Hiç düşündünüz mü, koronavirüs’ün hem filmcilere, hem yazarlara, hem de tiyatro sanatıçlarına malzeme olacağını?  Hele bir düşünün bakalım ortaya neler çıkacakmış.  Veya yaşanan acı olayların insan hayatını nasıl tetiklediği durumlar...

            Gerçek olan odur ki, insanoğlu acılarıyla sevinçlriyle yaşarlar.  Lakin etkileşim açısından herhalde acılar daha bir dramatik malzeme taşır dünyayı ve insan hayatını etkileyen olaylarda.

            Şöyle kafamdan geçiriyorum...   

            Geçmişte insan hayatına girmiş nice dramatik olaylar vardır...  Hiroşima ve Nakasaki’ye atılan bombalar ve arkada kalan acılı insanların dramı kaç kez filmlere konu olmuştur.  Sadece filmlere değil.   Pek çok roman, öykü ve senaryo yazarlarına konu olmuştur mesela.

            İkinci Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden, daha doğrusu Hitler diktatoryasının çarkları arasında hayatını kaybeden binlerce Yahudi’nin dramı gibi...

            Birinci Dünya Savaşı’nın da pek çok kesitleri, aynı şekilde beyaz perdeye yansımıştır.

            Bütün dünya insanlarına bir an için hatırlatma yapan ilk insanın aya ayak basması var mesela.  O anı hatırlıyorum...  Nefeslerimizi tutmuş ve Neil Armstrong’un aya ilk adım atan adamın görüntülerini izliyorduk.  Bütün dünya izliyordu.  O izleyişte şu mesaj vardı bence.

            “Siz insanoğlu dünya üzerinde birbirinizi yiyip bitiriyorsunuz da, bakınız insan beyni neler keşfetmiş uzayda?”

            Bir diğer deyişle insanların savaşlarını ve yok etme sevdalarını sorgulamıştır aya ilk adımını atan adam.

            Bu konuda da pek çok film çekilmiştir.  Hatta Neil Armstrong’la birlikte aya ikinci ayak basan adam olması hasebiyle, diğer astronotun girdiği sters ve bunalım,  “ilkler kitabına” girememesi konusu tematik olarak işlenen senaryolardı.

            Titanic faciası da o kabul edilmez olaylardan biridir.  Bugüne kadar kaç tane Titanic filmi çekildi bilmiyoruz.  Belki internete sorsak bize söyeyecek.  İşin gerçeği, o Titanic’te ölümle yaşamak arasına sıkışmış insanların yaşadıkları travmalar ve fedakarlıklarla egolar gözler önüne serilmiştir.  O faciada ne kadar insanın hayalleri yıkılmıştır.

            Mesela aids belası üzerine de pek çok film yapılmıştır.  Burada da ilk aklıma gelen iki film vardır.  Bunlardan birisi, eşine ihanet edip de aids mikrobu alan kadının eşine virüs bulaştırması ve hayatlarının kararmasıydı.  Diğeri de evin “onurlu”  reisinin karısından ayrı bir seyahatte kaçamak yapması ve adamın aids mikrobuna yakalanarak eşini bulaşrırması vardı.  Ve bunun üzerine gelişen pek çok olay...

            Şu anda yaşadığımız koronavirüs döneminde ne kadar çok malzeme çıkacak filmcilere bilir misiniz?

            Bu virüsün insan hayatını nasıl etkilediğini anlatan nice filmler... Şöyle kısa senaryolar geçiyor kafamdan.

            Mesela çok büyük yatırımlara giren ve çok büyük paralar borçlanan bir yatırımcının iflasının macerası olabilir.  Yani ekonominin çöküşü ile oluşan iflaslar ve insan çatışmaları...  Bir de alacak verecek meseleleri gelebilir akla.

            Bir başka senaryo da, düğün hazırlığı içinde olan genç çiftlerin düğün arifesinde umutlarının yıkılması gibi.  O  düğün tarihi yaklaşırken, çiftlerden birisinin koronavirüsten ani ölümü ve diğerinin çok büyük yıkımlara ve acılara gömülmesi var.

            Hep kafamdan kuruyorum...

            Koronavirüsten kaçıp dağ başına çıkan veya bir çiftlik evine sığınan bir ailenin başına gelebilecek ilginç olaylar...  Belki bir gün bir postacı gelir çiftliğe.  Ve o postacının getirdiği mektuptan virüse bulaşır o aile.  Ve sürüklenip giden olaylar dizisi.

            Belki ilaçsızlık veya iletişimsizlik de bir senaryo olabilir.

            Bozulan insan ilişkileri bir tema olarak önümüze serilebilir hatta.

            Belki bir çiftin koronavirüsten kaçıp ıssız bir adaya geçici olarak yerleşmeleri heyecanında, uçak kazası geçirip ölmeleir olabilir.  Ve bütün bunların karşılığını verecek olan “keşke” kelimeciğine sığabilecek pişmanlıklarla özlemler olabilir.

            Ve daha binlerce senaryo...  Yani koronavirüs görülemeyecek kadar çok küçük ama dünyaya verdiği büyük ve erişilmez boyuttaki yıkımları çok büyük.