeğin vahşice öldürülmesinin yanında sokaklarda aç ve sefil kalan zavallı kedilerin ve köpeklerin karınlarını doyurmak da bir insanlık borcudur.

            8 Aralık 2021 tarihli Kıbrıs Gazetesi’nde manşetten verilen görüntülü bir haber vardı sokak kedilerine yönelik.  Haberin başlığı da “Can dostlarımız aç kaldı” şeklindeydi.  Tam yerinde ve cuk diye yerine oturan bir başlık...

            “Can dostlarımız aç kaldı” denince aklıma restorantların yemek artıkları geldi.  Anımsadığım kadarı ile hiç ellenmemiş tertemiz, büyük tencerelerde kalan yemekler, huzurevlerine dağıtılır.  Peki müşteri tabaklarından artan diğer yemekler çöpe mi gider?

            Gerçekten bunun üzerinde durulması gerekir.  “Hayvanları koruma Derneği” herhalde bunu düşünmüş ve planlamıştır diye düşünüyorum.

            Bunun yabana atılacak yanı yoktur.  Hele bir düşünün...  Siz ailece bir restoranta gittiniz  ve tabaklarınızda dünya kadar tavuk, köfte veya kebap artıkları kaldı.  Özellikle restorantların menüleri karın doyurmanın ötesinde dolu doludur.  Ben şahsen normal bir porsiyonu bitiremem bir restoranta gittiğimde.  Eşim de öyle. Bu bir örnektir.  Bizim gibi binlerce insan var bir porsiyon yemeği bitiremeyen ve tabaklarda kalan etler v.s. vardır.

            Belki de şu yemek artıkları olayı, Hayvanseverler Derneğince uygulanmaktadır.

            Tabii ki şu koronavirüs belası, endirek olarak hayvan yemlerinin fiyatlarını da etkilemiştir.  Hemen hemen herşeyin yüzde yüz elli oranında pahalılandığı bu dönemde hayvan yemlerinin de artması doğaldır herhalde.

            Bazen evimizdeki kedileri aşılanmak ve bakımını yapmak için veterinere götürdüğümde, bazı insanların da kendi köpeklerini veya kedilerini veterinere getirdiklerine tanık olurum.  Hatta kurt köpeği besleyen bir vatandaşı cipinin arkasına torbalar dolusu hayvan yemi yüklediğine şahit olmuşumdur.  Kedilerin yem maliyeti bütçeyi fazla etkilemez de herhalde köpeklerin yemleri bayağı etkiler.  Yani köpek sahiplerinin, özellikle büyük köpek besleyenlerin bu iş için bir bütçe ayırmaları gerekir.

            Olaya “canlı ve içinde kalp taşıyan” varlıklar açısından sokak hayvanlarına baktığımızda,   şayet insansak, o zavallı hayvancıklara elimizi uzmamız gerekir diye de düşünüyorum.

            Bazen mevsimleri dostlarımla kendi aramızda konuşurken söz, yaza ve kışa gelince görüşlerimi şu şekilde dile getiririm:

            “Ben şahsen kışı hiç sevmem. Kışı sevmemem iki hususla bağlantılıdır.  Birincisi kışın giydiğimiz kalın kazaklardan, paltolardan, soba ve klimalardan kurtulmamız, gripten ve soğuk algınlıklarından uzak kalmamız, denizin sıcak kumlarına ve serin sularına dalmamız, bağ bahçemize özgürce bakmamız ve timar etmemiz, sadece bir şortla ve bir tişörtle balkonlarımızda zaman geçirmemiz; diğeri de sokak hayvanlarının ağır kış koşullarında kendilerine birer barınak bulup bulamadıkları ve bunun yanında karınlarının aç ve sefil olup olmadıklarının gerçeği...”

            İşte o bağlamda her kış mevsimi geldiğinde bütün bu olumsuzluklar geçer kafamdan ve yüreğimde derin bir sızı duyarım.

            Daha ne diyelim, ne yazalım ki...

            İnsan olan, hayvanları korur, karınlarını doyurur ve onların da insanlar gibi mutlu olmalarını sağlar.